• 1912 Karşıyaka Derneği

Yazılar-Belgeler

İZMİR FUTBOL TARİHİ İLE İLGİLİ NOTLAR

Bölüm: 1

(1890-1922)

Vehbi MOĞOL

 

TÜRK FUTBOLUNDA ÖNEMLİ DÖNEMLER

 

Türk futbolunda önemli bazı dönemler vardır. Bu dönemleri, olaylarıyla birlikte şöyle kronolojik sıraya tabi tutmamız mümkündür:

1.DÖNEM (1895-1908): Osmanlı İmparatorluğu sinirleri içinde bulunan İzmir ve Selanik’te

yerleşmiş ve ticaretle meşgul bulunan İngiliz ailelerin kendi aralarında ilk futbol maçlarını oynamaya başladıkları dönemdir bu. Daha sonra İstanbul’daki İngilizler de onları izlemişlerdir yine bu dönem içinde. Ve İngilizlerin kurdukları takımları hemen arkasından Rum, Ermeni ve Musevi gençlerin kurdukları takımlar izlemiş, böylece Türk topraklarında futbol başlamıştır.

2. DÖNEM (1908-1923): Galatasaray’ın İstanbul Futbol Ligi Şampiyonluğu’nu yabancı takımların elinden almasıyla başlayan bu dönem, ayni zamanda 2. Meşruiyetin ülkeye bir takim özgürlükler ve serbestiler getirdiği dönemdir de. Ülkeye gelen hürriyet havasıyla elde edilen cemiyet kurma serbestisinin sonucu Türk kulüplerinin büyük bir hızla çoğalması ve ülke sathına yayılmasına kadar uzanan ve “gerçek Türk futbolunun doğuşu” olarak nitelendirdiğimiz bir dönemdir bu. İngilizlerin kurdukları ve önceleri sadece İngiliz ve Rum takımlarının katıldıkları İstanbul Futbol Ligi de yine bu dönemde Türk takımlarının egemenliği altına girmiştir. Bu ligde Galatasaray’dan sonra Fenerbahçe ve Altınordu (İstanbul) gibi Türk takımları da büyük çapta varlıklarını kanıtlamışlardır.

İstanbul’un yani sıra İzmir, Ankara, Eskişehir, Bursa, Adana ve Trabzon gibi illerimizde de futbol bu dönemde hızlı bir gelişme ve yayılma göstermiştir. Pazar Ligi, Cuma Ligi, İstanbul Türk İdman Birliği Ligi ve İstanbul Şampiyonluğu Ligi de bu dönemin önemli futbol organizasyonları olarak göze çarpar. Bu, ayni zamanda İstanbul’da dört ayrı lig oluşturacak kadar çok sayıda takimin ortaya çıktığını da gösterir.

Bir jimnastik kulübü olarak 1903 yılında kurulmuş olan Beşiktaş da yine bu dönemde futbola el atmış ve ortaya çıkardığı Siyah-Beyazlı takım yine bu dönemde adını futbol alanlarımızda duyurmaya başlamıştır.

Bu dönem, ayni zamanda İtalyan Savaşı, Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı gibi birbirini izleyen dört büyük savaşımızı da içeren bir dönemdir. On bir yıl süren bu savaşlar yüzünden Türk futbolu önemli sektelere uğramış, büyük darbeler yemiş ve nice yetenekli Türk futbolcusu bu savaşlarda vatan uğruna şehit düşmüşlerdi.

Bu dönem ayni zamanda İstanbul ve İzmir’in işgalleri gibi acı yılları da kapsamaktadır. Özellikle İstanbul’da, işgal kuvvetlerine mensup askeri takımlarla yapılan maçlarda Türk takımlarının kazandıkları galibiyetler futbolu bir “milli dava” haline getirmiş ve milletin kirik gururunu okşayan olaylar olmuştur. İşti bu yüzden futbol ülkemizde çok geniş kitleler tarafından sevilmiş; Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi kulüplerimizin futbol takımları, işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri zaferlerle milletin gönlünde unutulmaz yerler işgal etmişler ve bugün tüm yurdu kaplayan o büyük sevginin ilk tohumlarını işte Mütareke’nin o karanlık günlerinde atmışlardır.

İşte bütün bu nedenlerle bu dönemin Türk futbol tarihinde pek önemli bir yeri bulunmamaktadır.

3. DÖNEM (1923-1951): Başta Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe olmak üzere İstanbul

kulüpleri temsilcilerinin yaptıkları uzun görüşmeler sonunda Türk sporunun ilk örgütü olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı ile buna bağlı olarak “Türkiye Futbol Heyet-i Müttehidesi” adı altında ilk futbol federasyonumuzun kurulmasıyla başlayan bir dönemdir bu.

Yusuf Ziya (Öniş) Bey’in başkanlığında kurulan federasyonun ilk olumlu icraati, Uluslar arasi

Futbol Federasyonu “FİFA”ya üyelik için başvurması olmuştur. Ve Türkiye, 21 Mayıs 1923 tarihinde “FİFA”ya resmen kabul edilmiştir. Bunun sonucu olarak da Türkiye Futbol Heyet-i Müttehidesi (Federasyonu) bir milli maç için derhal girişimde bulunmuş ve ilk kez kurulan Türk Milli Futbol Takımı, 26 ekim 1923 günü İstanbul Taksim Stadı’nda Romanya ile ilk milli maçımızı oynamış ve 2-2 berabere kalmıştır.

Bu ilk milli maçımızdan hemen üç gün sonra ülkede Cumhuriyetin ilanı gibi pek önemli ve pek mutlu bir olay yaşanmış ve böylece Türk sporunda olduğu gibi Türk futbolunda da önemli bir dönüm noktasına ulaşılmıştır.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin birkaç ay sonra Paris’te yapılacak Olimpiyat Oyunları’nda en iyi biçimde temsili için Atatürk’ün emir ve direktifleriyle Türk sporcularının hazırlanması konusu üzerine önemle eğilinirken, Türk futbolcularının 1924 Paris Olimpiyatları’na en iyi biçimde hazırlanması için İskoçya’dan Billy Hunter isminde değerli bir antrenörün getirilmesiyle Türk futbolcuları çağdaş çalışmayı tanımak imkan ve fırsatını bulmuşlardır. Billy Hunter, Türk futboluna çağdaş futbolu getiren ve Türk futbolcularını ilk kez bilinçli bir çalışmaya tabii tutan bir kişi olmakla da ayrıca Türk futbolunda ölümsüz bir yer işgal eder.

Türk Milli Futbol Takımı’nın yurtdışındaki ilk maçı da 1924 Paris Olimpiyat Oyunları’na rastlar (Çekoslovakya’ya 5-2 yenilgi).

Bu dönemin diğer önemli futbol olaylarını şöyle sıralayabiliriz:

Ankara’da ilk Türkiye Futbol Şampiyonası’nın yapılması ve Harbiye’nin şampiyonluğu

kazanması.Moskova’da oynanan Sovyetler Birliği-Türkiye milli futbol maçını FİFA’nın isteği üzerine Türk Hakemi Hamdi Emin Çap’in yönetmesi. Bu, bir Türk futbol hakeminin ilk kez bir milli maçta görev yapmasıydı (1924).

Futbol Federasyonu Başkanı Hamdi Emin Çap’ın ilk kez Türk futbolunda bir hakem kursu açması ve Nüzhet Baba’nın yönettiği bu kursun diplomalı ilk Türk futbol hakemlerini yetiştirmesi de bu dönemin bir başka önemli olayıdır.

Türkiye Futbol Federasyonu tarafından İngiltere’den getirilen ünlü antrenör Mr. Soots’un Türk futbolunun ilk antrenör kursunu açması da bu dönemde gerçekleşen bir olaydır (1936).

Türkiye’nin ilk modern stadyumunun başkent Ankara’da ünlü İtalyan mimari Vietti Violi’nin

planı üzerine yapımı ve 19 Mayıs Stadı adi altında açılması da bu dönemin dikkat çekici bir olayıdır (1936).

Türk futbolunda deplasmanlı lig hüviyetindeki Milli Küme’nin, İstanbul’un ilk dört, Ankara ve İzmir’in ilk iki takimi arasında oynanmaya başlaması da bu döneme rastlayan bir vakadır (1937).

Türk sporu bu dönemde yeni bir hüviyete büründü. Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın

yerine gelen Türk Spor Kurumu’nun kaldırılarak 3530 sayılı kanunla kurulan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün Türk sporuna hakim olması ve Türkiye’de sporla birlikte futbolun da devlet eline geçmesi (1938).

Türk futbolunda ilk gece maçı yine bu dönemde oynandı. İstanbul taksim Stadı’nda sahanın

çevresine asılan donanma ampullerinin ışığı altında kirece batırılmış beyaz toplarla oynanması bu dönemin bir başka ilginç futbol olayıdır (1939).

İstanbul’un ilk dev stadyumu olarak İnönü Stadı’nın yine bu dönemde temeli atıldı (1939) ve Türk futbolunun hizmetine girdi (1947).

Türk futbolunun bu döneminde, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın mutlak egemenlikleri

dikkat çeken bir gerçektir. Bu arada 1936-1939 yılları arasında bir saman alevi gibi parlamasıyla sönmesi bir olan Güneş kulübünün de Türk futbolundaki önemli yeri hiçbir zaman unutulamaz.

Bu dönemde Türk futbolu adına karakteristik olaylardan biri de “Maron Profesyonellik” adıyla anılan gizli profesyonelliğin Türk futbolunda ortaya çıkması ve hızlı bir yayılış göstermesidir. Türk futbolu bu dönemde pür amatör futbolculardan maddi menfaat karşılığı top oynayan futbolcuların egemenliği altına girmiştir.

4. DÖNEM (1952-1960): Bu dönemin en büyük özelliğinin başında Türk futbolunda profesyonellik olayının resmen kabulü yer alır. 1952 yılında profesyonelliğin kabulü ile Türk futbolunda yeni bir dönem başlamıştır.

Bu dönemin bir başka önemli olayı da bir çok Türk futbolcusunun profesyonel olarak yurt

dışındaki takımlarda oynamalarıdır. Beşiktaşlı Şükrü Gülesin, Fenerbahçeli Lefter Küçükandoniadis, Can Bartu ile kaleci Özcan Arkoç bu futbolcularımızın başında yer alır.

İstanbul, Ankara, İzmir’de profesyonel futbol liglerinin kurulması, profesyonelliğin yurt sathında büyük bir yayılış göstererek yurdumuzun pek çok il ve ilçelerinde o il ve ilçelerin adlarını taşıyan spor kulüplerine bağlı profesyonel futbol takımlarının ortaya çıkması ve bunun sonucu olarak Türkiye Ligi adı altında üç ayrı ligin kurulması bu dönemin bir başka önemli olayıdır.

Türk takımlarının Avrupa Kupaları’na katılmaları da bu dönemin bir başka önemli futbol olayıdır. Türk takımlarının Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası, Avrupa Kupa Galipleri Kupası ve UEFA Kupası’nda yer alırken birçok ünlü yabancı rakip karşısında da yüzümüzü ağartan başarılar elde etmeleri; Galatasaray’ın “Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda, Göztepe’nin “UEFA Kupası’nda yarı final oynama başarılarını elde etmeleri ve Fenerbahçe’nin “Balkan Kupası’nı kazanması da bu dönemin Türk futbolu açısından gurur verici olayları arasındadır.

Bu dönemde Türk futbolunda, pek çok yabancı asıllı futbolcunun profesyonel olarak Türk

takımlarında yer almaya başladıkları görüldü. Bunlar arasında dünya çapında ün yapmış isimlerde Türk takımlarının formaları altında yer aldılar.

Türkiye, 100 bine yakin seyirci alabilecek kapasitedeki İzmir Atatürk Stadı’na da yine bu dönemde kavuştu.

 

İzmir’de futbol

Türkiye’de futbolun ilk beşiği olan İzmir’de İngilizlerin ve rumların kendi aralarında kurdukları özel takımlarla oynadıkları maçlar ve teşkil ettikleri karmaların yaptığı seyahat ve içte oynadıkları karşılaşmalar bu kentteki ilk futbol faaliyetlerini oluşturur.

Ancak İzmir’de ilk kulüpler ancak 1900 yılında kurulabilmiş, bunların arasında Rumların Panionios ve Apollon’u ile Pelops’ları ve bir ermeni kulübü baş sıraları almıştı. bu tarihlerde İzmir’deki futbolun temelini atan İngiliz ailelerin İstanbul’a taşınmış olmaları, kalanların ise futbolu sadece kişisel bir zevk meselesi saymaları bu kentimizde güçlü bir İngiliz kulübünün kurulmasına engel teşkil etmiştir.

İzmir’in ilk Türk futbolcularından dr. Fikret Tahsin Soydan’ın “Türkiye Futbol Tarihi” adlı eserinde yazarı ve izmir’in en eski spor yazarlarından Mehmet Ali Oral’a anlattığına göre; 1908 yılında meşrutiyet’in ilanına kadar İzmir’de Türkler arasında futbol oynanmadığı gerçektir. Dr. Soydan bunun en önemli nedeni olarak da halkın kısa donlulara iyi gözle bakmadığı göstermektedir.

Meşrutiyet’in ilanından sonra izmir idadisi’nin adı “İzmir Sultanisi” olarak değiştirilirken ders programında da önemli islahat yapılmış, bu arada beden eğitimi ve spor da okulun kapısından içeri girmiştir. ancak bu derse bir öğretmen bulabilmek büyük bir problem teşkil etmiş, uzun aramalardan sonra nihayet böyle bir hoca bulunabilmişti. bu öğretmen, uzun süre avrupa’da bulunmuş, bilfiil spor yapmış; bu işten gayet iyi anlayan ve “yakın şarkın bilardo şampiyon” olarak tanınan Melikyan efendi adında bir Ermeni idi.

İşte bu Melikyan efendi, ders programında bulunan eskrim, boks ve jimnastik derslerinin yanı sıra öğrencilerine futbolu da öğreten kişi olmuştu. Okulun yatılı ve gündüzcü öğrencilerinden iki takım kurmuş; bu takımların her oyuncusuyla bizzat ilgilenerek onlara futbolu öğretmiş ve 22 ekim 1910 günü de bu iki takımı Pelops kulübünün sahasına götürerek orada bir maç yaptırmıştı.

 

İzmir’in bu ilk Türk futbol takımında şu öğrenciler yer almışlardı:

Em’in (şehit), Fikret Tahsin (dr. Soydam), kardeşi Kemal Tahsin (dr.Soydam), Gabriel, Baha Esat (şeker şirketi eski genel sekreteri Tekand), Mehmet Emin, Giritli Şefik (doktor), Süreyya, Hüsamettin, Şahap (Baytar), Rüstem (mühendis), Hüseyin Hulki (dr. Cura, izmir eski milletvekili), Salih (doktor), Hüsnü (Uğurel, Beden Terbiyesi İstanbul Bölge eski müdürü).

1913 yılında ittihat ve terakki cemiyeti katib-i mes’ulü Celal bey’in (eski cumhurbaşkanı Celal Bayar) İzmir’e gelmesi ve burada ilk şubeyi kurarken gençlere de büyük önem vermesi ve onları spora teşvik etmesi sonucu İzmir’de Türk gençleri arasında futbol birden önem kazanmıştı. İşte bunun sonucudur ki, izmir’in futbol alanlarında isim yapmış ilk futbolcuları ortaya çıkmışlardır. Talat, Nejat, Arapfırınlı Süleyman, Şimendiferci Rıfat, Fikret Tahsin, Haşim, Mazlum ve Çakır İsmail bunların arasında akla ilk gelen isimlerdi.

1914 yılında İzmir Sultanisi takımı, İzmir’de mevcut tüm okul ve kulüp takımlarını yenmek gibi üstün bir başarı göstermişti. Bu takımda şu futbolcular bulunuyordu:

Fail (Ordu eski emniyet müdürü), Sudi, ömer, Sakızlı Muammer, Cafer, Muhacir Mehmet, Ödemişli Hamdi, Tatar Hasan, Nihat, Hasan, Çakır İsmail.

Bu tarihlerde Scotch School, Packers, Amerikan Koleji ve Evangelidis Rum Mektebi’nin de güçlü takımları bulunuyordu.

Bütün bunlar olup biterken İzmir’de ilk Türk kulübü kurulmuş bulunuyordu. Bu kulüp, Karşıyaka semtinin gençleri tarafından Omiros tarlasında yapılan tarihi bir toplantı sonucu kurulan “Karşıyaka Terbiye-i Bedeniyye Kulübü” (Karşıyaka Mümarese-i Bedeniyye Kulübü) idi. Daha sonra 1914 senesinde bilahare “Altay” adını alacak “Hilal” kurulmuştu.

1915 yılında izmir’de ilk kez dört kulüp takımı arasında, bir turnuva tertiplenmiş ve oynadığı 6 maçın 5’ini kazanıp 1’inde berabere kalan Altay birinci, Karşıyaka ikinci, Rumların Midilli takımı üçüncü, Trablusgarp takımı da dördüncü olmuştu. Altay’ın gayri resmi İzmir şampiyonu olarak gösterebileceğimiz kadrosunda şu elemanlar bulunuyordu:

Çakır Kemal, K. Apetyan, B. Apetyan, Zare, Hüsnü (Uğurel), Sakızlı Muammer, Zaharyan, Tayyareci Mazlum, Evliyazade Nejat, Alman Küçük Zabiti Schmidt ve Çakır İsmail.

İzmir’de futbolun yeni yeni canlanmaya ve ortaya yeni kulüplerle yeni yeni yetenekli futbolcuların çıkmaya başladığı bir sırada İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali (mayıs 1919), her şeye olduğu gibi İzmir futboluna da ağır bir darbe olmuştu. Karşıyaka ve Altay takımları dağılmış, Türk okullarında futbol diye bir şey kalmamıştı. Kan ağlayan İzmir’in futbolu düşünecek hali yoktu.

Yunan işgal kuvvetlerinin Türklere karşı mezalimi ve bundan cesaret alan İzmirli bazı Rumların aşırı şımarıklıkları, İzmir futbolunda bir anda rumları egemen kılıvermişti. Panionios, Apollon, Pelops sahaları ile talebe çayırı tamamen rum takımlarına kalmıştı. Onlar her hafta bu sahalarda kendi aralarında iddialı maçlar oynuyorlardı. Bu hal, içleri kin ve öfkeyle dolu Türk gençlerini üzüyordu. İşte bunun sonucuyladır ki, Altay kulübünün bazı futbolcularıyla İzmir Sultanisi’nin bazı futbolcuları bir araya gelerek İttihat ve Terakki Mektebi’nin (daha sonra Dumlupınar Okulu) karşısındaki bir binada İdman Yurdu adıyla bir kulüp kurmuşlardı. Bu kulübün futbol takımı işte o işgal günlerinde Rum takımlarıyla yaptığı maçlarda aldığı başarılı sonuçlarla mahzun gönüllere mutluluk serpiyordu.

İdman Yurdu önce yeşil-beyaz renkler altında kurulmuş, sonra formasını kırmızı üzerine beyaz kuşak şekline dönüştürmüştü. Bu nedenledir ki Rum gazeteleri İdman Yurdu’nun Apollon ile yapacağı maçlar öncesinde “kırmızı-beyaz ile mavi-beyaz çarpışıyor” şeklinde haberler yayınlıyordu.

Milli Mücadele’nin büyük zafer ile sonuçlanması ve Yunan ordusunun İzmir’de denize dökülmesiyle kurtulan İzmir, ancak Cumhuriyetin ilanından sonra futbola tekrar dönebilmiş ve Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kurulmasından sonra İzmir’de Türk takımları arasında “İzmir Futbol Ligi” doğabilmişti. Bu lig, 1923/1924 sezonunda başlamıştı.

 

KARŞIYAKA ve SPOR

Bir Karşıyakalı için "spor", her şeyden önce Karşıyaka Spor Kulübü (KSK/Kaf Sin Kaf) demektir. Bu kulüp hakkında yazıp çizmiş bir sosyologun belirttiği üzere, "Karşıyaka ve KSK birbirini bütünleyen, birbirlerinin eski deyişle mütemmim cüzleridir. Birisi olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Böyle olduğu için de. Kaf Sin Kaf bir kulüpten daha öte bir şeydir. Karşıyaka ile KSK arasındaki güçlü bağı vurgulayan sayısız açıklama bulmak mümkündür. Kulübün ünlü taraftarlarından Arap Osman (Ateş), ‘Biz KSK için doğduk, onun kucağında ölmek isteriz. Yeşil-Kırmızıdan başka aşkımız olamaz. Benim doğduğum, büyüdüğüm, okuduğum, ecdadımın gömülü olduğu yerdir Karşıyaka. Babamın vatanıdır. Bu yüzden KSK'liyiz. Herkes KSK'li olamaz, KSK'li olmak çok zordur, kalbinin güm güm atması gerek KSK için... İster futbol, ister basketbol, ister su topu veya voleybol, her KSK maçı bizim için yeni zafer beklediğimiz bir düğündür. Bu böyle biline? derken; Karşıyaka Futbol Takımı'nın eski amigolarından Hakan Ortabaş, “önce camiaya âşık olduk, sonra takıma... Karşıyaka sevgisinin kökeninde kent sevgisi yatar. Bizi taraftar yapan duygu Karşıyakalılık sevgisidir..." şeklinde konuşmaktadır.

 

Tarihsel Arka Plan: İzmir'de Sportif Amaçlı İlk Örgütlenmeler

XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren İzmir'de kültürel, ekonomik ve sportif amaçlı bazı sivil toplum örgütlerinin kurulduğunu biliyoruz. Osmanlı Devleti, uyrukları ile yabancılara dernek kurma hakkı vermediğinden olsa gerek, söz konusu örgütlerin "kulüp" tabelası altında çalıştıkları anlaşılmaktadır. Müziksever birkaç Rumun, Aroni Okulu'ndan bazı öğrencileri de yanına alarak, (Rum-Ortodoks) cemaat mensuplarını müzik ve fiziki bakımdan geliştirmek amacıyla 14 Eylül 1890 günü kurduğu "Orfevs” isimli kulüp, tespit edebildiğimiz kadarıyla İzmir'in (aynı zamanda) sportif amaç güden ilk sivil toplum örgütüydü. İlk kez Aziz Yeorgios Yortusu sırasında, 23 Nisan 1891 'de verdiği bir konserle cemaat karşısına çıkan bu kulüpten sonra, 1891 yılında yine Rumlar tarafından kurulmuş olan Apollon Kulübü de, aynı Orfevs gibi başlangıçta bir müzik topluğuydu İzmir'de takım düzeyinde ilk spor oyunları 1894'te, Apollon Kulübü ile Bornova'nın İngiliz sporseverleri arasında yapılmıştı. Apollon Kulübü'nün, Aydın Valisi Kâmil Paşa'nın himayesinde 23/25 Mayıs 1904 günü gerçekleştirdiği "Atletizm, Jimnastik ve Bisiklet Müsabakasına katılan Bornova Association Spor Kulübü (Bournabat Athletical) olasılıkla 1894 yılındaki spor oyunlarına katılmış Bornovalı İngiliz sporseverlerinin kulübüydü. 1904 müsabakasına katılan üçüncü kulüp, Bornova Spor Kulübü gibi, ne zaman kurulduğunu tam olarak bilemediğimiz İzmir Spor Birliği'dir.

1895 yılında Orfevs'den ayrılan bazı üyeler, Yumnasio (İdman) isminde ve sadece sporla meşgul olan yeni bir kulüp kurmuşlarsa da, 1898 Ekimi'nde bu iki İzmir kulübü birleşerek, "Panionios İzmir İdman Birliği" ismini aldı. Bornova'daki: Thsevs (Temmuz 1907); Ermiş İdman Yurdu (Nisan 1908); Rum Futbol Takımı (1908) ve Omiros Onasis'in önerisiyle Karataş'ta hayat bulan Pelops İdman Yurdu (1908) ile "Ereton” isimli kulüp, meşrutiyetin ikinci kez ilanından önce, Rumlarca kurulmuş sportif amaçlı diğer örgütlenmelerdi. İzmir Paradiso'da (Şirinyer) kurulu, Uluslararası Amerikan Koleji öğretmenlerinden Sara Snell ve Margaret Forsyhte tarafından hazırlanmış "Eğlence" başlıklı bir rapora göre, Ermenilerin İzmir, Karşıyaka ve Karataş'ta olmak üç spor kulübü vardı ki, Apollon Kulübü'nün Düzenlediği Karşıyaka ve Karataş'taki Ermeni kulüpleri kendi sahalarına sahipti.

1909 yılında kişilere dernek kurma hakkı veren anayasa değişikliği (md. 120) ve Cemiyetler Kanunu ile yasallaşan örgütlenme sürecinde Türklerin de; sportif etkinlikler yapmak ve kulüp kurmak suretiyle İzmir'in spor yaşamına dahil oldukları görülmektedir.

1960 yılında basıldığını sandığımız bir kaynağa göre, Türkler arasında futbol İzmir'de ilk olarak, 1910 yılında İzmir Sultanisi'nde oynanmıştı. Okulun Avrupa'da tahsil görmüş Melekyan (Ermeni olmalı) isimli jimnastik öğretmeni, öğrencilere futbol dersi vermiş ve dolayısıyla uyanan alâka, Türk kulüplerinin doğmalarını sağlamıştı. Bu kulüplerin ilki, 1912'de kurulmuş olup cumhuriyetin ilk yıllarında "Karşıyaka Spor Kulübü" ismini almıştır. İkincisi ise, 1914 yılı başında kurulduğunu bildiğimiz Altay İdman Yurdu idi.

 

Karşıyaka Spor Kulübü'nün Kuruluşu

1906 yılında, "Karşıyaka İdman ve Müzik Kulübü" isminde bir sivil toplum örgütünün kurulduğunu biliyoruz. Yaşayıp yaşamadığı tespit edilemeyen bu kulüp, Karşıyakalı Rumların sportif amaçla kurduğu tek örgüt değildi. Karşıyakalı (Rum) gençlerin sporla çok ilgili olduklarını yazan Karara, üç kulüpten daha söz ediyor. Bunların ilki, "tokmak" anlamına gelen Kopanos'tur. Rakipler üzerinde psikolojik üstünlük sağlanmak amacıyla özellikle bu ismi alan kulübün sporcuları, Karavokiri'nin tarlasında idman yaparlardı. İkincisi, Alaybey'deki Eas Kulübü olup, atletizm pisti ve futbol sahası olarak Omiros'un tarlasını kullanırdı. Bunlar küçük kulüpler olduğundan, büyük ve ciddi müsabakalarda renklerini nadiren gösterebiliyorlardı. Üçüncü olarak, "yeterince iyi bir Türk futbol takımıydı denilerek "Altay" (?) ismi verilmektedir. Karara'nın Altay Kulübü merkezinin Soğukkuyu'da olduğunu (?) yazması , sonradan KSK ismini alacak bir başka kulüpten söz ettiğini ortaya koymaktadır.

Dağlaroğlu-San İkilisinin, "bütün Ege bölgesinin de ilktir ve isminin "Karşıyaka İdman Ocağı" olduğunu (?) yazdığı bu Türk kulübünün , en çok Alaybey Rumları ile (Eas Kulübü olmalı) temas ettiği ve çoğu tornacı, marangoz kalfası ve hizmetkâr olan Rumlara her maçta yenildiğini, geç tarihli bir gazete haberinden biliyoruz. Bir başka gazete haberinde ise, 1914 yılı başlarında Karşıyaka'nın, Altay ve Midilli kulüplerinin de katıldığı bir koşu yarışmasına (100 metre) sporcu verdiği okunmaktadır.

KSK'nün kuruluşu ve Osmanlı döneminde yaptıkları hakkında bildiklerimiz, temelde iki kaynağa dayanmaktadır. Bu kaynaklardan ilki, Cemal Ahmet (Umar) Bey tarafından yazılıp, "Spor Âlemi" dergisinin Ekim 1926 tarihli nüshasında yayımlanmış bir makaledir. "Kaf KafKaf, Sin Sin Sin, KafSin Kaf Sin Kaf' tezahüratının da yaratıcısı olan Bankacı Cemal Ahmet Bey, "İzmir Şampiyonu Karşıyaka Kulübü'nün Mazisi" başlıklı makalesinde şunları yazmaktadır:

"Günün birinde 'Karşıyaka Kulübü nasıl teessüs etti (kuruldu)?' diye bir sual karşısında bulunacağımı düşünseydim ve bu suale de benim cevap vermekliğim lazım olduğunu bilseydim, kulübü ilk defa tesis edenlerden küçük yaşımda malumat toplamaya çalışırdım. Fakat o zamanlar ne ben buna ihtimal vermiş ve ne de müessisler (kurucular) bunu düşünebilmişlerdi. İzmir'in eski sporcularıyla Karşıyakalıların pekâlâ hatırlayacakları üzere, Karşıyaka'da 'Omiro Tarlası' denilen o zamanın asri (modern) stadyumunun topraklarında, henüz yeni alınan ayakkabılarını topa ve topla beraber toprağa vurarak burnunu beyaz bir nesne şekline getiren futbol meraklılarının akşam eve dönünce işittikleri ağır sözler bile buranın Cuma günleri kalabalık bir meraklı kitlesi toplamasına mani olamazdı. İşte biz o zamanın kale arkası futbolcularındanız. Görüyorsunuz ki, mazimiz ne kadar şereflidir. Kale arkasında büyüklerin top atmasını bekleyip yumrukla topa vurmaya pek meraklı olan kaleciye topu atmak, bizim için pek zevkli idi. Bazen topa verdiğimiz yanlış falso neticesi top kaleciye gitmezse arkamıza yerden alma küçük bir taş da yerdik. İşte bu bizim gibi, kale arkası futbolcularına taş atan ve bize kale direği taşıtan futbolcular 1328 (1912) senesi Eylülü'nün on ikisinde 'Karşıyaka Kulübü' diye bir spor kulübü yaptılar.

  İzmir'de ilk defa ihya edilen (canlandırılan) kulüp yine Karşıyaka'dır. 1 Teşrinievvel 1338'de (1 Ekim 1922'de) toplanan elli sekiz genç, Karşıyaka'nın 'Gençler Birliği' namı altında ihyasını taht-ı karara aldılar (adı altında canlandırılmasını kararlaştırdılar). Ve faaliyet başladı. Her yerde olduğu gibi evvela işe futboldan başlanıldı. İlk varidat yekûnundan (ilk gelir toplamından) mühim bir kısmı futbol levazımatına terk ed(il)erek (futbol malzemelerine ayrılarak) limandaki Fransız torpidosuyla birinci maç yapıldı. Bu maçı müteakip 'Paniyoniyo' kulübünün terk ettiği, şimdiki Alsancak Stadyumu'nda futbol faaliyetini kuran eski Altaylılar da toplanıp Altayı ihya etmeye karar verdiler. Vaziyet yine az çok Karşıyaka-Altay rekabetiyle teferrüt ediyordu (ayrılıyordu). İzmir'de şimdi her halde adedi haddinden (gerekli olandan) fazla olan kulüpler, son iki sene zarfında teşekkül etti... İzmir'de elan rakipsiz bulunduğumuz tenis şubesini, 1339'da (1923) ve denizciliği 1340'da (1924) teşkil ettik. Tenisçilerimizin adedi her sene tezayüt etmekte (artmakta) ve ecnebilerle yaptıkları temaslarda iyi neticeler almaktadırlar. Denizcilerimiz geçen sene körfez dahilinde bir çok faideli seyahatler yapmıştır... Muhitin İzmir'den ayrılığı, kulübün tarihi ve İzmir'de ilk defa teşekkül etmiş bulunması bize ayrı bir hususiyet bahş etmektedir (özellik kazandırmaktadır)".

  Cemal Ahmet Bey'in yazdıkları, bazı değerlendirmeler yapmamızı kaçınılmaz kılmaktadır. Öncelikle bir fotoğrafa bakarak, 16 yıl önce bir kulübün, hangi ay ve günde kurulduğunu söyleyebilmek bizce mümkün değildir. Ayrıca kulüpte mevcut fotoğrafın, hangisi olduğu da bilinmemektedir. Cemal Ahmet Bey kulübü, hem makalesinin başlığı, hem de içinde, "Karşıyaka Kulübü" olarak anmaktadır ki, bu ifadenin kulübün tam ismi olmadığı bellidir.

“ Bunu elan (şu anda) kulüpte mevcut bir fotoğraftan hatırlıyorum. Çünkü o fotoğraf alınırken, daima bizim de fotoğrafımızın çıkması için kenarlara sokulmaya çalışıp aynı tarzda bir taş yemiştim. Mezkûr (bahsedilen) tarihte teşekkül eden (kurulan) Karşıyaka Kulübü, İzmir'de rakipsiz olduğu için beynelmilel (uluslararası) gibi bir manzara arz ediyordu. İzmirliler Cuma günü bizimkiler ile birlikte egzersiz yapmak için Karşıyaka'ya gelirler ve akşama kadar zedelenip bir kaç defa yamalanan topun arkasından bizleri koştururlardı. Bu beynelmilel vaziyet 330 (1914) senesine kadar devam etti. 330'da İzmir'de Altay İdman Yurdu teşekkül edincer Karşıyakalılara bir rakip olması dolayısıyla Altay'ı düşünmeye başlamıştık. Altay'ın siyah-beyaz, Karşıyaka'nın kırmızı-yeşil forması, kâh Karşıyaka'da ve kâh ismi bilahare (daha sonra) Talebe Çayırı olan Kârhane Çayırı'nda görünmeye başladı. Bunlar bir sene faaliyetten sonra, kendilerine İttihat ve Terakki Mektebi ve Spor Âlemi Dergisi'nde Sultani'nin iki kuvvetli takımı da iltihak etti (katıldı) Şimdi mevcut dört kulüp doğal olarak) azami faaliyet ibraz ediyorlardı (gösteriyorlardı).Maahaza (bununla birlikte) bunların dördü için de, zamanın meşhur ve eski Rum kulüpleri olan Paniyoniyo ve Apollon'a rekabet edebilmeleri mümkün değildi . 332 (1916) senesi nihayetlerinde (sonlarında) askerlik futbol oynayanlara da sirayet edince; ortada ne Sultani ne İttihat ve Terakki ve ne de Karşıyaka ve Altay kaldı. Hepsinin o kuvvetlice takımları dağıldı. Geride kalanlar sistemi bozmamak ve mevcudiyeti idame etmek (varlığı devam ettirmek) için pek ziyade uğraştılarsa da, tecrübesiz bir takım gençlerin kulüpleri yaşatamayacakları tabii idi. Bu hal iki sene, yani mütarekeye kadar devam etti. Mütareke olur olmaz Karşıyaka tekrar toplanmaya ve teşkilat yapmaya başladı. O zaman İzmir'de, Altay'ın yerine de 'İdman Yurdu' isminde bir kulüp teşekkül etmişti. Gerek Karşıyaka'nın ve gerek İdman Yurdu'nun faaliyetleri de meşum (uğursuz) işgale kadar devam etti. Ve bu o zaman fasıla içinde -münferiden çalışan bir kaç oyuncu müstesna- hemen hemen inkıtaa uğradı (kesintiye uğradı). İstirdaddan (kurtuluştan) sonra İzmir'de ilk defa ihya edilen (canlandırılan) kulüp yine Karşıyaka'dır. 1 Teşrinievvel 1338'de (1 Ekim 1922'de) toplanan elli sekiz genç, Karşıyaka'nın 'Gençler Birliği' namı altında ihyasını taht-ı karara aldılar (adı altında canlandırılmasını kararlaştırdılar). Ve faaliyet başladı. Her yerde olduğu gibi evvela işe futboldan başlanıldı. İlk varidat yekûnundan (ilk gelir toplamından) mühim bir kısmı futbol levazımatına terk ed(il)erek (futbol malzemelerine ayrılarak) limandaki Fransız torpidosuyla birinci maç yapıldı. Bu maçı müteakip 'Paniyoniyo' kulübünün terk ettiği, şimdiki Alsancak Stadyumu'nda futbol faaliyetini kuran eski Altaylılar da toplanıp Altay’ı ihya etmeye karar verdiler. Vaziyet yine az çok Karşıyaka-Altay rekabetiyle teferrüt ediyordu (ayrılıyordu). İzmir'de şimdi her halde adedi haddinden (gerekli olandan) fazla olan kulüpler, son iki sene zarfında teşekkül etti... İzmir'de elan rakipsiz bulunduğumuz tenis şubesini, 339'da (1923) ve denizciliği 340'da (1924) teşkil ettik. Tenisçilerimizin adedi her sene tezayüt etmekte (artmakta) ve ecnebilerle yaptıkları temaslarda iyi neticeler almaktadırlar. Denizcilerimiz geçen sene körfez dahilinde bir çok faideli seyahatler yapmıştır... Muhitin İzmir'den ayrılığı, kulübün tarihi ve İzmir'de ilk defa teşekkül etmiş bulunması bize ayrı bir hususiyet bahş etmektedir (özellik kazandırmaktadır)".

    İkinci kaynak, Gazeteci Yaşar Aksoy’un 1980'li yıllarda, bazı Karşıyakalılarla yaptığı görüşmelerden aktardıklarıdır. Kadızade Zühtü Bey (Işıl), Aksoyun teybine şöyle konuşmuştur: “KafSin Kafin kurulduğu tarih 1912'dir... İzmir'de Rumların Paniyanios, Apollon ve birçok kulüpleri vardı. Bornova'da da İngilizlerin kendi aralarında bir toplulukları mevcuttu. O tarihte biz de aramızda para toplayarak top aldık. Kısa pantolonlarla o günün sahası olan Osmanpaşa Camii’nin yanındaki ilk mektebin bulunduğu yerin bitişindeki arsada  oynamaya başladık. Bu arsa şimdiki çocuk yuvasının bulunduğu köşkle bir tarafı Alaybey'de, diğer tarafı Karşıyaka'da olan geniş bir bahçe idi, sahibi de Omiros isminde Rus asıllı ve eşi İngiliz olan Karşıyakalı bir kişi idi... Aramızda ilk defa bir topluluk kurmaya 5-6 arkadaş o günlerde bu arsada karar verdik. Ağabeyim Kadızade Raşit, Teyzezadem Süreyya İplikçi, ben, Refik Civelek, Osman Nuri, Örnekköylü Hüseyin bir zeytin ağacının altında, hafif yağmurlu bir günde biz de bir kulüp kurmayı tasarlamıştık. İçimizdeki milli heyecan bir yangın gibi ateş almıştı. Bize muhitimizden çığ gibi gençlik katıldı. Kendi aramızda bir takım yapmıştık. 2-3 ay sonra da, bu topluluğumuzu daha çok canlandırmayı düşündük. Bu bizim için bir özlem olmuştu. İttihat-ı Terakki Cemiyeti'ne müracaat ettik, 'bizi himayenize alınız bir kulüp teşkil edelim, daha verimli çalışmak arzusundayız' dedik. Olumlu karşıladılar, 'size bir oda tahsis edelim burada teşkilatlanın, bu kulübü vilayete müracaat ile tescil edebiliriz' dediler. Bu büyük bir ümit olmuştu. Haftanın birkaç günü de akşamları burada toplanıp, tasarladıklarımızı büyüklerimize iletiyorduk. Onlardan büyük teşvik görmeye başlamıştık. Bir müddet sonra vilayete müracaatla hukuk müşavirliği kanalı ile kulübümüz 'Karşıyaka Mümaresei Bedeniye Kulübü' ismi altında teşekkül etmiş oluyordu. KSK artık doğmuştu. Tarih 1 Kasım 1328 yani 1912 idi...”.

Sadi Bey (İplikçi) ise şunları söylemişti: "Sene 1912, Karşıyakalılar bir spor kulübüne kavuşuyorlar, sevinç içindeler. Büyüklerimiz Omiros'un tarlasını temizlemişler, seyyar kale direklerini dikmişler, üstüne de gaytan ipini çekerek kale kurulmuş aralarında oynuyorlar. Biz küçükler de kalenin arkasına topun kaçmasını bekliyoruz. Yakalayıp ayakla vurup kendilerine gönderelim diye. Rumlar o sırada Karavokiri Tarlası'nda (istasyon civarı) top oynarlardı. Soğukkuyu Caddesi'nde demiryoluna nazır Hacı Ziya Bey'in evlerinden birisini büyüklerimizden Hüsnü Tonak, Tahir Bor, merhum Avukat Fevzi, Fikri Altay, Raşit Kadızade, Süreyya İplikçi, Sezai Çullu döşemişler, bir de çaylı toplantı düzenlemişler, sporseverler ile sporcu gençleri davet etmişlerdir. Biz küçüklere de çay, pasta tevzii için vazife vermişlerdi. Küçük, büyük herkes sevinçli idi. Karşıyaka Mümareseyi Bedeniye Kulübü resmen kuruluyordu. Renk seçmek hususunda bir hayli tartışma yaptılar. Nihayet yeşil Müslümanlığı, kırmızı da Türklüğü temsil etsin diye yeşil-kırmızı renkte karar kıldılar... O günkü toplantıda büyüklerimiz aralarında topladıkları paralar ile formalar ısmarlandı. Futbol ayakkabısı çok pahalı idi. Her oyuncu kendi ayakkabısını temin edecekti. Bu da babalarımızca sağlanmıştı. Kulüp yeni top aldı. Yeni formalarla oyuncular kendi temizledikleri sahada, çizgilerini bile çekmeden aralarında maç yapmaya başladılar... O tarihte birinci takımımızı teşkil eden oyunculardan aklımda kalanları sıralıyorum: Hepsi rahmete kavuşmuş olan Raşit Kadızade (kaptan), Suat Karşıyaka, Refik Civelek; kaleci Salih, Çakır Kemal, İtalyan Hanri Barker, Örnekköylü Hüseyin Ağabey, Kemalpaşalı Sarı Ali, Zühtü Işıl, Muharrem, Hüsamettin. Tüzükteki resmi kurucular ise şu isimlerden ibaretti: Raşit Kadızade, Süreyya İplikçi, Hasan Fehmi, Cemal Ahmet Umar, Fikri Altay, Halit Onaran, Tahir Bor, Hüsnü Tonak, Zühtü Işıl, Cemil Erkli, Süleyman Danyal, Sadrettin İşçimenler...".

Dikkat edileceği üzere, kendisine mikrofon tutulan her isim, kuruluş tarihi olarak 1912 yılını vermekte, ancak Ahmet Cemal Bey'den farklı olarak, kulübün isminin "Karşıyaka Mümaresei Bedeniye" olduğunu söylemektedirler. Oldukça yeni bir çalışma, kaynak belirtmeksizin önce "Karşıyaka Terbiye-i Bedeniye (Kulübü)" ismini vermekte; daha sonra, Ahenk gazetesinde çıkmış bir haberden hareketle KSK"nün "Terakki" ismiyle kurulmuş olduğunu ima etmektedir.

"Karşıyaka'da İdman Kulübü Tesisi" başlıklı ve 19 Aralık 1914 tarihli söz konusu haberde şunlar yazılıdır:

"Her türlü mümarese-i idmaniye’ye (beden eğitimine) hizmet etmek emeliyle Karşıyaka'da (Terakki) namı altında (ismiyle) bir kulüp tesis edilmiştir. Kulüp, Karşıyaka Müdafaa-i Milliye Şubesi dairesindedir. Futbol oynamak, kayıkta kürek çekmek, koşmak, yürümek gibi her birisi menafi-i azimeye mucip olan (önemli yararlara neden olan) enva'i idmanlar (çeşitli beden eğitimleri), sporlar icra etmek isteyen gençlerimizin, bugünkü cuma gününden itibaren muamele-i kaydiyelerine ibtidar edilecektir (kayıt işlemlerine başlanacaktır). Muamele-i kaydiyenin cuma günleri zevali saat (öğleden sonra) ikiden altıya kadar ve eyyam-ı sairede (diğer günlerde) beşten sekize kadar icrası karargir olmuştur".

Terakki'nin tamamen yeni ve KSK'yle ilgisiz bir sportif örgütlenme olduğu açıktır. En azından bu haberin yayımlandığı tarihte, Karşıyaka'nın var olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu sebeple "Terakki" ismiyle kurulmuş olması mümkün değildir. İsminden de anlaşılacağı üzere Terakki Kulübü, İttihat ve Terakki Fırkası'nın deyim yerindeyse çocuğudur. Altay İdman Yurdu'nun kurulması ve gelişmesinde, söz konusu fırka ve fırkayla bütünleşmiş bir kültürel kuruluş olan Türk Ocağı İzmir şubesinin oynadığı rol bilinmektedir. Haberde ismi geçen Müdafaa-i Milliye, savaştan kaynaklanan sıkıntıları hafifletmek amacıyla İttihatçılarca kurulmuş olup, Karşıyaka'da da bir şubesi vardı. Anlaşılan o ki, İttihat ve Terakki İzmir'in kuzeyinde de (güneyinde Altay), spor alanında gayrimüslimlerin üstünlüğünü, hiç değilse dengeleyecek bir girişimde bulunmuştur.

16 Ağustos 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu, "cemiyet teşkili evvelce (önceden) ruhsat istihsaline menut (alınmasına bağlı) değildir. Şu kadar ki, teessüsünü müteakip (kuruluşundan sonra), 6 maddeye tevfikan (uygun olarak) behemehal (mutlaka) hükümete ihbar edilmesi (bildirilmesi) lazımdır" demektedir (md. 2). Aynı kanunun 12. maddesi, "herhangi bir cemiyet hükmü bir şahsiyet (tüzel kişilik) iktisap edebilmek (kazanabilmek) için hükümete bir beyanname verme" zorunluluğu getirmektedir. Aksoy'la söyleşen Karşıyakalıların söylediklerinden, İttihat ve Terakki Fırkası'nın da yardımıyla Cemiyetler Kanunu hükümlerinin yerine getirildiği anlaşılıyor. Anlaşılamayan, kulübün kurulduğu sıralar, hatta 1913 yılında, İzmir'de yayımlanmış gazeteler ve Yunanca kaynaklarda bu Türk kulübünden hiç bahsedilmiyor olmasıdır. Bu durumda, kulübün kuruluşuna katkı koyan ve/veya bu sürece tanıklık etmiş Karşıyakalıların söylediklerine itibar etmek gerekiyor: KSK, "Karşıyaka Mümarese-i Bedeniye Kulübü" ismiyle kurulmuştur. Ahenk’in "Karşıyaka" demesi olasılıkla "Karşıyaka Mümarese-i Bedeniye Kulübü" isminin tamlama içermesi nedeniyle söylenmesi ve yazılması zor ve uzun olduğu içindi.

KAYNAK : E.Berber-E.Serçe-Karşıyaka Tarihi

 

 

Spor-Tahmin Dergisi “Evvel Zaman içinde, Tarihten bir yaprak” köşesinde yayınlanan yazı… (Aralık 1959 sayısı)

İZMİR’DE İLK TÜRK FUTBOL TAKIMI NE ZAMAN KURULDU ?

İzmir’de, Türkler arasında futbolun ilk defa ne zaman, kimler arasında ve nerede oynandığının gazetemiz “Spor Tahmini” dergisi  okuyucuları tarafından merak edildiğini, bize gelen mektuplardan anlamaktayız. İzmir’in en eski Türk futbolcularından. Sayın Dr. Fikret Tahsin Saydam, bu mevzuda ezcümle şunları anlatmaktadır:

“Hürriyetin ilânına kadar İzmir de Türkler arasında futbol oynanmamıştır. Spor ve bu meyanda futbol mekteplerimize henüz gitmemişti. Halk  da kısa donlulara iyi gözle bakmıyordu. Bilindiği gibi hürriyetin İlanı üzerine memlekette birçok ıslahat yapıldı. İzmir İdadisi, ismini değiştirerek (Sultanî) oldu. Sportif oyunlar programa alındı. Fakat bu derslere bir hoca bulmak mesele idi.

Bu işten anlar, yakın Şarkın Bilârdo şampiyonu diye tanınan Melikyan isminde bir  Ermeni münevveri bulundu, jimnastik hocası olarak mektebe alındı. İşte futbolu İzmir'deki Türklere, bu zat öğretmiş ve yaymıştır.

Ders olarak programda eskrim, boks ve İsveç usulü beden hareketleri vardı. Melikyan talebeler arasından leyliler (yatılılar) ve nehariler (gündüzlüler) diye iki futbol takımı teşkil etti. Ve  Pas diye buna derler,  Şut böyle çekilir, gol şöyle olur, diye öğretmeye başladı. Ve bir gün bizi Pelops kulübünün sahasına maç yapmaya götürdü.

İzmir’in ilk ve  tek Türk futbol takımı, böylece, Sultani’nin leyli ve neharî talebelerinden meydana geldi. Bundan evvel İzmir’de «Türk futbol takımı» diye bir teşekkül ne görülmüş ve nede işitilmiştir. Takım, ilk fotoğrafını 1910 senesi Ekim ayının 22'sinde çektirmiştir.

1914-1915 mevsiminde İzmir’de mevcut bütün mektep ve kulüp takımlarını yenerek şampiyon olan meşhur Sultani takımı kadrosu şöyleydi:

Kaleci: Faik (Eski Ordu Emniyet Müdürü)

Müdafiler :  Sudi,  Ömer (merhum),

Muavinler: Muammer ( Sakız Adalı ve halen Bursa’da), Cafer (Demirci kazasında harp malûlü), Mehmet (muhacir),                       

Muhacimler: Hamdi (Ödemişli) Hasan (Kazanlı Tatar), Hasan Efendi (Darüşşafakalı), Nihat (Geri kumpanyasında şef), Çakır İsmail.”

 

İLK KULÜPLER

İzmir’in İlk Türk futbolcularından Şimendiferdi Rıfat Bey de bu hususta şu malumatı vermektedir:

    “Hürriyetin ilânından evvel İzmir’de futbol yabancı unsurlar arasında oynanıyordu. Türklere yasaktı. Hem böyle kısa don ve bir fanila ile sahaya çıkıp oynamak biraz da ayıp , sayılıyordu. Biz küçükler bu oyuna şurada burada rastladıkça seyretmekten kendimizi alamıyorduk. ' Bornova ve Buca’da İngilizlerin kuvvetli takımları vardı.

Talebe çayırında oynayan Pelops karışık takımı, Alsancak’ta Panionios ve  Apollon Rum kulüpleri. Ermeni kulübü, mekteplerden İskoç School Packsaers, Amerikan Koleji, Rum Evangelidis mekteplerinde kuvvetli ekipler kurulmuştu.

    Türklerden evvelâ Amerikan kolejinde talebe olan Talat’ın oynadığını biliyorum. Çünkü biz futbola başlayınca gerek Talât ve gerekse de Nejat bize futbol kaidelerini öğretmekte ve nizamnameleri tercüme etmekte epey yardım etmişlerdir.

      Hürriyet ilân edildiği zaman İzmir’de futbol bu durumda idi. Hiç unutmam bir gün Sultani mektebi talebesi( ben de aralarında) haftalık gezintilerinden birisinde Kemer istasyonu civarında Kanlı çeşme mevkiindeki futbol sahasında iki takımın futbol oynadığını gördük.

     Durduk, seyrettik ve biz de oynamağa karar verdik. Oynayanlardan topun ve malzemenin nereden tedarik edileceğini öğrendik.  Azmimiz kati idi. Hemen ertesi gün aramızda para topladık ve bir top aldık. Ertesi haftaki gezintimizde biz de oynamağa başladık. Başladık ama bütün mektep talebesi üç dürt yüz kişi hepimiz birden topun arkasından koşuyorduk. Bunu gören Rum futbolcular:

“Böyle olmaz!” dediler ve on birer kişilik iki takım halinde ve karşılıklı nasıl oynanacağını gösterdiler. Fakat “topa biz hepimiz para verdik. Hepimiz oynamak isteriz” dedik; “Sıra İle oynarsınız” dediler, öyle yaptık. Bunun üzerine nizamnamelerini istedik. Talât ve Baha Esat tercümeler yaptılar.

 İşte futbol İzmir’de Türkler arasında ilk defa o gün böyle başlamış ve böyle oynanmıştı. Çok geçmeden bir (Sultani futbol takımı) kuruldu. Bu takımın  oyuncuları yavaş yavaş bulundukları semtlerde yanlarına arkadaşlarını alarak buldukla  düzlük ve çayırlarda futbol oynamaya başladılar. Böylece sırasıyla : Karşıyaka, Altay, Midilli, Trablusgarp, Turan kulüpleri  işte böyle meydana gelmişlerdir.

Vakta ki Celâl Bey –Reisicumhur Celal Bayar- İttihat ve Terakki kâtibi mesulü sıfatıyla İzmir’e geldi  (1913) ve fıkra teşkilâtını kurdu, beni çağırdı, görüştü ve gençleri  himayesi altına alacağını söyledi. Tahsisatta ayırdı. Kulüpleri (kulüp dediğimiz zaman beş on gencin bir araya gelmesiyle kurulan, ne tescil, ne de nizamname gibi kayıtlara tabi olmadan futbol oynayan teşekküllerdir) parti binaları içine aldı. Artık futbol Türkler arasında da aldı, yürüdü.

Nejat. Sedat, Talât, meşhur oyuncu Arapfırınlı Süleyman, Hüsnü, Doktor Fikret, kardeşi Doktor Kemâl Tahsin. Haşim, Mazlûm ve ben zamanın belli başlı ve kuvvetli oyuncuları idik, Raif Nezihi, teşkil ettiğimiz Albay kulübünün müdürü, ben de  kaptanı idim. Vasıf ve Necati de  aramızda ve bize önderlik edlyor1ardı.

İşte böylece İzmir’de kuvvetli bir Türk takımı vücut bulmuş oldu. Bornova'ya gittik ve o zamana kadar yenilmemiş olan Bornova İngiliz takımını 3-1 yendik. İngiliz takımında Mamaka isminde meşhur bir müdafi vardı ki kale  vuruşlarında topu bir kaleden öbür kaleye atardı. Panionios’un 90 futbolcusu vardı. Fakat bizim onbiri yenemiyorlardı. O zamanlar Panionios  sahasında (şimdiki Alsancak Stadı) tribün falan ne gezer. Maçlar ayakta ve maçın ehemmiyetine göre getirilen sandalyelerden seyredilirdi.

Birinci Dünya Harbi senelerinde yapılan mühim maçlar cidden heyecanlı oturdu. Vali Rahmi Bey, Müftü Cevherizade Ahmet Hamdi ve bütün büyüklerimiz gelir seyrederlerdi. Rum Evangelidis mektebinin bandosu bir tarafta, bizim askerî bando karşı tarafta arzı mevki ederlerdi. Rum seyirciler arasında başta Metropolid meşhur Hristostomos olmak üzere bütün Rum büyükleri bulunuyordu. Zamanla aramıza İstanbul'daki Oberle Biraderler  gibi, İzmir’in meşhur ikileri, Apetyan Biraderler ve Alman küçük zabit Karl Ştayninger girince Altay takımı çok kuvvetlendi. Artık İzmir’de yenmediğimiz takım kalmamıştı. İdmana gelen ecnebi gemilerindeki futbol takımlarıyla de karşılaşıyorduk. Bazan öyle kuvvetli gemi takanlarına rastlıyorduk ki sormayın. Fakat çok istifade edendik. Bir defa bir İsveç gemi takımı bize ilk devrede 12 gol atınca gözümüz yıldı. Haftayım arasında pılımızı, pulunun topladık ve sıvıştık.”

 

Derleme: Vehbi Moğol

 

 

1959_izmşirdeilkturkkulupleri.jpg

Spor Tahmini Dergisi – Aralık 1959 sayısı

 

 

 

Apollon futbol takımı 1921

 

İzmir’de Futbol
Dr. Günver Güneş


    19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı’ya açılış sosyoekonomik alanda olduğu gibi spor alanında da kendini gösteriyordu. İzmir de tıpkı Selanik ve başkent İstanbul gibi Avrupa’ya açılma sürecinde, Avrupa tarzı sporların ortaya çıktığı bir kent olma özelliğindeydi. 19. yüzyılın son çeyreğinde İzmir’in zengin Levanten ailelerinin eliyle sırasıyla futbol, tenis, bisiklet, eskrim, yüzme, kürek, atletizm, kriket, jimnastik ve boks kentte yayılmaya başlayan spor dallarındandı.(1) Bunlar arasında futbolun popülaritesiyle öne çıkışı ve daha sonra imparatorluğun diğer şehirlerine ulaşması halkın bu spor dalına gösterdiği ilgiyle açıklanabilir.

       Futbolun Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez nerede oynandığı konusunda hâlâ somut bir belge ortalıkta görünmezken, elde edilebilen kaynaklardan ilk futbol maçlarının başkent İstanbul’dan çok önce, 1870’li yılların sonlarında İzmir ve Selanik’te oynandığını söyleyebiliyoruz.(2)
İzmir’de futbol 19. yüzyılın son çeyreğinde birkaç İngiliz ailesinin gençleri tarafından hem eğlenmek, hem de spor yapmak için aralarında gerçekleştirdikleri oyunlarla başlamıştı. Daha 1880’li yıllarda kentte futbolun popüler bir spor olduğu, Bornovalı İngiliz gençler arasında oynandığı bilinmektedir. Bu durum İngiliz Konsolosluğu raporlarına kadar yansımıştır.(3) İzmir’de ikamet eden La Fontaine ailesinin ileri gelenleri, kentteki diğer İngiliz ailelerinin de katılımıyla 1894 yılında “Bournabat Football and Rugby Club” adıyla bir futbol ve Rugby kulübü kurdular ve bu tarihten itibaren faaliyetlerini belirli bir organizasyon ve disiplin içerisinde bu kulüp çatısı altında yürüttüler.(4) Bournabat Football and Rugby Club, Türkiye’de resmi nizamnamesi ve tüzüğü ile oluşmuş ilk futbol takımıydı. Kulübün kurucuları arasında Arthur Whithall, James La Fontaine,(5) Edwin Whithall, Frank Whithall, Edwin Giraud, Henry Joly, Richard La Fontain gibi İngiliz ve Fransız tabiyetinde bulunan birkaç sporcu genç yer alıyordu.

    19. yüzyılın ilk yıllarına kadar İzmir’in zengin Levanten ailelerinin tekelinde olan futbol oyunu daha sonra Rum takımları olan Panionios, Apollon ve Pelops ile Ermeni takımları Apetyan ve Vartanyan’ın katılımıyla geniş halk yığınlarına ulaştı. Özellikle Bornova’da oturan Rumlar bu oyunu İngilizlerden öğrendiler. Kısa süre içinde İzmir’de neredeyse bütün Rum gençleri sihirli meşin yuvarlağın peşinden koşturmaya başladı.(6)

     Nicos Karacas’ın ifadesine göre “İzmir’in Rum gençleri işi öylesine ilerlettiler ki kendilerine futbolu öğreten İngilizlere oyuncu verecek duruma geldiler”. Ancak yine de İzmir’deki futbol etkinliğinin en önemli merkezi Bournabat Football and Rugby Club’dı. 1890’lı yılların İzmir’deki en güçlü takımı da tartışmasız Bornovalı İngilizlerin futbol takımıydı. Bu takım şu isimlerden oluşuyordu: M.J. Whithall, Ed. Charnaud, Percy Joly, Jim. R. Giraud, Pelcoc Whithall, A.J. Whithall, Herbert Joly, A.E. La Fontaine, Edmund Giraud, Jim Gout, Hav. Joly, Th. Tarrazzi, Herbert Whithall, D. Whithall, Eddie Whithall, G. Whithall, J. Whithall.(7)

       İzmir’de İngilizlerin kendi aralarında ve dışarıdan misafirleriyle yaptıkları maçlar yerel basına konu olduğu gibi, zaman zaman İstanbul gazetelerine de yansıyordu.(8) 1891-1892 yıllarında özel günlerde yapılan futbol karşılaşmaları(9) 1893 yılından itibaren alışkanlık haline getirildi. Yeni yılın ilk günlerinde programlanan maçlarda Bornovalı İngiliz gençleriyle İzmir’de yaşayan İngiliz gençleri bir araya geliyorlardı. 1894 yılında Bornova’da gerçekleşen böyle bir müsabakayı dönemin en güçlü kadrosuna sahip Bornovalı İngiliz gençleri kazanmıştı.(10) Bu müsabakaların sonraki yıllarda da devam ettirildiğini, yerel basındaki haberlerden biliyoruz. Nitekim 1897 yılı Ocak ayında düzenlenen bir turnuvada “Smyrna Club” futbol takımı birinci olmuştu.(11) 1897 yılı Ocak ayının son haftasında İzmir limanında demirli bulunan İngiliz donanmasına mensup gençlerden oluşan bir takımla, çoğunluğu İngiliz asıllı İzmirli gençlerden meydana gelen takımlar arasında Bornova sahasında yapılan maçı İzmir’in İngiliz gençleri kazandılar.(12) Bu iki ekibin Karşıyaka’da bir maç daha yapacakları Ahenk gazetesinde okuyuculara duyurulmuş, ancak maçın sonucu gazetede yer almamıştı.(13) 1897 yılı sonlarında İzmir limanında bulunan İngiliz savaş filosu mürettebatının kendi arasından çıkardığı bir takımla Bornova İngilizlerinin futbol takımları arasında Bornova’da oynanan maçı da Bornova kulübünün kazandığını yine Ahenk gazetesinin sayfalarından öğreniyoruz.(14)
 

İzmir-İstanbul Şehirleri Futbol Temasları


    Türkiye’de şehirlerarası futbol müsabakaları ilk kez 19. yüzyılın sonunda İzmir ve İstanbul’un gayrimüslim gençlerinden oluşan karma takımlar arasında oynanan maçlarla gerçekleşti. İzmir’de 1880’li yıllarda İngiliz aileler arasında futbol bir eğlence unsuru haline gelmişken, İstanbul’da 1890'larda henüz futbolun ne olduğu bilinmiyordu. İstanbul’daki İngilizleri futbol ve rugby oynamaya İzmir’den bu şehre giden James La Fontaine alıştırırken, İstanbul’daki İngiliz tebaasından Hanry Pears da İstanbul’da futbolun yayılıp gelişmesine öncülük ediyordu. İki şehir arasında spor konulu temaslar İngiliz ailelerin girişimiyle başladı. İzmir ve İstanbul’da bulunan İngiliz aileleri 1897 yılından itibaren her sene bir şehirde yapılmak üzere beş yıl boyunca futbol ve rugby maçları düzenlediler.(15) Daha çok eğlence unsuru taşıyan ve iki şehirdeki aileleri kaynaştırmayı amaçlayan bu etkinliğin daha sonraları büyük bir rekabet ortamını da hazırladığını belirtmek gerekir. Bu müsabakalarda İzmir karmasının iskeletini 1894 yılında İngiliz ailelerinin Bornova’da kurmuş oldukları Bournabat Football and Rugby Club ile (16) İstanbul’da 1896 yılında Kadıköy’de kurulan Moda Football and Rugby Club oyuncuları ve üyeleri oluşturuyordu. İzmir ve İstanbul’daki İngiliz ailelerin birbirlerini ziyaretleri esnasında gerçekleşen futbol ve rugby müsabakalarının ilki 1897 yılında İstanbul’da yapıldı ve futbol maçını 2-1 İzmir karması kazandı.

    Bir yıl sonra İzmir’deki maçı da yine İzmir karması 3-2 galip bitirmeyi başardı ve takımın İstanbul’a olan üstünlüğü üçüncü maçta da kendini gösterdi; 1899 yılında İstanbul’da gerçekleşen karşılaşmayı İzmir karması 1-0 önde tamamladı. 1899’dan sonra, bilinmeyen bir nedenle İzmir-İstanbul futbol müsabakaları durdu. 1904 yılında yeniden başlayan karşılaşmaların o yılki galibi yine İzmir oldu; ekip dördüncü müsabaka sonunda da sahadan 4-2’lik galibiyetle ayrıldı.

  19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başlarında İzmir futbolunun İstanbul futboluna belirgin bir üstünlüğü söz konusuydu. 1904 yılındaki son karşılaşmaya İzmir takımı şu tertiple çıktı: A. Whithall, Harry Paterson, P. Brusah, R. La Fontaine, George Keon, E. Whithall, Edmond Giraud, Albert Whithall, A. La Fontaine, H. Culy, Jim Giraud.(17) 1897 yılında yayılmaya başlayan ve 1904 yılında İstanbul futbol liginin düzenlenmesi nedeniyle ara verilen İzmir-İstanbul karmaları futbol maçları İstanbul Futbol Birliği’nin bir kereye mahsus organizasyonuyla 1908 yılında bir kez daha gerçekleşti. 11 Aralık 1908 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen karşılaşmada İzmir karması ile İstanbul lig şampiyonu Galatasaray bir araya geldiler ve maçı 3-1 İzmir ekibi kazandı.(18) Bu müsabaka Türk futbol tarihi araştırmacıları tarafından şehirlerarası resmi maçların ilki sayılır. Daha önce iki şehir arasında gerçekleşen temaslar Levanten ailelerin birbirlerini ziyaretleri sonucu gerçekleşmişti. Son karşılaşmanın resmi kurallar çerçevesinde organize edilmiş olması böyle bir düşünceyi doğurmuş olabilir. Bu arada özellikle İstanbul’da İstanbul Futbol Birliği tarafından düzenlenen maçlar seyirci, futbolcu ve kulüpleri memnun ettiğinden, şehirlerarası maçlara yine ara verilmişti. İki şehrin kulüp yetkililerinin uzun görüşmelerinden sonra İstanbul ve İzmir şehir karmaları Balkan Savaşlarının karanlık günlerinde 1913 yılında yeniden bir araya geldiler; fakat bu kez İstanbul takımları tamamen Türk oyunculardan kurulu olarak sahaya çıkarken, İzmir takımı yine şehirdeki İngiliz gençleriyle birlikte birkaç Rum oyuncu takviyeli takımla müsabakaları gerçekleştirdi. İzmir karması ilk müsabakasını 2 Haziran 1913 tarihinde İstanbul şampiyonu Galatasaray’la yaptı ve Galatasaray maçı 2-1 kazandı; karşılaşma, İzmir ekibinin büyük itirazlarıyla tamamlanabildi.(19) İstanbul’daki ikinci maçını Fenerbahçe ile oynayan İzmir karması, oldukça iddialı hazırlanmış olmasına rağmen ilk maçın yorgunluğunun etkisiyle sahadan 4-1 yenik ayrıldı. İzmir karması son maçını İstanbul karması ile yaptı. Altı Fenerbahçeli ve beş Galatasaraylı oyuncudan kurulu olan İstanbul karması, karşılaşmada İzmir ekibini 2-0’lık skorla mağlup etti.(20) Bu maçların ilginç yanı İzmir’de Nejat Evliyazade, Sedat, Talat, Arap Fırınlı Süleyman, Hüsnü, Dr. Fikret, Dr. Kemal Tahsin, Haşim ve Mazlum gibi birçok Türk futbolcusu arken, İzmir karması oyuncularının hepsinin yabancı olmasıdır.

 

1906 Ara Olimpiyatlarında İzmir Futbolu


     20. yüzyıl başlarına gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda İzmir ve Selanik futbolda hâlâ İstanbul’dan oldukça ileri durumdaydılar. 1906 yılında Yunanlılar modern olimpiyat oyunlarının 10. yıldönümü dolayısıyla Atina’da bir “ara olimpiyat” düzenlediklerinde Osmanlı’dan futbol dalında Selanik ve İzmir takımları katılmışlardı. Ara olimpiyatlarda yapılan futbol maçlarında Danimarka karması İzmir’i 5-0, Atina karmasını 9-0 yenerek birinci olurken, Atina karması da Selanik karmasını 5-0 mağlup etti. Ancak Atina karması bilinmeyen bir sebeple İzmir karması ile yapacağı maça çıkmadığından hükmen yenik sayılarak diskalifiye edildi ve böylece Selanik karmasını 3-1 mağlup etmiş olan İzmir karması ikinciliği elde etti. Bu, İzmir futbolunun resmi karşılaşmalardaki en büyük başarısıydı.

     Atina’daki ara olimpiyatta ikinci olan ve gümüş madalya kazanan İzmir takımı şu oyunculardan kuruluydu: Edvin Charnaud, Zare Kuyumcuyan, Edward Giraud, Jack Giraud, Hanry Joly, Percy La Fontaine, Donald Whithall, Albert Whithall, Godfrey Whithall, Herbert Whithall, Edward Whithall.(21) 1906 yılında takımın neredeyse yarısı Whithall ailesinin üyesiydi; takımda Levanten ailelerin çocuklarının dışındaki tek oyuncu, İzmir Ermenilerinden olan Zare Kuyumcuyan’dı.

 

İngilizlerden Sonra Rumlar da Futbol Sahalarında

 

İzmir’de 19. yüzyıl sonlarından itibaren şehirde önemli bir nüfus yoğunluğu bulunan Rumlar da, İngilizlerin ardından futbol alanlarına indiler. 20. yüzyıl başlarında kentte Rumların Panionios, Apollon ve Pelops kulüplerinin yanı sıra Ermenilerin de Vartanyan isimli futbol takımı bulunuyordu. 1900’lerin ilk yıllarında İzmir’de futbol adına en önemli etkinlik, Rum ve Ermeni takımlarının İngilizlerle yaptıkları müsabakalardı. Bu müsabakaların yanı sıra kentteki İngiliz ailelerinin çocukları ile limana demirleyen yabancı askeri filoların mürettebatı arasında da maçlar yapılmaya devam etti. 1902 yılı Mart ayında limanda bulunan İngiliz donanmasına mensup mürettebatla Bornova’daki İngiliz takımı arasında oynanan karşılaşmayı İngiliz donanmasına mensup gençler 20-10 kazandı.(22) Bu döneme ait İzmir’deki spor kulüplerinin bir arşivinin şimdiye kadar bulunamamış olması ve dönemin basınının bu organizasyonlara gereğince yer ayırmaması nedeniyle futbol maçları hakkında yeterince bilgi sahibi olamıyoruz. Sözünü ettiğimiz karşılaşmaların çoğu, bugünkü Şirinyer Hipodromu'nun bulunduğu alan ile, Alsancak Stadı'nın yer aldığı Punta çayırı ve Bornova spor sahasında yapılıyordu.(23)

Bu futbol sahalarındaki maçlara Bornova ve Buca’daki İngiliz takımlarının yanı sıra Panionios, Apollon, Pelops gibi Rum ve Vartanyan gibi Ermeni kulüpleri ile Scotch, Packsers, Amerikan Koleji, Evangelidis okul takımları da katılıyorlardı. İzmir Türkleri 20. yüzyıl başlarında bu müsabakalarda yalnızca seyirci olarak yer alıyorlardı.

           İzmir’deki Rum kulüpleri içerisinde en çok göze çarpan Apollon oldu;(24) takım 1900 yılından itibaren İzmir’deki Rum cemaati arasında oldukça popüler bir hale gelmişti. İyi bir kadroya sahip olan Apollon önemli sonuçlara da imza attı. 1911 yılında Avusturya milli takımını mağlup eden takımın bu başarısı Avusturya Bahriye Nezareti tarafından bir yazıyla kutlandı. 1918 yılında Apollon, İngiltere milli takımını özel bir maçta yenilgiye uğrattı; 1920 yılında Anvers'deki olimpiyat oyunlarında futbol karşılaşmalarına birinci takımının yanı sıra dört yedek oyuncusuyla katıldı.(25) İzmir’de faaliyette bulunduğu süre içerisinde üç stada sahip olan Apollon, İzmir’de işgal yıllarının da en güçlü futbol takımıydı. 1921-1922 İzmir lig şampiyonu olduğunda takım şu oyunculardan oluşuyordu: kaleci Yanakis, solbek Marcelos, sağbek Mağulas, solhaf Aloizakis, santrhaf Gillis, sağhaf Gotis, solaçık Domeniko, soliç Kamyoropulos, santrafor Samyos, sağiç Hrilus, sağaçık Haralambos.(26)

           1922 yılında geçirdiği bir kazada 11 oyuncusunu kaybeden Apollon, Yunanlılar 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’den ayrıldığında diğer Rum kulüpleri Panionios ve Pelops gibi Atina’ya döndü.(27) İzmir’deki diğer Rum kulüplerinden Panionios, sporun her alanında oldukça güçlü olmasına karşın iyi bir futbol takımına sahip değildi. 1911 yılında İzmir belediye başkanının bıraktığı 105.000 m2’lik alana büyük bir spor kompleksi yaptırdı. Alsancak garının bulunduğu alan içerisinde 95x95 m genişliğinde bir futbol sahası da olan bu yerin zemini ince toprakla döşenmişti ve 7000 kişilik portatif tribünleri bulunuyordu.(28)


      Karataş'ta Omiro Onasis, Anastasio Hacı Emmanuil, Teofanus Misail ve G. Magrigizni’nin idaresindeki Pelops kulübü de kayık, yüzme ve jimnastik branşlarında oldukça aşama kaydetmiş olmasına karşın,(29) Apollon gibi ses getirecek bir futbol takımı oluşturamamıştı. Buna rağmen Melantios Mahallesi’nde kendi stadında İzmir çapında iyi sonuçlar alan, İzmir dışında da müsabakalara katılmış disiplinli bir futbol takımı meydana getirilmişti.(30)

 

İzmir’de Türkler Futbol Sahalarında

     20. yüzyıl başlarında İzmir’deki spor sahalarında hâlâ Türkler görülmüyordu. Resmi kayıtlara göre de, 1905 yılına kadar İzmir’de hiçbir Türk futbol oynamamıştı. Bu tarihte Amerikan Koleji'nde öğrenim gören Talat (Erboy) Bey, Şerif Remzi (Reyent), Sabri Süleymanoviç ve Nejat Evliyazade okul takımlarıyla sahaya çıkan ilk Türk futbolcular oldular.(31) Ancak bu isimler, dönemin İzmir Valisi Kâmil Paşa'nın baskıları sonucu sportif faaliyetlere katıldıkları gerekçesiyle okullarından uzaklaştırıldılar. Talat Erboy, hatıralarında Amerikan kolej takımının Rum ve Ermenilerden oluştuğunu, futbola yeni başlayan acemilerin önce sanki takımın en kolay yeriymiş gibi yan haf bek yerinde oynatıldığını, kendisinin de önce bu bölgede oynatıldığını kaydeder.(32)

        II. Meşrutiyet’e kadar (1908) Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkler için spor yapmak hem sarayın yönetim anlayışına ters düşmesi, hem de muhafazakârların sert tutumu nedeniyle olanaksız gibiydi. Bu nedenle Amerikan Koleji'nden atılan Talat Bey, okumak üzere ailesinin de desteğiyle İngiltere’ye gönderildi; iki yıl İngiltere’de kaldı ve futbolun beşiği sayılan Büyük Britanya’da futbolunu geliştirdi. Nejat Evliyazade ise Belçika’ya gitti ve Belçika’da futbol oynayan ilk Türk oldu.

       Meşrutiyet’in ikinci kez ilanıyla ortaya çıkan özgürlük ortamı, spor alanında da kendini gösteriyordu. Bu dönemde spor önce okullara girdi, ardından meydanlara ve spor alanlarına yayıldı. II. Meşrutiyet’le birlikte, spor konusunda yönetimin baskısı ve taassubu nedeniyle Türkler üzerinde yerleşmiş çekingenlik ve içe kapanıklıkta ortadan yavaş yavaş kalkıyordu; bu konuda en etkin çabayı İzmir’in Türk okulları gösterdi. İzmir İdadisi isim değiştirip Sultani Mektebi adını aldıktan sonra, spor ders programlarına alındı ve uzun araştırmalar sonrasında, Yakın Şark bilardo şampiyonu “Melikyan” isimli bir Ermeni, okulda jimnastik hocası olarak göreve başladı. Melikyan Efendi’nin çabalarıyla şehirdeki Türk gençleri modern futbola aşina oldular.(33) Melikyan Efendi önce okuldaki yatılı ve gündüzlü öğrenciler arasında iki futbol takımı kurup maçlar yaptırdı. Maçlar Göztepe’deki Pelops Kulübü’nün sahasında oynanıyordu. Şimendiferci Rıfat Bey’in anlattıklarından, futbolla ilk temasları izleyici olarak başlayan Mekteb-i Sultani talebelerinin, daha sonra kendi aralarında para toplayıp bir top satın aldıklarını; bu topla okul gezilerinde, pikniklerde kuralsız ve düzensiz bir biçimde üç yüz-dört yüz talebenin topun arkasından koşmak suretiyle oynamaya çalıştıklarını; Rum gençlerinin bu kargaşalığa müdahale edip futbol oyununun bu şekilde oynanmayacağını söyleyerek, talebeleri iki takıma ayrılmaları gerektiği konusunda uyardıklarını; bir süre sonra da Rum gençlerinin futbol kulüplerine ait nizamnamelerin Talat ve Baha Esat Beyler tarafından Türkçe'ye tercüme edildiğini öğreniyoruz.(34) Yaşları 15 ile 16 arasında değişen Talat (Erboy), Nejat Evliyazade, Sabri Süleymanoviç, Kemal Tahsin (Soydam), Hasan Tahsin (Soydam), Şimendiferci Rıfat (İyison), Mazlum Bey, Hüsnü Bey ve Çakır Kemal okul sonraları aralarında maçlar yapıyorlardı.(35) Ancak bu gençlerin federe bir futbol kulüpleri bulunmuyordu.

     İzmir'in en eski Türk futbolcularından biri olan Fikret Tahsin’in (Soydam) hatırladığına göre Melikyan Efendi, Mekteb-i Sultani öğrencilerini “leyliler ve nehariler” diye ikiye ayırıp pasın, şutun, golün ne olduğunu öğrencilere öğretmiş, İzmir’deki gayri resmi ilk Türk futbol takımı böylece, bu iki kısım karma öğrencinin bir araya gelmesiyle oluşmuştu. Kuruluş tarihi 22 Ekim 1910 olan bu takım ilk maçına Pelops sahasında çıkmış, sözü edilen tarihlerde belki de İzmir’in en güçsüz futbol takımı olan Rum Pelops takımına 9-0 yenilmişti.(36) 1910 yılında İzmir’in önde gelen Türk futbolcuları şunlardı: Dr. Fikret Tahsin, Dr. Kemal Tahsin, Baha Esat, Dr. Giritli Şevki, Süreyya, Hüsamettin, Baytar Şahap, Mühendis Rüstem, Dr. Hulki (Cura), Dr. Sadık, Hüsnü (Uğural) Sabri Süleymanoviç, Çakır Kemal, Mazlum, Talat, Nejat. 1911 yılında kentte spor faaliyetleri gerek Trablusgarp Savaşı, gerekse bir süre sonra başlayan Balkan Savaşları nedeniyle önce yavaşladı, ardından durgunluk dönemine girdi. İzmir’de yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan, ancak bir kulüp çatısında bir araya gelemeyen Türk futbolcular ise uzun sürecek askerlik görevleri için orduya çağrıldılar. 1911-1914 yılları arasında tek tük rastlanan futbol müsabakaları yalnızca okullar arasında gerçekleşiyordu.(37) İzmir’de Darü’l-İrfan Mektebi talebelerinin spor yapabilmeleri için Kâtiboğlu’nda nizami bir futbol sahası bu tarihlerde tamamlanarak gençlerin kullanımına sunuldu.(38) 1911 yılı Mayıs ayında Mekteb-i Sultani futbol takımıyla Amerikan Koleji'ndeki Hilal Osmani Takımı arasında yapılan maçlarda Sultani’nin büyük fark yaptığı ve futbolun İzmir’deki bütün okullarda yayılmaya başladığı yerel basın tarafından halka duyuruldu.(39)

    1913 yılında İttihat ve Terakki Mektebi’nin girişimleriyle İzmir’deki Türk okulları arasında bir futbol turnuvası düzenlendi. Müsabakalar salı ve cuma günleri şeklinde Kârhane Çayırı’nda programlanırken, şampiyon takıma bir top ve takdirname verilmesi kararlaştırılmıştı.(40) 1914 yılında İzmir Mekteb-i Sultani Takımı İzmir’deki tüm okul ve kulüp takımlarını yenmek gibi üstün bir başarı gösterdi. Bu takımda tamamı Türklerden oluşan şu oyuncular bulunuyordu: Faik, Sudi, Ömer, Sakızlı Muammer, Cafer, Muhacir Mehmet, Ödemişli Hamdi, Tatar Hasan, Nihat, Hasan, Çakır İsmail.(41) 1915 yılında Punta Çayırı’nda (Alsancak), Mekteb-i Sultani ile İttihat ve Terakki Mektepleri arasında oynanan maçı Mekteb-i Sultani 6-0 kazandı.(42)


İlk Türk Kulüplerinin Doğuşu

     II. Abdülhamid yönetimindeyken futbola pek yanaşamayıp sadece izleyici olan Türkler, II. Meşrutiyet'in getirdiği özgürlük ortamıyla yavaş yavaş hem oyuncu olarak yeşil sahalara inmeye başladılar, hem de kulüp kurdular.

     İzmir’de ilk Türk kulübü Karşıyaka Terbiye-i Bedeniye ismiyle kurulduğunda(43) tarihler 1 Kasım 1328’i (1912) gösteriyordu. Karşıyakalı gençler futbol yoluyla gençlik örgütlenmelerini tırmandıran ve ulusal kültürlerini ayakta tutmak isteyen azınlıklara karşı milli bir tepkiyi dile getiriyorlardı. Kulübün renk seçimi de oldukça ilginçti: Yeşil Müslümanlığı, kırmızı da Türklüğü temsil ettiği için yeşil-kırmızı renkte karar kılındı.(44) Karşıyaka'nın 1912 yılında kurulması bir tesadüf değildi. Balkan Savaşları sonrası özellikle Rumların başını çektiği yabancıların İzmir’i terk etmesi Türklerin kendilerini daha iyi göstermelerine neden olmuştu. İzmir'de 1912 yılından itibaren Rum takımlarının yerini güçlü Türk takımları almaya başladı. Bu, Balkan Savaşlarının karanlık günlerinde, azınlıkların adeta gövde gösterisi yaptıkları, ciddiye almadıkları, sindirmiş oldukları Türklerin ulusal uyanış heyecanının sporla kaynaşmasının yarattığı bir sonuçtu.(45) Kulübün kurucuları Cemalettin (Umar), Zühtü (Işıl), Osman (Güven), Refik (Civelek), Hüseyin (Odabaşı), Salih (Tanır) Beylerdi.(46)

     Kuruluşunu takip eden günlerde ilk maçını Sultani Mektebi’nin futbol takımıyla yapan Karşıyaka, kuruculardan Zühtü (Işıl) Bey’in hatırlamadığı farklı bir skorla maçı kaybetti. Takımın ilk yıllarında en çok temasta olduğu rakibi, Alaybey Rumlarıydı. Çoğu tornacı, marangoz kalfası ve hizmetkâr olan Alaybey Rumları her maçta Karşıyaka’yı mağlup ediyordu. Karşıyaka, faaliyetlerinin durduğu 1916 yılına kadar Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin Soğukkuyu Caddesi’ndeki İttihat ve Terakki Kulübü binasında faaliyetlerini yürüttü.(47) İzmir’de 1912-1914 yılları arasında “İzmir İdmanyurdu” isimli bir futbol takımından söz ediliyorsa da bu takımın Altay’ın isim almadan önce faaliyetlerini gayri resmi yürüttüğü dönemdeki adı olsa gerektir.(48)

     Bu federe olmayan takımda Baha Esat (Tekant), Rıfat (İyison), Fikret Tahsin (Soydam), Dr. Kemal Mazlum (Öksüz), Süleyman Hüsnü, Enver Esat (Tekant), Hüsnü (Uğurel), Kemal (Çakırel), Tüccar Süreyya, Esat Çınar, Nuri Sıtkı (Erboy), gümrük komisyoncusu Zühtü ve ağabeyi Raşit, Fethi (Özalp), Nezihi Beyler bulunuyorlardı. Takım maçlara kırmızı-beyaz forma ile çıkıyordu.


     I. Dünya Savaşı yıllarının en güçlü İzmir takımı Altay’dı ve Altay Karşıyaka’dan sonra İzmir’in tescil edilmiş ikinci Türk takımıydı. Altay’ın kuruluşu da Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasal ortamın gerildiği günlere tesadüf ediyordu. İzmir’de Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın Karşıyaka’yı himaye etmesinin ardından İttihat ve Terakki bu gelişmelere ilgisiz kalmadı. Fırka teşkilatı kurmak için İzmir’e gelen Celal (Bayar) Bey, Türk Ocağı’nın bünyesinde Çiftçi Necati, Vasıf (Çınar) Bey, Talat (Erboy), Nejat Evliyazade, Raif Nezihi, Şimendiferci Rıfat, Mustafa Necati Bey gibi İzmir’in ileri gelen idarecileri ve sporcularının önayak olmasıyla, Şükrü (Saraçoğlu), Baha Esat (Tekant), İzmir Valisi Rahmi Bey, Vasıf (Çınar), Mustafa Necati Bey’in de bir araya gelerek yaptıkları toplantıda, Türklerin gerçekleştirecekleri ciddi ve organize bir kulüp fikri ortaya atıldı. 16 Ocak 1914 tarihinde resmen kurulan kulübün ismi üzerinde çıkan tartışmalarda “Altay”, “Ergenekon”, “Turan” isimleri dönemin siyasi iktidarının milliyetçilik anlayışını tamamlayan bir unsur olarak öne çıktı ve sonunda “Altay” isminde karar kılındı. Altay, İttihat ve Terakki Fırkası ile onun bir kültür kuruluşu ve gençlik örgütü görünümündeki İzmir Türk Ocağı’nın koruyuculuğu ve desteğiyle hızlı bir gelişme gösterdi.(49)

     Kulübün ilk toplantı yeri I. Dünya Savaşı sıralarında Şark İdadisi olarak isim değiştiren, Alsancak’ta Gül Sokağı’ndaki St. Joseph Fransız okulunun müdür odasıydı. İdadi Müdürü Mustafa Necati Bey kendi odasını kurucuların hizmetine verdi. Kuruculardan Nejat Evliyazade’nin ısrarları üzerine kulübün rengi siyah-beyaz oldu.(50) Altay’ın ilk kurucuları şu isimlerden oluşuyordu: Mustafa Necati, Vasıf (Çınar), Şükrü (Saraçoğlu), Baha Esat (Tekant), Talat (Erboy), Esat (Çınar), Nejat (Evliyazade), Hüsnü (Uğural), Raif Nezihi, Rıfat (İyison), Dr. Kemal Tahsin (Soydam), Tüccar Süreyya, Çiftçi Necati, Fethi (Özalp), Halil Zeki (Osma), Sıhhiyeci Kenan, İstanbullu Necati. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bizzat İzmir Sekreteri Celal (Bayar) Bey vasıtasıyla Altay’ı desteklemesi ve kulübe bina vermesi, bu sosyolojik gerçeği iyi değerlendiren İttihatçıların ileriye dönük bir yatırımıydı.(51) Kulübün başkanlığını Vasıf (Çınar) üstlendi. Kuruluşundan kısa bir süre sonra büyük başarılara imza atan Altay, mütareke döneminde Türk Ocağı kapanıncaya kadar isminden epey söz ettirdi. İlk yıllarında, Türk milliyetçiliği ve Türklük fikrinden hareketle kurulan Altay’a pek çok yabancı da üye olmuş, bu maddi ve manevi destek, sportif başarıları da beraberinde getirmişti. Nitekim 1914-1915-1916 mevsimleri İzmir Futbol Ligi şampiyonluklarını üst üste Altay kazandı.(52) Altay I. Dünya Savaşı sırasında azınlık kulüpleriyle amansız bir futbol savaşı verdi. Bu yıllarda İzmir’de Altay’ın dışında Karşıyaka, Turan, Trablusgarp gibi Türk takımlarının yanında İngiliz gençlerden kurulu Pakser, Rum Panionios, Rum Apollon, Rum Pelops, Karşıyaka Rum Kulübü, Rum Evangelidis Okulu futbol takımı, Amerikan Koleji futbol takımı, Midilli Rum futbol takımı ve Ermeni Vartanyan takımları faaliyet gösteriyorlardı.(53) Bu takımları organize edecek örgütlü bir spor organizasyonu ve program bulunmuyordu. Bu nedenle takımların karşılaşmaları Anadolu, Ahenk, Köylü gibi İzmir gazetelerinin spor eğlenceleri başlığı altında yazılan haberlerden takip edilebilmektedir. Bu yazılardan İzmir’in Türk futbolcularını, oyun anlayışlarını ve sosyal etkileşimleri öğrenmek mümkün olabilmektedir.(54)

     Türk takımları içerisinde dönemin en parlak zaferlerini elde eden Altay, daha kuruluşunun ilk aylarında Bornova’da 1914 yılına kadar İzmir’de mağlubiyet yüzü görmemiş olan İngiliz takımını 3-1 mağlup etti. Altay oyuncuları kazandıkları başarıyı taçlandırmak için Bornova İngiliz takımının savunma oyuncusu Mamako’dan söz ediyorlardı. Anlattıklarına göre, bu oyuncu kale vuruşlarında topu bir kaleden öbür kaleye atıyordu.(55) Dönemin oyun anlayışında topu bir kaleden öbür kaleye göndermek oldukça önemliydi; bunu yapan oyuncular el üstünde tutulurdu.

      Altay 9 Kasım 1914 tarihinde Punta’da (Alsancak’ta) Apollon mevkiinde Ali Rıza Bey’in idare ettiği karşılaşmada İngiliz gençlerden kurulu Pakser takımını 4-3 mağlup etti.(56) Bu ilk maçın kadrosu şöyleydi: İbrahim, Sıhhiyeci Kenan, İstanbullu Adnan, Raşit Karşıyakalı, Kemal, Şimendiferci Rıfat, Sabri Süleymanoviç, Hüsnü (Uğural), Mazlum (Öksüz), Nejat (Evliyazade), Talat (Erboy). 14 Kasım 1914 tarihinde Amerikan Koleji’ni 3-0 mağlup eden Altay,(57) 6 Aralık 1914 Cuma günü Punta da Panionios sahasında İzmir’in en güçlü Rum takımı Panionios’la 1-1 berabere kaldı;(58) 13 Aralık 1914 Pazar günü Karşıyaka’da Karavokir Meydanı’nda Karşıyaka Rum Kulübü’yle yaptığı müsabakadan ise 3-3’lük beraberlikle ayrıldı. Dönemin futbol nizamnamesi gereği Rum kulübüne 1, Altay’a 3 puan verilmek suretiyle maçı Altay’ın kazandığı ilan edildi.(59) Altay 1914 yılı sonlarında o denli güçlü bir kadro kurmuştu ki, ikinci takımı bile yılların İzmir takımlarına kafa tutar hale gelmişti. Nitekim Altay ikinci takımıyla İzmir Ermenilerinin takımı Vartanyan arasındaki müsabaka golsüz beraberlikle sonuçlanmıştı.(60)

     27 Ocak 1915 tarihinde Bornova’da oynanan Altay-Bornova Rum Kulübü maçında rakibi Rum Kulübü Apollon ve Panionios kulüplerinden takviyeli oyuncularla çıkmış olmasına rağmen 2-0 galibiyet elde etmeyi başardı. Talat Erboy’a göre I. Dünya Savaşı sırasında en iyi Türk futbolcuları Hüsnü, Mazlum ve Nejat’tı. Talat bu oyuncuların meziyetlerini sayarken, Hüsnü’nün çalımlarını ön plana çıkardığını, ardı ardına birkaç kişiyi kendine has çalımlarıyla geçtiğini söylüyordu. Nejat fazla kıvrak sayılmazdı, ama şutları sıkıydı, topa ağacı yerinden sökecekmiş gibi vururdu. Mazlum İzmir’in en komple futbolcularındandı, üstelik oldukça beleşçiydi; çok iyi koşardı, kıvraklığı ve çalımları gayet yerindeydi, hatta İzmirli Rumlar ve İngilizler turneye çıktıklarında yanlarına Mazlum’u da takviye olarak alırlardı; Mazlum aynı zamanda iyi bir atlet ve 100 metre koşucusuydu.(61)


İttihatçıların Gölgesinde 1915 Yılı Futbol Şampiyonluğu

     Mevcut bilgilerimize göre İzmir’de Türk takımlarının katıldığı ilk lig maçları 1915 yılının Nisan ayında başladı.(62) Vali Rahmi Bey adına düzenlenen bu turnuva Altay, Karşıyaka, Midilli ve Trablusgarp takımlarının katılımıyla bir buçuk ayda tamamlanmıştı. Galibiyete 2, mağlubiyete 1 puan verilen ve iki devreli oynanan karşılaşmalar sonrasında Altay 11 puanla şampiyon oldu. Trablusgarp kulübü daha ligin başında turnuvadan çekildi. Maçlar sonrasında Altay’a şampiyonluk kupasını İzmir Valisi Rahmi Bey takdim etti.

       I. Dünya Savaşı yılları bütün Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi İzmir’de de sportif etkinliğin kırılmasına yol açmıştı. Buna rağmen savaşın sona ermesine kadar yarı canlı spor etkinliklerinin tek adresi İttihat ve Terakki’nin kanatları altında faaliyet gösteren Altay oldu; İttihat ve Terakki’nin ilgisini boşa çıkarmayan takım, 1915-1916, 1916-1917 İzmir lig şampiyonluklarını da kazandı.(63)
I. Dünya Savaşı yıllarında İzmir’in en güçlü takımı unvanını eline geçirmiş olan Altay’ın kentte mağlup etmediği takım kalmamasına karşın, dışarıdan gelen yabancı gemilerin mürettebatıyla oynanan karşılaşmalarda hayal kırıklıkları yaşanıyordu. Bir keresinde, Talat Bey’in anlattığına göre bir İsveç savaş gemisi takımı ilk yarı Altay’a 12 gol atınca Altaylı futbolcular devre arası eşyalarını toplayarak futbol sahasından kaçmışlardı. Türk takımı bu açık farklı yenilgilerden de teknik ve taktik yönden rakiplerinden yararlanmayı öğrenmişti.(64)
           I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Altay İzmir’de tek faal Türk kulübü olarak kaldı. 17 Temmuz 1918 tarihli Köylü gazetesinde kulübün Poligon’da futbol maçlarının da olacağı bir spor programı tertip edeceğinden söz ediliyordu.(65) Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanıp Osmanlı devletinin teslim olmasıyla birlikte dönemin yeni oluşan şartları gereği Altay faaliyetlerine “Türk İdmanyurdu” adıyla devam etti.(66) Bu tarihlerde rastladığımız tek futbol müsabakası 12 Aralık 1918 tarihinde Türk İdmanyurdu ile İngiliz Harp Gemisi arasında gerçekleşen maçtı.(67)


Mütareke Döneminde İzmir Futbolu

    I. Dünya Savaşı ve onu izleyen mütareke döneminde Altay ve Karşıyaka’da futbol oynayan gençlerin her biri bir tarafa dağılmış, Türk okullarında da futbol oynayacak fazla genç kalmamıştı. 1919 yılı sonbaharında Şark gazetesi sahibi Halil Zeki (Osma) Bey’in ve Tüccar Hacı Hüseyin Bey’in girişimleri sonucu İzmir Sultanisi’nin birinci takımı oyuncularının ve bir kısım Altaylı gençlerin iştirakiyle İttihat ve Terakki Mektebi’nin (Dumlupınar Mektebi) karşısındaki binada İdmanyurdu kulübünü kurdular.(68) Yeni kulübün formaları yeşil-beyaz renkli ve çubukluydu. Mütareke yıllarında faaliyet gösteren tek Türk spor kulübü olan İdmanyurdu’nun kadrosunda bulunan oyuncular şunlardı: Kırsakal Muzaffer, Suphi, Kaleci Mustafa (Balöz), Zım Zım Osman, Fevzi, Mamako Saim (Seymener), Hoca Mehmet, Sakızlı Neşet, Muammer, Mazlum, Hafız, Mümtaz, Sivrisinek Baha, Dede Kenan, İmanım Celal, Bacak Mithat, Kolokir Hüseyin, Hasan Yanık, Adnan(69) (Menderes). Kulübün rengi daha sonra kırmızı-beyaz oldu; formalar kırmızı zemin üzerine beyaz bir kuşak şeklinde tasarlanmıştı.(70)

    İzmir’de 15 Mayıs 1919 tarihinde başlayan Yunan işgali Türk gençlerinin toplanıp etkinliklerde bulundukları spor kulüplerinin sonunu hazırladı. Yunan işgaline ve şehirdeki Türklerle Rumlar arasındaki gerginliğe rağmen Rum futbol kulüplerinin oyuncuları eski arkadaşları İdmanyurdu oyuncularını sık sık maçlara davet ediyorlardı. Umar’a göre bu, sporun birleştirici özelliğiydi; tüm siyasi gerginlik ve düşmanlıklara karşın sporcu Türk ve Rum gençleri arasındaki centilmence bir arkadaşlığın göstergesiydi.(71) İdmanyurdu’nun kurulması ve bir Türk futbol takımının sahalara inişi, baskı altındaki İzmir Türklerini sevindirmişti. İdmanyurdu önceleri yalnız limana gelen yabancı savaş gemilerin mürettebatıyla maçlar yaparken, daha sonraları bazı Rum kulüplerinin ve onların oyuncularının davetleri sonucu özellikle Apollon, Pelops gibi kulüp takımlarının yanı sıra Evangelidis gibi okul takımlarıyla da karşılaşmalar organize edildi. Bu müsabakalara çoğu kez İzmir’deki İngiliz ve İtalyan kolonileri de geliyordu. Maçlar Panionios, Apollon, Talebe Çayırı sahalarında gerçekleşiyor, sahaların kenarında oyunları 2000-3000 kişi takip ediyordu. İdmanyurdu-Apollon maçları çoğunlukla, tüm dostluk gösterilerine rağmen sert ve kırıcı olması, bu maçlara hakem bulmayı zorlaştırıyordu.(72) Futbolun Türkler arasında yeni yeni canlanmaya ve ortaya yeni kulüplerle yetenekli oyuncuların çıkmaya başladığı bir sırada İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali, her şeye olduğu gibi futbola da ağır bir darbe vurdu.(73)
Notlar

1 Bunlar arasında çarpıcı gelişme gösteren deniz sporları ve atletizm için bkz. Günver Güneş, XIX. yy’dan XX. yy’a İzmir’de Deniz Sporları ve Atletizm, (İzmir: İzmir Büyükşehir Belediyesi Yay, 2002).
2 Meropi Anastassiadou, “Yüzyıl Dönemecinde Selânik’te Seçkin Sporları ve Sporcu Seçkinleri”, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak, ed. François Georgeon, Paul Dumont, (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000), 176. Cem Atabeyoğlu, Türk Futbol Tarihi (1904-1991), (İstanbul, 1992), 11.
3 Rauf Beyru, 19. yy’da İzmir, (İstanbul: Literatür Yay., 2000), 278.
4 Rüştü Dağlaroğlu-Haluk San, Türkiye Futbol Tarihi (1890-1923), (Ankara, 1973), 4-5.
5 James La Fontaine öyle teşkilatçıydı ki, 1899 yılında İstanbul’a gitmeden önce İzmir’deki Rum ve Ermeni kulüpleri arasında lig usulü maçlar yapılmasını organize etmiş, hazırladığı lig 1922 yılına kadar devam etmişti. Ne yazık ki elimizde bu lig ile ilgili fazlaca doküman bulunmuyor.
6 Atıf Kahraman, Osmanlı Devletinde Spor, (Ankara: Kültür Bak. Yay, 1995), 67.
7 Nicos Karacas, Asırlararası Bornova, (Atina, 1955), 166. (Yunanca olan bu eserin Türkçe’ye çevrilmesinde yardımlarını gördüğüm Selanik doğumlu arkadaşım Hakan Emin’e teşekkür ederim.) Adnan Bilget, Son Yüzyılda İzmir Şehri (1849-1949), (İzmir: Meşher Basımevi, 1949), 136.
8 Mürüvvet, 18 Teşrinisani 1890; Atıf Kahraman (1995), 68. Tuncer Baykara, İzmir Şehri ve Tarihi, (Bornova, 1974), 90. Çınar Atay, İzmir’in İzmir’i, (İzmir: Esiad Yay, 1993), 230.
9 Hizmet, 23 Kânunusani 1892. Baykara’nın ve Atay’ın 24 Ocak 1892’de oynadıklarını söyledikleri maç aslında 20 Ocak’ta yapılmıştı. Dönemin gazetelerine yansıdığı tarih 24 Ocak’tır. Tuncer Baykara (1974) 90. Çınar Atay (1993) 230.
10 Maçlar pazar günleri öğleden sonraları yapılıyordu. Bu tarihlerde oynanan müsabakaların sonuçları basın tarafından önemsenmediğinden maçların hangi skorla bittiği konusunda bilgimiz bulunmuyor. Hizmet, 2 Ocak 1894.
11 Ahenk, 23 Kânunusani 1897. Büyük bir ihtimalle adını daha önce duymadığımız Smyrna Club, Bournabat Football and Rugby Club'dan sonra kurulan İzmir'in ikinci önemli futbol kulübüydü.
12 Ahenk, 30 Kânunusani 1897.
13 Ahenk, 4 Şubat 1897.
14 Ahenk, 18 Teşrinisani 1897.
15 Ali Rıza Ertuğ, Türkiye Futbol Tarihi (1890-1923), (Ankara, 1977), 8.
16 1890’lı yıllarda, İzmir’de futbolun ilerlemesinde önemli rol oynamış isimlerin başında James La Fontaine, A La Fontaine ve R. La Fontaine’nin yanında Whithall ailesi, Giraud ve Culy ailelerinin gençleri ön sıralarda yer alır. Özellikle bu dört ailenin çocuklarından oluşan iki İngiliz takımı başlangıçta kendi aralarında sırf eğlence için futbol oynamışlardı. Bu gruba İngiltere’de de futbol oynamış olan Hary Paterson ile Edwin Charnoud da katıldılar. “İzmir’de Futbol”, Demokrat İzmir, 14 Ocak 1968.
17 Cem Atabeyoğlu (1992), 11.
18 Ali Rıza Ertuğ (1977), 23.
19 Oyun içinde İzmir karmasının bariz bir golünün ofsayt gerekçesiyle sayılmaması İzmirli oyuncuları ve İzmir ekibinin yöneticilerini epey kızdırmıştı. Yapılan yorumlarda golün nizami olduğu ve maçın 2-2 berabere olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Ahenk, 5 Haziran 1913. Mehmet Ali Oral, Türkiye Futbol Tarihi, c. 1, fasikül 2, (1913-1922) (İstanbul, 1954), 97.
20 M. Ali Oral, 1954, 97. 1913 yılına kadar İzmir takımlarının İstanbul'a karşı olan üstünlüğü bu tarihten sonra tamamen İstanbul'a geçti.
21 Cem Atabeyoğlu (1992) 11-12. Nedim Atilla, “İlk Olimpiyatlarda İzmirliler”, İzmir Life, Sayı 48 (Ağustos 2005), 35-36
22 Ahenk, 26 Mart 1902.
23 Ersin Doger, “Bornova’nın Kısa Tarihi”, Tepekule Tarih Dergisi, 1 (İzmir 2000), 25.
24 Apollon’un kuruluş tarihi ve yöneticileriyle ilgili olarak bkz. Engin Berber, Sancılı Yıllar (1918-1922) Mütareke ve Yunan İşgali Döneminde İzmir Sancağı, (Ankara: Ayraç Yay, 1997) 45.
25 Hristo Solomonidis (Tis Smirnis) İzmir, (Atina, 1957), 180.
26 Bilge Umar, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1974), 239.
27 H. Solomonidis (1957), 180.
28 H. Solomonidis (1957), 206.
29 Engin Berber (1997), 346.
30 H. Solomonidis (1957), 312.
31 Talat Erboy yıllar sonra M. Ali Oral’a bu dönemle ilgili anılarını anlatırken Sabri Süleymanoviç ve Nejat Evliyazade’nin futbol oynadıklarını bildiğini, ancak Şerif Remzi Bey’i kolejde gördüğünü, fakat futbol oynadığına tanık olmadığını belirtmiştir. M. Ali Oral (1954), 77-78.
32 “Türk Futbol Tarihi İzmir’in ilk Türk Futbolcusu Talât Erboy’un Hatıraları”, Profesyonel Spor, (Ankara, Mayıs 1956), 27-28.
33 Ergun Hiçyılmaz, Türkiye’de Futbolun Öyküsü, (İstanbul, tarihsiz), 8. Melih Tınal, İzmir Atatürk Lisesi Tarihçesi, (İzmir: İzmir Atatürk Lisesi Eğitim Vakfı Yay., 1999), 54.
34 “Ağları Sarsıp Geçtiler”, Demokrat İzmir, 5 Ocak 1968.
35 Yaşar Aksoy, “Gâvur İzmir’de Gol Sesleri”, Futbol ve Kültürü (derl. Roman Horak, Wolfgang Reiter, Tanıl Bora) (İstanbul: İletişim Yay., 1993), 337-338; Cem Atabeyoğlu (1992) 71-72.
36 Demokrat İzmir, 15 Ocak 1968.
37 Mehmet Ali Oral, 1954, 26.
38 İttihat, 25 Nisan 1911.
39 “Şehrimizde Futbol Müsabakaları ve Sultaniyeliler”, İttihat, 21 Mayıs 1911.
40 Ahenk, 27 Mart 1913.
41 “Türk Futbol Tarihi”, Yeni Asır, 9 Nisan 1965. Melih Tınal (1999), 55.
42 Ahenk, 19 Ekim 1331.
43 Karşıyaka kulübünün “Terakki” adı altında kurulmasıyla ilgili olarak bkz. Ahenk, 19 Kânunuevvel 1328.
44 Yaşar Aksoy, Karşıyaka ve Kaf Sin Kaf Tarihi (İzmir, 1987), 1-23; Ali Rıza Ertuğ (1977) 30.
45 Yaşar Aksoy (1993) 329.
46 Ali Rıza Ertuğ (1977) 30.
47 “İzmir’de İlk Türk Kulübü”, Demokrat İzmir, 17 Ocak 1968.
48 “İzmir İdmanyurdu Nizamnamesi” için bkz. Anadolu, 26 Kânunusani 1914.
49 Yaşar Aksoy (1993) 338; Bilge Umar (1974) 236; Rüştü Dağlaroğlu, Haluk San (1973) 179-180; Çetin Esen Kaftan, Altay Tarihi (İzmir, 1978), 1-10.
50 “İzmir’de İlk Türk Kulübü”, Demokrat İzmir, 17 Ocak 1968.
51 Yaşar Aksoy (1993), 339.
52 Rüştü Dağlaroğlu-Haluk San (1993), 180.
53 Ali Rıza Ertuğ (1977), 33.
54 M. Ali Oral (1954), 124.
55 “Uzun Donlular”, Demokrat İzmir, 15 Şubat 1968.
56 Ahenk, 10 Teşrinisani 1330.
57 Anadolu, 16 Teşriniani 1330; Ahenk, 16 Teşrinisani 1330.
58 İzmir’in Türk basını bu beraberliği oldukça övgüye değer buldu. Bir tarafta daha bir yılı doldurmamış sahaya on bir kişiyi zor çıkaran Altay, diğer tarafta 15 yıllık geçmişi ve 90 sporcusu olan Panionios denerek Altaylı gençlerin başarısı kutlandı. Anadolu, 8 Kânunuevvel 1330.
59 Bir hafta önceki karşılaşmayı Altay 5-0 kazandığından böyle bir averaj uygulaması oldu. Anadolu, 16 Kânunuevvel 1330.
60 Altay’ın ikinci takımında Fethi, Hüseyin, Zühtü, Kenan, Hakkı, Ali Rıza, Rafet, Sedat, Eşref, Mehmet ve Asım isimli oyuncular bulunuyordu. Köylü, 19 Kânunusani 1914.
61 “Ağları Sarsıp Geçtiler”, Demokrat İzmir, 2 Şubat 1968.
62 Ahenk, 5 Nisan 1331.
63 Altay’ın güçlenmesinde sözü edilen siyasal destek yanında futbol takımının güçlü oyuncularla takviye edilmesinde etkisi vardı. İzmir’in meşhur ikiz futbolcuları Ermeni Apetyan Kardeşler ve Almanyalı Küçük Zabit Carl Steininger Altay’ı oldukça kuvvetlendirdiler. Profesyonel Spor (1956), 39-40.
64 Futbolcu Talat’ın hatıralarının değişik yorumları için bkz. Profesyonel Spor (1956), 40; “Uzun Donlular”, Demokrat İzmir, 15 Şubat 1968; M. Ali Oral (1954), 81.
65 Köylü, 17 Temmuz 1334.
66 “İlk Türk Futbolcusu Talat Erboy”, Demokrat İzmir, 16 Ocak 1968.
67 Anadolu, 12 Kânunuevvel 1334.
68 Naci Gündem, Günler Boyunca İzmir, (İzmir: Gümüşayak Matbaası, 1955), 67; Bilge Umar (1974), 238-239.
69 Soner Yalçın, Efendi isimli kitabında Ali Adnan’ı (Menderes) Altay'ın kalecisi olarak takdim etmektedir. Dönemin basının tek tek incelemiş biri olarak açıkçası bu bilgiyi nereden aldığını merak ediyorum. Adnan (Menderes) hiçbir zaman Altay'ın kalecisi olmamıştır. Daha doğrusu futbol oynayıp oynamadığı bile tartışma konusudur. Birkaç kaynakta mütareke döneminde Adnan isimli bir oyuncudan söz edilir, o da kaleci değil santrfordur ve Altay'ın değil İdmanyurdu'nun oyuncusu olarak bilinmektedir.
70 Bu değişiklik sonrası İzmir’deki Rum gazeteleri formaları Yunanistan’ın milli renkleri olan Apollon ile İdmanyurdu maç yapacağında, “Kırmızı-beyaz ile mavi-beyaz çarpışıyor” diye yazıyorlardı. M. Ali Oral (1954), 130.
71 Bilge Umar (1974), 238.
72 M. Ali Oral (1954), 52-53. Bu zor maçları İtalyan asıllı Domeniko veya Boretti kardeşlerden biri gürültüsüz bir şekilde yönetiyordu.
73 Cem Atabeyoğlu (1992), 72.

Derleyen : Vehbi Moğol     vehbim55@gmail.com

 

 

İzmir’deki  Uluslararası Kolej’deki Futbol Faaliyetleri

 

İzmir, konumu ve tarihi geçmişi ile Anadolu’nun Batı’ya açılan önemli bir yüzüdür. XIX. yüzyılın sonlarına doğru kent dâhilinde gerçekleştirilen çeşitli spor faaliyetleri ise bireysel ya da toplumsal açıdan gerçekleşen Osmanlı modernitesine farklı bir bakış açısı getirdi. Özellikle şehirdeki yabancı okullarda verilen modern dersler, geleneksel spor algısının ve/veya klasik eğitim kurumlarındaki beden eğitimi derslerindeki spor anlayışının değişimine önemli katkı sağladı.

Kentte bulunan yabancı okullardan, İzmir Amerikan Kız Koleji Enstitüsü (Izmir Colligiate Institute for Girls, ACI) ve İzmir Uluslararası Kolej (International College for Smyrna, IC) ise dikkat çeken iki Amerikan eğitim kurumuydu. Bu okullardaki eğitim-öğretim sistemi sayesinde, öğrencilerin bilgi ve becerileri artırılırken sosyal ve kültürel açıdan da gelişimlerine katkı sağlandı. Müfredat kapsamındaki beden eğitimi dersleri ile Uluslararası Kolej yerleşkesinde tanzim edilen modern spor tesisleri ve spor aletleri, ilgi çekici unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca okullardaki atletizm, futbol, voleybol, basketbol ve tenis gibi çeşitli dallardaki spor faaliyetleri ise İzmir’deki eğitim kurumları arasında Amerikan kolejlerini farklı bir noktaya taşırken aynı zamanda bu kolejler kent sporuna da katkı sağladı.

 

Osmanlı Döneminde Uluslararası Kolej’deki Futbol Faaliyetleri

 Atletizm ile birlikte dikkat çeken bir başka spor dalı ise futboldu. Kolej öğrencileri 1893 yılında futbol oyunu ile tanıştı ve futbol, öğrenciler arasındaki popülaritesini yıldan yıla artırdı. Öte yandan XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren önce İzmir’deki birkaç İngiliz aile tarafından eğlenmek ve spor yapmak amacıyla oynanan futbol, daha sonra bölge halkının ilgi gösterdiği bir oyun haline geldi.

( Futbol oyunun ilgi görmesi ile birlikte İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi İzmir’de de çeşitli futbol kulüpleri faaliyete geçti. 1890’larda kentte kurulan bazı futbol kulüplerinin isimleri ise şunlardır: James LaFontaine ve ailesinin kuruduğu Football and Rugby Club, Panionios, Apollon, Pelops, Evangelidis, İskoç, Garibaldi ve Midilli Karmasıdır)

 Şirinyer, Alsancak ve Bornova’daki muhtelif sahalarda oynanmaya başlayan bu oyuna, ilk başta İngilizler, Rumlar ve Ermeniler daha sonra ise Uluslararası Kolej’in de içinde bulunduğu şehirdeki gayrimüslim okul öğrencileri ilgi duydu. Türkler ise müsabakaları sadece seyirci olarak takip etti. Bu durum XX. yüzyılın başlarında da devam ederken Türkler, İzmir’deki spor sahalarında oyuncu olarak yer almadı. Ancak söz konusu vaziyet çok fazla sürmedi. Türkler önce öğrenci olarak okullarında, ardından da çeşitli kulüplerin çatısı altında futbol oynamaya ve futbol sahalarında ter dökmeye başladı. İzmir’in spor tarihinde önemli bir yeri olduğunu düşündüğümüz Uluslararası Kolej ise şehirdeki Türklerin futbol oynama fırsatı elde ettikleri ilk yer olması açısından önemlidir.

 Amerikan misyoner arşiv belgelerinde isimleri geçmemekle birlikte, anılardan elde edinilen bilgilere göre 1905 yılında Uluslararası Kolej’de eğitim gören dört öğrenci; Talat (Erboy), Şerif Remzi (Reyent), Sabri Süleymanoviç ve Nejat Evliyazade okul takımları ile sahaya çıkan ilk Türk futbolculardı.

Fakat çok geçmeden bu öğrencilerin futbola olan ilgileri istenmedik olayların yaşanmasına vesile oldu. Osmanlı Devleti’nde Meşrutiyetin yeniden ilan edilmesinden önce gerçekleşen futbol merakı, dönemin İzmir Valisi Kıbrıslı Kâmil Paşa’nın baskılarına maruz kaldı ve söz konusu öğrencilerin okuldan atılmaları ile sonuçlandı.

Uluslararası Kolej’de eğitim gören Rum ve Ermeni öğrenciler ile birlikte futbol oynamaya başlayan Talat (Erboy) Bey o döneme dair anılarında, genelde acemi futbolcuların yaptığı gibi kendisinin de futbola yan haf bek mevkiinde başladığından bahsediyordu.25 İstibdat havasının bir sonucu olarak Uluslararası Kolej’den atılan Talat (Erboy) Bey, ailesinin desteği ile eğitim amaçlı gittiği İngiltere’de aynı zamanda futbol tekniğini geliştirerek tekrar Türkiye’ye döndü. Nejat Evliyazade ise Belçika’ya gitti ve Belçika’da futbol oynayan ilk Türk olarak kayıtlara geçti.

 Gayrimüslim okullarda oynanan futbol, 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinin ardından Müslüman mekteplerdeki Türk gençlerinin de daha rahat oynadığı bir spor haline geldi. Türkler arasında futbolun sevilip, gelişmesinde ise İzmir Sultanîsi’nin spor hocası Ermeni Melikyan Efendi’nin katkısı büyüktü. Melikyan Efendi’nin katkıları ile futbol oynamaya başlayan sultanî öğrencileri, kısa sürede İzmir’deki birçok okulun futbol takımları ile mücadele edecek seviyeye geldi. Öyle ki futbol konusunda tecrübeli olan Uluslararası Kolej’in Hilal Osmanî takımı ile Mayıs 1911’de yapılan maçta Mekteb-i Sultanî öğrencileri büyük bir farkla galip gelmeyi başardı. Ancak Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve ardından yaşanan Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri İzmir’de yoğun olarak hissedildi. Bu dönemde şehirde spor faaliyetleri azaldı ve ardından durgunluk dönemine girildi. İzmir, her ne kadar birçok Türk futbolcusunun savaşlar nedeni ile silah altına alındığı bir dönemi yaşıyor olsa da bu süreçte Karşıyaka ve Altay gibi Türk futbolunun güzide futbol takımlarının temelleri de atıldı. Altay Spor Kulübü’nün kurulduktan kısa bir süre sonra maç yaptığı takımlardan birisi ise Uluslararası Kolej idi. Köylü Gazetesi’nin 29 Kasım 1914’te verdiği habere göre Uluslararası Kolej ile karşılaşan Altay, maçı 3-0 kazırken bu durum İzmirli Türkler arasından büyük bir sevinçle karşılandı. Ahenk Gazetesi’nin 12 Şubat 1915 tarihli haberine göre Altay ile Uluslararası Kolej arasında yapılan bir başka maçta Altay, Uluslararası Kolej’i 2-0 yendi. Gazete, bir Türk takımının galip gelmesinin mutluluğunu ise “Şimdiye kadar Türklüğün şeref ve millîyesini daima yükselten Altaycılar bu defa da sıfıra karşı iki gol ile kati bir galibiyet eylemiştir” şeklinde okuyucuları ile paylaşıyordu. Altay’ın Uluslararası Kolej karşısında aldığı bu galibiyetler gerçekten de dikkat çekicidir.

Çünkü Amerikan koleji, 1910’lu yıllarda İzmir’in başarılı futbol takımlarından birine sahipti. Öyle ki Panionios Ligi ve İzmir Okullar Arası Futbol Birliği’nin düzenlediği turnuvalara katılan kolej takımı, 1913’te hem büyükler hem de küçüklerde olmak üzere düzenlenen dört şampiyonluk kupasının üçünü kazandı.Yunan işgali yıllarında İzmir’deki Türk spor kulüpleri işgal komutanı tarafından kapatıldı ve faaliyetlerine yasak getirildi. Bunun üzerine İzmirli Türk futbolcular, sanat ve sosyal etkinlikleri ile dikkat çeken Amerikan-Türk Kulübü’nün futbol takımında yer aldı.

 

Cumhuriyet Döneminde Uluslararası Kolej’deki Futbol Faaliyetleri

 1893’te futbolla tanışan Uluslararası Kolej, bu sporun İzmir halkı tarafından ve İzmir’deki eğitim kurumlarında ilgi görmesinde öncülük etti. Kolej, Osmanlı döneminde olduğu gibi futboldaki başarısını Cumhuriyet döneminde de sürdürdü. Futbol takımının, aldığı başarılarla İzmir’deki okul takımları arasında ön plana çıkmasında uzun yıllar takımın teknik direktörlüğünü yapan Prof. William Fowler’ın büyük katkısı oldu. Çok iyi bir futbolcu olan Prof. Fowler, futbola ilgi duyan kolej öğrencilerine idmanlar yaptırıp, oyuncuların futbol tecrübelerini artırmak adına onlarla teorik ve pratik bilgilerini paylaşıyor, analizleri sonucu rakibe göre oyun sistemleri/taktikler oluşturuyordu. Prof. Fowler, yaş gruplarına ve yeteneklerine göre öğrencileri gruplara ayırarak oluşturduğu takımlar arasında müsabakalar yaptırıyor, galip gelen takıma kupa vererek öğrencilerin motivasyonunu yüksek tutmaya çalışıyordu.

Diğer taraftan 1924’ten 1930’a kadar futbol takımının kaptanlığını Vefik Niyazi yaptı. Kendisi mezun olduktan sonra ise takımın kaptanlığını Hasan İhsan üstlendi. Futboldaki başarı noktasında parlak bir maziye sahip olan kolej, aynı başarıyı 1929-1930 eğitim öğretim döneminde de sürdürdü. Futbol takımının bu dönem içerisinde yaptığı müsabakaların sonuçları ise şöyleydi:

Garibaldi: 2 Uluslararası Kolej: 4

Sebat: 1 Uluslararası Kolej: 4

Ticaret Mektebi: 3 Uluslararası Kolej: 7

Anadolu: 0 Uluslararası Kolej: 4

Altay: 3 Uluslararası Kolej: 3

Robert Koleji: 1 Uluslararası Kolej: 1

Robert Koleji: 0 Uluslararası Kolej: 5

 1930-1931 eğitim öğretim dönemi ise kolej futbol takımı için sönük geçti. Yeteri düzeyde idman yapılamaması, kimi öğrencilerin takım çalışmalarını ihmâl etmesi ve futbol açısından yetenekli bazı öğrencilerin mezun olup, takımdan ayrılması beraberinde arzulanan takım oyununun sergilenmesine mâni oldu. Bu sönük futbol Robert Koleji ile yapılan turnuva maçında da devam edecekti. Kolej yerleşkesindeki futbol sahası yerine Alsancak Stadyumu’nda oynanan maçta Robert Koleji ile Uluslararası Kolej golsüz berabere kaldı. Ancak yıl içerisinde İzmir Lisesi ve İzmir Ticaret Okulu ile yapılan maçlarda kolej takımı tam kadro ile sahaya çıkamasa da iki okula karşı üstün gelmeyi başardı. Aynı şekilde 1932 yılında İzmir’deki okullara karşı yapılan bütün müsabakalarda da kolej futbol takımı galip geldi.

 

İZMİR MUHTELİTİ İSTANBUL’DA - FENERBAHÇE İLE İLK TEMAS

Fenerbahçe, İzmir takımlarıyla ilk maçını bundan 109 sene önce, 20 Haziran 1913’de Kadıköy’de yaptı. İzmir karması İstanbul’a gelmiş, Galatasaray’a 1-0 yenilmişti. Kamuoyu “Herhalde Fenerbahçe’yi yenerler” derken, İzmirliler Kadıköy’den 4-1 yenik ayrıldılar. Aşağıda, Tanin gazetesinde yayınlanan İzmir ile ilk temas haberini okuyacaksınız. Dönemin spor atmosferine dair çok hoş detaylar içeriyor.

“Dün İzmirliler ile Fenerbahçe futbol kulübü arasında Kadıköyü ittihat Kulübü’nde futbol müsabakaları parlak bir surette icra edilmiştir.

Geçen Pazar günü Galatasaraylılara bir gol ile mağlup olan İzmirlilerin bu defa Fenerbahçelilere galebe edecekleri umumen zannedildiği halde netice bunun tamamiyle aksini göstermiş ve İzmirliler mağlup olmuşlardır.

Oyuna başlandıktan pek az sonra idi ki Fenerbahçelilerin şaşırtma hareketleri ve çeviklikleri sayesinde top İzmirlilerin kalesine dahil oldu. Birinci gol bu suretle yapıldıktan sonra İzmirlilerde mevcut hiss-i rekabet olanca şiddetiyle tezâyüd ettiğinden (arttığında) bütün maharetlerini sarf ediyorlardı. Nihayet bu emellerine nail olarak ikinci golü kendileri yaparak her iki tarafta tesâvî (eşitlik) hasıl oldu. Bunu müteakip Fenerbahçeliler yine ikinci golü takip etti. Vakt-i muayyen hulûl ettiğinden birinci kısma nihayet verilerek teneffüs esnasında idadi mektepleri talebesi arasında ip çekişmeleri yapılarak İstanbul Sultanisi talebesi Kabataş İdadisi ’ne bir, Vefa İdadisi’ne iki defa galip gelerek fevkalade alkışlanmıştır. Bunu müteakip iki mağlup idadi mektepleri arasında bir çekişme yapılmış, bu defa Vefa İdadisi kazanarak meydan yine topçulara terk olunmuştur.

Topçular ufak bir istirahatten sonra kaleler değişmiş olduğu halde oyuna başladılar. Ve işte asıl oyunun meraklı ciheti bundan sonra kendisini gösterdi. Her iki tarafın şedit tekmeleri, ani savletleri(hamleleri) karşısında top uzun müddet yere düşmeden her iki kaleye doğru gidip geldi. Nihayet ufak bir gaflet İzmirlilere yine kaybettirdi. Bununla Fenerbahçeliler üçüncü golü yapmış oldular. Bunun üzerine büsbütün hiddetlenen İzmirliler olanca maharetlerini sarf ettiler ise de top daima kendi kaleleri önünden bir yere gitmiyordu. Kargaşalık, bir savlet, bir hücum, bir daha... Nihayet top Fenerbahçeliler tarafından dördüncü defa olarak kaleye ithal edilerek şedit alkışlar arasında oyuna nihayet verildi.

Son ve umumi müsabaka bu Pazar günü badezzeval(öğleden sonra) icra olunacaktır.”

Tanin - 21 Haziran 1913

IKI VATANLI BİR RUM FUTBOL KULUBU:
APOLLON SMYRNİS (1891-2017)

19. yüzyılda Osmanlı Devleti ’nde görülen modernleşme hareketleri, Tanzimat ve Islahat Fermanları ile hem Müslümanlar hem de Gayrımüslimlere kısa sürede nüfuz etmiştir. Çok kültürlü, çok dinli ve kozmopolit bir toplum yapısına sahip olan Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde yaşayan Gayrimüslimler ve özelinde de Rumlar, bu modernleşme sürecinde cemiyetleşme hareketlerine hız vermişlerdir.

Başta İstanbul olmak üzere Ege ve Karadeniz bölgelerinde yaşayan Rumlar bu cemiyetleşme hareketinden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Ticaretten hayırseverliğe, eğitimden sanata, kadın hareketlerine ve spora kadar pek çok alanda hızlı bir şekilde organize olan Rumlar, ilk cemiyetlerini İzmir'de kurmaya başlamışlardır. 1891 yılında Rumlar tarafından kurulan Apollon Smirnis de bunlardan yalnızca birisidir. Adını mitolojideki güneş tanrısı ve müziğin koruyucusu Apollon 'dan alan cemiyet, kuruluşunun ilk yıllarında edebiyat ve müzik alanlarında faaliyet göstermiş, 1910 yılında ise kimliğini bir spor cemiyetine/kulübüne dönüştürmüştür.

 

    1922 yılında, Kurtuluş Savaşı 'nın Türk Büyük Taarruzu ile sona ermesinin ardından Atina'ya taşınan kulüp, spor faaliyetlerine burada devam etmiştir. Mavi-beyaz renklere sahip olan Apollon Smirnis 'in stadı Georgios Kamaras Stadıdır. Kulüp 2013 yılında Süper Lig 'e yükselmiş ancak bu başarısı kalıcı olmamış ve bir sonraki yıl küme düşmüştür. Kulüp 2017-2018 Futbol sezonunda Yunan Süper Ligi 'nde yer almıştır.

 

Giriş

Osmanlı Devleti’nde, 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı, beraberinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Aynı adla anılan ve 1876’ya kadar devam eden bu dönem, Osmanlı ülkesinde yaşayan Gayrimüslimler açısından da farklı bir aydınlanmayı ateşlemiştir. 1821 yılında başlattıkları isyan ile bağımsız bir devlet kuran Yunanlar, kültürel aydınlanma sürecine girip bunu eğitim ile sentezlerken, Osmanlı Rumlarının aydınlaması Yunanlara kıyasla daha geç bir dönemde, Tanzimat döneminde hız kazanmıştır.

Tanzimat dönemi, yalnızca Osmanlı Rumları üzerinde değil, pek çok Gayrimüslim topluluk üzerinde de benzer etkiyi yaratmış, bu topluluklar kimlik, kültür ve geçmiş birikimlerini sosyo-kültürel hayata yansıtmaya başlamışlardır. Şüphesiz ki bu topluluklar içinde Rumları diğerlerinden ayıran önemli noktalardan bir tanesi, onların zaten hali hazırda gerek örnek gerekse destek olarak alabilecekleri bir devletin var olmasıdır. Bu çerçevede Rumlar, gerek eğitim gerekse kimlik ve tarihsel geçmiş anlamında Yunanistan’dan yalnızca esinlenmekle kalmamış aynı zamanda güçlü bir iletişim ve etkileşim de kurmuşlardır.

Rumların tarih, dil ve kültür anlamında ulusal bir aydınlanma yaşamalarının önünü açarak milli kimliklerini kuşandıkları Tanzimat dönemi, Osmanlı ülkesinde pek çok sosyo-kültürel organizasyonun kurulmasıyla aslında bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. Hayırseverlik, dini, mesleki, eğitim, sanat, kadın ve spor alanında kurulan pek çok Rum cemiyeti, yalnızca sosyal faaliyet alanları yaratmakla kalmamış, ayrıca milli kimlik, tarihsel hafıza ve dil gibi pek çok unsuru da harekete geçirerek bir bilinçlenme evresinin başlangıcını oluşturmuştur. Bu filizlenme, başta İstanbul, İzmir, gibi şehirlere ek olarak Rum nüfusunun yoğun olarak bulunduğu Karadeniz Bölgesi ve Kapadokya’da da önemli bir gelişim göstermiştir. İstanbul, hem Payitaht olması hem de Fenerli Rumların etkin olduğu bir bölge olarak ayrı bir yere konulduğunda, genel olarak Ege Bölgesi ve özelinde de İzmir’in, cemiyetleşme hareketinin en yoğun izlendiği ve faaliyet gösterdiği bölge olduğu söylenebilir.

Henüz Tanzimat ilan edilmeden önce İzmir’de 1818 yılında kurulan İonya Kulübü kısa sürede genişleyip adını Rum Kulübü  aslında kendinden sonra kurulacak diğer İzmir Rum cemiyetlerine de öncülük etmiştir. Öte yandan ulusal kimliğin benimsetilmesi için önemli bir yere sahip olan dil ve kültürün yanı sıra, bunları kuşanacak genç neslin dinç ve sağlıklı olabilmesi için sporun da ön plana çıktığını belirtmek gerekmektedir. Böylece İzmir’de ilk aşamada müzik veya sanat alanında kurulan cemiyetler çok kısa bir süre sonra faaliyet alanlarına sporu da eklemeye başlamış ve spor İzmir Rumları arasında hem popüler hem de güçlü bir dal haline gelmiştir.

Sanat ve sporun el ele yürütüldüğü cemiyetleşme hareketinde, bu her iki dal büyük önem taşımıştır. Tiyatro oyunları, temsiller ve müzik çalışmaları Yunan kimliğinin hatırlanması ve hatta antik Yunan’ın sahiplenilmesi açısından önemli bir araç olarak kendini göstermeye başlamıştır. Eski Yunan tragedyalarının yeniden sahnelenmesi, Yunan kültürünün önemli birer parçası olan geleneksel müziklerin kültürel hafızaya işlenmesi, Yunanlılık bilincinin aşılanmasında aktif olarak kullanılmıştır. Bunu aşılamak için de sanat cemiyetlerine büyük görevler düşmüştür.

Öte yandan, kısa zaman içerisinde okullarda da önem kazanmaya başlayan spor, ana vatanlarından uzak genç Rumların 1 sağlıklı gelişimi ve ayrıca kötü alışkanlıklardan uzak durmaları için öncelenen bir faaliyet olarak ön plana geçmiştir. Çünkü yetiştirilecek genç nesilde aranan önemli niteliklerden bir tanesi de dinçlik ve sportifliktir. Bu çerçevede İzmir’de sanat ya da müzik alanında kurulan oluşumlar faaliyet alanlarını bunlarla sınırlamak yerine spora da yer vermeye başlamışlardır. 19. yüzyılın sonlarından itibaren İzmir Rum basını da sütunlarında sıklıkla sporla ilgili bilgilendirici yazılara yer vermeye başlamış hatta yeni spor tekniklerini de okuyucularına aktarmaya çalışmıştır. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında İzmir’de kurulan muazzam sayıdaki Rum cemiyetlerinin öncelikleri de bu şekilde belirlenmiştir. At yarışları, atletizm, kürekçilik, jimnastik gibi dallarda eğitim veren ve hatta müsabakalar düzenleyen Rum cemiyetleri, Turgutlu, Ödemiş, Menemen, Bornova, Karşıyaka, Urla gibi İzmir’in önde gelen semtlerinde aktif olarak çalışmalar yapmışlardır. 1891 yılında kurulan Apollon Smirnis  de bu cemiyetlerden yalnızca bir tanesidir.

Apollon Smyrnis’in Kuruluş Aşaması ve İzmir Yılları

 

İzmir, eski zamanlardan beri geleneksel sporlara ev sahipliği yapmış bir şehirdir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, gerek modernleşme atılımlarının etkisi, gerekse bu şehrin kozmopolit yapısı İzmir’de modern sporların da oynanmasına zemin hazırlamıştır.[2] Bu çerçevede Türkiye’de futbol takımları ilk olarak İzmir’de kendini göstermeye başlamıştır. İzmir’de futbolu gündeme taşıyanlar ise İngilizler olmuştur. İzmir’de İngilizlerin futbola olan merakı Rumlar arasında da rağbet görmeye başlamış ve bu topluluk kısa süre içerisinde futbolda İngilizler ile boy ölçüşecek noktaya ulaşmışlardır.

19. yüzyılın ikinci yarısında İzmir’de kurulmaya başlayan müzik cemiyetleri, İzmir spor hayatının başlangıcında önemli bir kırılma noktası olmuştur. 1890 yılında kurulan Orpheus Müzik Kulübü  adını Yunan mitolojisindeki efsanevi müzisyen ve Trakyalı ozan Orpheus’tan almıştır. Kimi kaynaklarda Sanat Tanrısı Apollon’un oğlu olarak geçen Orpheus’un sanat yeteneğini babasından aldığı düşünülmektedir. İzmir’in tanınmış aileleri tarafından kurulan cemiyet, Anadolu Rumlarının ilk müzik cemiyeti olmakla kalmamış, spora verdiği önem ve gerçekleştirdiği faaliyetlerle de etki alanını genişletmiştir.

 

Orpheus’un kuruluşundan bir yıl sonra yine İzmir’de kurulan Apollon Cemiyeti de aynı şekilde müzik cemiyeti olarak kurulmuş ve resmi adını Apollon Jimnastik Cemiyeti  olarak belirlemiştir. Apollon’un kuruluşunda, İzmir Metropoliti Hrisostomos ile Orpheus’un üyeleri de öncü olmuştur. Cemiyetin adını aldığı Apollon, Yunan mitolojisinde Zeus’un oğludur ve bir Anadolu tanrısı olarak kabul edilir. Ayrıca güzel sanatların koruyucusu ve temsilcisi, ışık ve güneş tanrısı olarak da bilinmektedir. Adını Mitolojik Apollon’dan alan cemiyet, renklerini de mavi-beyaz olarak seçmiştir. Renklerinin Yunan bayrağından esinlenilmesi ise bir tesadüf değildir. Cemiyet bu renkleri seçerek aslında Yunan menşeli olduğunu vurgulamıştır.

Gerek Orpheus gerekse Apollon gibi cemiyetlerin isimlerini Yunan mitolojisinden seçmeleri bu dönem ve sonrasında sıkça rastlanan bir durumdur. Buna ek olarak Osmanlı coğrafyasında kurulan birçok Rum cemiyetinde de Aziz ya da Azize adlarının cemiyetlere verilmesi gibi durumlar da söz konusudur. Her iki eğilim de esasında Yunan kültür ve dinini yaşatma ve ayrıca sahiplenme çabası olarak yorumlanabilir.

Kuruluşunu takip eden ilk yıllarda konserler, konferanslar ve edebi toplantılar organize eden Apollon Cemiyeti, 1894 yılında arka arkaya koşan üç atletin resmedildiği sembolünü benimserken aynı yıl, kuruluşunun üçüncü yıldönümünü de gösterişli bir törenle kutlamıştır.

Apollon aynı dönemde, müziğe verdiği önemi ve misyonunu kendi marşının sözlerine de yansıtmış ve Tanrı Apollon’a hitaben kaleme alınan güfteyle, kuruluşundan üç yıl sonra bu marşı kullanmaya başlamıştır.

Tanrı Apollon’a övgü dolu sözlerle kaleme alınan bu marş ayrıca Yunan milli kimliğine ve değerlerine de atıf yapıyor olması açısından da oldukça dikkat çekicidir. Dini ve milli öğelerin yüceltildiği bu satırlarda Rum/Yunan gençliğine de atıf yapılması önemli bir diğer noktadır. Özellikle İzmir Rumları arasında sanat ve spor etkinliklerinin yükselişe geçmesinin, dinamik ve sağlıklı nesiller yetiştirmekle olan doğrudan bağlantısı, bu mısralarda gençlere olan inancın vurgulanmasına neden olmuştur.

Bu doğrultuda da cemiyet, 1895 yılından itibaren sporun farklı dallarında da çeşitli organizasyonlar gerçekleştirmeye başlamıştır. Su sporları, eskrim, bisiklet ve boks gruplarının yanı sıra gezi grupları da oluşturarak sanatsal kimliğine ek olarak, yüzünü spora dönmeye başlamıştır. Apollon, spor faaliyetlerine verdiği önemin artmasıyla, 1901 yılında İzmir’de ilk kürek yarışlarını organize etmiştir. Müzik konusunda, bünyesinde bulunan orkestrasıyla müzik gösterileri organize eden cemiyet 1904 yılındaki İzmir karnavalında da adından söz ettirmiştir. Bu festivalde Rum atlet G. İsigonis elinde taşıdığı koşan dört at armasıyla Tanrı Apollon’u temsil etmiş ve kendisine yine Yunan mitolojisindeki Dokuz İlham Perisini temsilen ellerinde lir bulunan ve Apollon cemiyetinin marşını söyleyen dokuz sarışın kız eşlik etmiştir.

İzmir’de Panionis Spor Kulübü’nün başlattığı spor oyunları geleneği kısa sürede Apollon tarafından da uygulanan bir faaliyet haline gelmiştir. Bundaki öncelikli nedenlerden biri Panionios ve Apollon arasındaki büyük rekabet ve Apollon’un da benzer nitelikte bir spor şöleni organize etmek istemesi olmuştur. Ancak Apollon’un spor oyunları Panionios’unkiler kadar sürekli ve uzun ömürlü olamamıştır.

Apollon Cemiyeti aynı yıl 23-25 Nisan tarihleri arasında İzmir Bornova Stadyumunda “Apollonia” adlı spor müsabakasını gerçekleştirmiştir. İzmir Valisi Kamil Paşa himayesinde organize edilen bu spor müsabakalarına Apollon dışında Bornova Spor Kulübü ve İzmir Spor Birliği de katılmıştır. Bu dönemde Apollon ve Panionios kulüpleri tarafında organize edilen spor müsabakaları yerli ve yabancı pek çok spor kulüplerinin katılımıyla adeta uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Bu durum İzmir’i spor alanında da ilgi çeken bir merkez haline getirmiştir.

Apollon Cemiyeti’nin Apollonia adı ile düzenlediği bu spor etkinliği her ne kadar yerelmiş gibi görünse de aslında büyük önem taşımaktaydı. Apollon Orkestrasının da eşlik ettiği resmigeçidin ardından başlayan müsabakalara 16’sı Bornova Spor Kulübü’nden, 19’u İzmir Spor Birliği’nden ve 54’ü Apollon’dan olmak üzere toplamda 89 sporcu katılmıştır. Bu müsabakalarda Apollon adına yarışan sporcular arasında Tevfik Bey, Zekeriya Bey ve Fuad Bey gibi Türklerin olması da ayrıca dikkat çekicidir.  Bu kişilerin varlığı aslında cemiyetin Türk üyelerinin de bulunduğunu ve hatta organizasyonlara Apollon’u temsilen katıldıklarını ortaya koyması açısından belirtilmeye değerdir.

Diğer yandan aynı organizasyonda L. Venizelos 34 dakika 43 saniyelik skorla 10 km koşusunu birincilikle tamamlarken, müsabakaların diğer dikkat çekici oyunlarından biri de 60 metre çuval yarışları olmuştur. Müsabakaların bitiminde atletler ve sporcular kalabalığa eşlik ederek özel bir vagonla Bornova Stadından Basmane durağına doğru yürümüşlerdir. Ayrıca Gündoğdu (Belavista) meydanında bir de meşale yarışı düzenlenmiştir.

1904 yılında başlayan ve bir gelenek halini alan Apollonia Müsabakaları toplamda on defa, Rum ve yabancı spor cemiyetlerinin katılımıyla düzenlenmiş ancak bu müsabakalarda Türk Spor cemiyetleri yer almamıştır.

İzmir’e ayrı bir parantez açıldığında, 1906 yılında Atina’da gerçekleşen Ara Olimpiyatlarında İzmir’in spor kulüplerinin ve hatta futbol oyuncularının da bu olimpiyatta kendilerini gösterdiğini belirtmek gerekir.

Öte yandan İzmir’de Rumlar arasında hızlanan cemiyet kurma eğilimi kısa sürede pek çok sanat ve spor cemiyetinin kurulmasına neden olmuştur. Bu da haliyle cemiyetler arasında rekabet ortamının doğmasına zemin hazırlamıştır. Apollon Smirnis’in İzmir yıllarında kıyasıya rekabet yaşadığı spor Kulübü ise Panionios olmuştur. Adında halen Apollon Smirnis gibi İzmir ifadesini taşımakta olan ve 1890 yılında İzmir’de kurulan Panionios  1922 yılına kadar İzmir’de önemli spor organizasyonlarına ve başarılara imza atmıştır. Panionios ve Apollon arasından yaşanan rekabet bölgede üstün olma istediğinden kaynaklanırken, bu rekabet iki kulüp arasında hiçbir zaman şiddete dönüşmemiştir.  İzmir yıllarında Apollon üyelerinin futbol konusunda daha aktif olmaları ve kulüplerini Anadolu’nun en güçlü spor kulüplerinden biri haline getirmeleri bu rekabeti biraz olsun azaltmıştır. Diğer yandan belirtmekte fayda var ki Panionios Apollon’dan çok daha çeşitli spor dallarında faaliyet göstermesine karşın futbol alanında Apollon’un gerisinde kalmıştır.

1910 yılında Apollon Smirnis, Klasik Yunan sembolü olan Gamalı Haç Amblemli Futbol Kulübünü kurmuştur. Futbolun şehirdeki gelişimi ise Balkan Savaşları ile başlayan dönemden itibaren renklenmiştir. Balkan Savaşları döneminde, 13 ocak 1913 tarihinde İzmir Futbol Ligi açılmış ve 10 Mart 1913’e kadar maçlar devam etmiştir. Bu süreçte oynanan sekiz maçtan beşi Apollon’un galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Apollon, galibiyetlerinin çoğunu ezeli rakibi Panionios karşısında elde etmiştir. İkinci Balkan Savaşı’nın yaşandığı dönemde ise Aralık 1913’te iki futbol müsabakasının yapıldığı bilinmekle birlikte ulaşılabilen tek bilgi Apollon’un İngiliz Kulübü karşısında yaşadığı 1-0’lık mağlubiyettir.

1910’lardan sonra Mütareke dönemine kadar (1918-1922) İzmir’deki futbol kulüplerinin İzmir Limanına gelen yabancı gemi mürettebatlarıyla maçlar yapması neredeyse bir gelenek haline gelmiştir. İzmir’deki tüm futbol takımlarıyla maçlar yapan Apollon Smirnis, aynı zamanda İzmir Limanına gelen yabancı gemi mürettebatlarıyla da maçlar yapmıştır. 1911 yılında Avusturya Savaş Gemisi “Wirintus”un ekibiyle yaptığı maçta önemli bir galibiyet kazanmıştır. Takımın önemli bir diğer galibiyeti de 1918 yılında gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması sebebiyle İzmir Limanına demirleyen ilk İngiliz Savaş Gemisi “Minitor 19” bu esnada Apollon Smirnis ile maç yapmayı ihmal etmemiştir. Bu müsabaka Apollon’un galibiyetiyle sonuçlanmıştır.

Apollon İzmir’de faaliyet gösterdiği yıllarda ve özellikle de futbol konusunda popüler bir kimlik kazandığı dönemde üç stad kullanmıştır. Gündoğdu Meydanı olarak da bilinen Belavista Stadı kulübün ilk stadı olarak hizmet vermiştir. Ardından Rum Yetimhanesi’nin yanında ikinci stadını kullanan kulüp, son olarak da Agia Trifona Mahallesinde de kendine bir stad edinmiştir.

15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edilmesiyle İzmir Rumları arasında bir heyecan ve canlanma yaşandığını söylemek mümkündür. Bu dönemde Apollon ile Panionios, Atina’daki yetkililere hitaben yazdıkları bir mektupta, Anadolu’daki spor kulüplerine yardım edilmesini ve yakın bir zamanda (1920’de) Belçika Anvers’de düzenlenecek olimpiyatlara katılımlarını talep etmişlerdir.  Anvers Olimpiyatları konusunda  dikkati çeken noktalardan belki de en önemlisi, bu oyunlara Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Bulgaristan, Avusturya-Macaristan, Almanya ve Osmanlı Devleti gibi devletlerin çağırılmamış olmasıdır.

Mütareke dönemi olarak adlandırılan ve Mondros Mütarekesi’nin ağır koşullarının başka bir deyişle işgallerin yaşandığı 1918-1922 yılları arası dönemde, İzmir Rumları her ne kadar Yunan işgalinden hoşnut görünseler de savaş koşullarının yarattığı ekonomik zorluklardan dolayı İzmir Rum okullarının pek çoğunda spor eğitimi derme çatma bir şekilde sürdürülmeye devam etmiştir. Öte yandan beden eğitimi ve spor derslerinin de zaman zaman din adamları ve zangoçlar tarafından verildiği bile olmuştur.  Yine bu dönemde Rum spor cemiyetlerinin sporcuları Yunan ordusuna katılmış, spor Yunan ordusunda da popüler hale gelmiştir. Küçük Asya Komutanlığı bu konuya özel bir ihtimam göstermiş ve üst düzey subaylardan oluşan bir kurul kurarak Yunan askerlerinin sağlıkları için spor çalışmalarına yönelmiştir.

1918-1919 sezonunu şampiyonlukla bitiren Apollon, bu şampiyonluk sonrasında futbolcularının fotoğrafını, yazmış olduğu bir mektupla Yunanistan’daki Panellinio’ya göndermiştir.  Kulüp, 1920 yılında İngilizler ile bir maç yapmış, bu maçı mağlup bitirmiştir. Diğer yandan Apollon’un 1920 yılında yapmış olduğu maçların skorları şu şekildedir:

Apollon- Gouonterers 7-0

Apollon- Panionios 1-0

Apollon - Bornova İngiliz Kulübü 3-1

Apollon - Evropi 4-3

    1920 yılında elde edilen bilgiler dâhilinde Apollon’un futbolda oldukça başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Öyle ki kulübün önemli bir başarısı da Evropi Savaş Gemisi mürettebatına karşı kazandığı üstünlüktür. Evropi, yaptığı maçlarda hiç mağlubiyeti olmayan bir takımdır ve Apollon karşısında yenilgi yaşamıştır. Aynı yıl, İzmir spor gazetelerinde çıkan haberlerde de gerek Altay’ın gerekse İdman Yurdu’nun hâlâ Rum futbol takımları kadar güçlenemediği şeklinde haberler satırlara yansımış özellikle Apollon’un başarıları da 1924 yılında düzenlenecek Olimpiyat oyunlarına hazırlık şeklinde değerlendirilmiştir.

       1921 yılında başka bir deyişle İzmir’deki Yunan varlığının devam ettiği ve Batı cephesindeki muharebelerin tüm hızıyla sürdüğü dönemde Anadolu’daki Yunan Kolordu Komutanı Komutanı Prens Andreas İzmir’e gelmiş, Atina ve Pire’den futbol maçı için İzmir’e gelen grubun maçlarını büyük bir kalabalık eşliğinde izlemiştir. 1921-1922 İzmir Ligi karşılaşmalarının galibi de kaleci Yanakis ile solbek Marselos, sağbek Magulas, solhaf Aloizakis, solaçık Domeniko, Samyos, Hrisulis, Haralambos, Gilis, Kamyoropulos ve Gotis’ten oluşan futbolcularıyla Apollon olmuştur.

1922 yılında Apollon ile ilgili yaşanan en önemli gelişmelerden diğeri de, yaşanan bir kaza sonucunda on bir oyuncusunu kaybetmiş olmasıdır. Türk Milli Mücadelesi’nin aynı yıl büyük bir zaferle kazanılması ise, kulübün İzmir’i terk etmesiyle sonuçlanmıştır.

 

 

 

Panionios Cemiyeti                                                                                                                   

1890'da İzmir'de, Orpheus adıyla kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrası kurucuları Atina'nın biraz dışında, Nea Smyrni (Yeni İzmir) ismini verdikleri bir köye göç ettikten sonra da kulüp yaşamaya devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir.

1906 yılından itibaren bir spor kulübü şeklinde faaliyet göstermeye devam eden Panionios Cemiyeti’nin, Anadolu’da sporun geliştirilmesi ve Anadolu Rumları arasında dayanışma olgusunun güçlendirilmesi bağlamında gerçekleştirdiği belki de en önemli faaliyet, Panionia Spor Müsabakalarını düzenlemek olmuştur. Panionia Müsabakaları, ilk kez 1896 yılında Panionios’un kurucu cemiyetlerinden biri olan Gymnasion tarafından başlatılmıştır.Birkaç küçük aksama dışında, 1921’e kadar hemen her yıl düzenlenen bu müsabakalarda, atletizmden yüzmeye, bisikletten jimnastiğe kadar birçok dalda spor oyunları gerçekleştirilmiş ve İzmir’deki Rum spor kulüplerinin yanı sıra, Anadolu’dan ve Osmanlı Rumlarının yaşadığı çeşitli bölgelerden spor kulüpleri müsabakalara katılmıştır.

Her ne kadar Osmanlı topraklarında doğsa da bu cemiyet, bir Rum cemiyeti olması dolayısıyla Yunanistan ile organik bir bağa sahip olmuş; hatta cemiyetin sporcuları da, Olimpiyatlarda, Osmanlı Devleti’ni temsilen değil, daha yerel düzeyde, İzmir’i temsilen yer almışlardır.

Panionios Cemiyeti, 1922’de Yunan ordusunun Anadolu’dan çekilmesiyle birlikte İzmir’deki faaliyetini sonlandırarak Atina’nın Nea Smyrni semtinde, İzmir Panionios Jimnastik Cemiyeti ismiyle varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

 

Apollon Cemiyeti

 

İzmir’in bir diğer spor cemiyeti, yine 19. yüzyıl sonlarında kurulup (1891) faaliyetini 1922’ye kadar sürdüren Apollon Cemiyeti’dir. Panionios Cemiyeti’ne benzer şekilde, önce bir müzik cemiyeti olarak ortaya çıkan Apollon, düzenli olarak konserler düzenlemiş ve edebiyatla ilgili toplantılar gerçekleştirmiştir. 1894 yılından itibaren bünyesinde bir gezi birimi oluşturan cemiyet, bir süre sonra bu birimi genişleterek sporu da içine katmıştır. 1908 yılında kendisini bir spor cemiyeti olarak tanımlayana kadar geçen süre içerisinde, bir yandan sanatsal faaliyetlerini sürdürürken, diğer yandan Panionios Cemiyeti gibi, hem yerel hem de uluslararası birçok spor müsabakasında yer almış; ayrıca Panionia Müsabakaları kadar büyük çaplı olmasa da Apollonia Müsabakalarını organize etmiştir. Dönemin Aydın Valisi Mehmet Kamil Paşa’nın da teşviki ve himayesi altında düzenlenen Apollonia Müsabakalarına, Apollon’un yanı sıra, İzmir’in diğer spor kulüpleri de katılmıştır. Apollon, ayrıca, çocuk ve genç sporculara yönelik olarak da spor müsabakaları organize etmiştir.

1908 yılında yayımlanan nizamnamesinde Apollon Cemiyeti’nin adının, Apollon Jimnastik Cemiyeti (Gymnastikos Syllogos o “Apollon”) olarak değiştirildiği dikkati çekmektedir. Yine nizamname kapağında cemiyetin 1891 yılında kurulduğu ve 1905 yılında yeniden oluşturulduğu bilgisi yer almaktadır. 1922’ye kadar varlığını sürdüren Apollon Cemiyeti, Yunanistan’a göç ettikten sonra Atina’da bir spor kulübü olarak faaliyet göstermeye devam etmiştir.

 

Karşıyaka Jimnastik ve Müzik Cemiyeti

Karşıyaka’da, kürek yarışları düzenleyen ve tiyatro oyunları sahneleyen bir Rum kulübünün yanı sıra, bir müzik kulübünün de varlığı dikkati çekmektedir. İsimleri bilinmeyen bu oluşumlar dışında, 1906’da kurulan Karşıyaka Jimnastik ve Müzik Cemiyeti (Gymnastikos kai Mousikos Syllogos Karşıyaka) ile İzmir’in ünlü sporcularının, spor hayatına ilk adımlarını attıkları Kopanos ve Aias adlarında iki yerel spor cemiyetine daha rastlanmıştır. Ayrıca 1908 yılında İzmir Aristofanis Tiyatroseverler Cemiyeti’nin, Ekim ayı içinde Rum okulları yararına Karşıyaka’da bir tiyatro oyunu sahnelediği bilgisine ulaşılmıştır.

 

Pelops Jimnastik Cemiyeti

Rumlar tarafından Melantia olarak adlandırılan Karataş’ta ise 1906 yılında, Omiros Onasis, Anastasios Hatziemmanouil, Theofanis Misail ve G. Makrigiannis’in girişimleriyle Pelops Jimnastik Cemiyeti (Gymnastikos Syllogos Pelops) kurulmuştur.

 Panionios ve Apollon gibi, Yunanistan Atletizm Federasyonu’na üye spor kulüpleri arasında adı geçen Pelops’un amacı, başta su sporları olmak üzere sporun ilerlemesine katkıda bulunmak olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede Pelops, özellikle kürek ve yüzme alanında sporcular yetiştirmiş, ayrıca atletizm ve futbolla da ilgilenmiştir. Cemiyetin düzenlediği kürek ve yüzme müsabakalarına, Kürek Kulübü, Apollon ve Panionios’un yanı sıra, İzmir’in hemen hemen bütün Rum spor cemiyetleri katılım göstermiştir. Uluslararası platformlarda da başarılara imza atan Pelops, Anadolu’daki Yunan işgalinin son günlerine kadar faaliyetlerine devam etmiştir. Yunanistan’a göç ettikten sonra, aynı isimle yeniden kurulan Pelops, burada varlığını birkaç yıl daha sürdürmüştür.

 

Bornova Spor Kulübü ve diğerleri

1896’da Panionia Müsabakalarına, 1904’te de Apollonia Müsabakalarına ev sahipliği yapan Bornova’da da spor, ilgi çekici bir alan olarak toplum hayatında yer edinmiştir. Buradaki spor cemiyetleri arasında ilk olarak, Bornova’daki İngilizler tarafından II. Meşrutiyet öncesinde kurulan Bornova Spor Kulübü (Bournabat Athletical Association) dikkati çekmektedir.

 Ardından Bornovalı Rum sporseverler de, Thisefs Jimnastik Cemiyeti (Gymnastikos Syllogos Thisefs) ile Ermis Jimnastik Kulübü (Gymnastikos Omilos Ermis) çatısı altında örgütlenmişlerdir.

1907 yılında kurulan Thisefs Jimnastik Cemiyeti, Apollon Cemiyeti ile sıkı bir işbirliği geliştirmiş ve onun desteğiyle bir spor salonu oluşturmuştur. Cemiyet, spor aktivitelerinin yanı sıra, üyeleri için zaman zaman gezi organizasyonları da düzenlemiştir.

Ermis Jimnastik Kulübü ise 1908 yılında kurulmuş ve Thisefs Cemiyeti’nden daha uzun bir süre faaliyet göstermiştir. Başkanlığını Nikolaos Tsangridis’in üstlendiği cemiyetin amacı, üyelerinin birlik ve beraberliği çerçevesinde, sporun desteklenmesini sağlayarak toplumun ilerlemesine katkıda bulunmak olarak belirlenmiştir. Özellikle atletizm ve futbol dalında yetiştirdiği sporcular, Panionia ve Apollonia Müsabakalarına katılmış ve birçoğu kendini kanıtlamayı başarmıştır

Aynı dönemde Bornova’da, bahsi geçen cemiyetlerden bağımsız olarak bir Rum futbol takımı da oluşturulmuştur.

Ayrıca Buca’da faaliyet gösteren Buca Futbol Kulübü’nü (Podosfairikos Omilos Boutza) de Rum spor cemiyetleri arasında saymak gerekir.

 

 

İZMİR SPOR TARİHİ

kitabı tanıtım yazısından...

 

İzmir, 19. yüzyıl ortalarından itibaren tüm Osmanlı şehirlerinin en batılısı, en moderni olarak yükselirken birçok siyasi, sosyal, kültürel etkinliğe de öncülük etmiştir. O yüzden modern sporların İmparatorluk içerisinde ilk kez bu şehirde görülmesi tesadüf değildir. Akdeniz’in incisi İzmir, 19. yüzyıl sonlarında yalnızca göz kamaştıran güzelliği ve ticari zenginliği ile değil, modern spor dallarının imparatorluk sınırları içinde doğup geliştiği bir şehir olarak da çekim merkezi olmuştur.

Modern spor oyunları, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İzmir’de görülmeye başlandı. Bunlardan at yarışları 1861, futbol 1877, atletizm 1892 ve kayık-yüzme yarışları 1890’ların ilk yıllarında İzmir’de gerçekleştirilmiştir. İzmir, bu süreçte, Levanten aileler eliyle, Batı’da ortaya çıkan spor oyunlarını Osmanlı topraklarına taşıyan şehirdir. Futbol, basketbol, tenis, bisiklet, eskrim, yüzme, kürek, atletizm, kriket, jimnastik, boks Levantenlerle şehirde yaygınlaşan spor dalları oldu. Bu yeni eğlenceli yaşam tarzına daha sonra İzmir’in gayrimüslimleri Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve baskı ve yasaklara rağmen 20. yüzyıl başında Türkler de katılmıştır. 1894’te kurulan “Bornova Rugby ve Futbol Kulübü” Türkiye’de resmi nizamnamesi ve tüzüğü olan ilk futbol takımı olurken Bornova’yı Rumların Panionios, Pelops ve Apollon takımlarıyla Ermenilerin Apetyan ile Vartanyan takımları izlemiştir. Türk kulüplerinden Karşıyaka’nın kuruluş ise, ancak Balkan Savaşları sırasında, 1912 yılında gerçekleşmiştir. Altay ise 1914 yılında faaliyete başlamıştır. İzmir’de 1922’ye kadar Panionios ve Apollon kulüplerinin düzenlediği programlı yarışmalar, dış ülkelerden de katılımla adeta uluslararası bir kimlik kazanmıştı.

İzmir’in spor tarihi bilimsel araştırmalara konu olacak zenginliğe sahiptir. Bu anlamda çokta mesafe katedildiği söylenemez. Eser içeriği ile alanlarında uzman farklı yazarları bir araya getirerek İzmir’i, İzmir’in farkındalık yaratan spor kültürünü bilimsel zeminde ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, İzmir Spor Tarihini araştırmak isteyen meraklılara rehberlik edecek bir referans olacaktır. İzmir Spor Tarihini tüm yönleriyle eksiksiz ele alma iddiası taşımamaktadır. Söz konusu alanda yapılacak çalışmalara yol gösterecek öncü bir rolü vardır...

 

****

 

İZMİRDE RUM SPOR CEMİYETLERİ -  KULÜPLERİ

 

Batı Anadolu hem coğrafi konumundan hem de sosyoekonomik dinamiklerinden ötürü, Osmanlı Devleti’nde ilk Rum cemiyetlerinin ortaya çıktığı bölgedir. Buradaki Rumların örgütlenme hareketleri, Tanzimat’tan önceye uzanan bir dönemde örfi kurallara bağlı olarak ortaya çıktığı gibi, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hız kazanmış, Meşrutiyet’in 1908’de yeniden ilanıyla da cemiyet çılgınlığı gitgide şiddetlenmiştir. II. Meşrutiyet’in eşitlik, kardeşlik, özgürlük vurgusu, cemiyetlerin kurulmasında yeni bir itici güç olmuştur.

Cemiyetleşme faaliyetleri, 1909 yılında yürürlüğe giren Cemiyetler Kanunu ile yasal bir zeminde devam ederken, kuruluşları daha eskiye dayanan cemiyetlerin bir kısmı, kanunun öngördüğü düzenlemelere ayak uydurmuş, bir kısmı kapanmış, ayrıca yeni cemiyetler de teşkil edilmiştir.

İzmir’de kurulan ve 1922 yılına kadar faaliyetini sürdüren Rumlara ait  Kültür ve Spor Cemiyetleri (Kulüpleri )’nden  Osmanlı Rumlarının, bilinen ilk müzik cemiyeti 1863’te İstanbul’da kurulan İstanbul Müzik Cemiyeti (O En Konstantinoupolei Mousikos Syllogos) cemiyeti olup, Anadolu’da ve İzmir’de ise onu Orfefs Müzik Kulübü (Mousikos Omilos Orfefs) adlı cemiyet takip etmiştir. 1890 yılında, İzmir’in tanınmış ailelerine mensup kişilerin bir araya gelerek oluşturduğu Orfefs Müzik Kulübü, Anadolu Rumlarının ilk müzik cemiyetidir.

Müzik faaliyetlerinin yanı sıra, spora yönelik çalışmalarda da bulunan Orfefs, İzmir’in gençleri arasında spor ruhunu yaymak amacıyla kendi bünyesinde bir spor birimi oluşturmuştur. Ancak bir süre sonra cemiyet üyeleri arasında çıkan anlaşmazlık sonucu, spor biriminin üyeleri Orfefs’ten ayrılarak 1894 yılında Gymnasion adında bir spor cemiyeti teşkil etmişlerdir.

1898 yılında ise Gymnasion ile Orfefs’in yeniden bir araya gelmesiyle Panionios Jimnastik Cemiyeti (Panionios Gymnastikos Syllogos) adı altında yeni bir cemiyet oluşturulmuştur. Bu yeni cemiyet, her ne kadar 1898 yılında teşkil edilse de, Orfefs’in yerini aldığı için kuruluş tarihi olarak 1890 yılını benimsemiştir. Panionios Jimnastik Cemiyeti, adını en çok spor alanında duyuracak olsa da, Orfefs’in geleneğini sürdürerek, içinde müzik, edebiyat ve diğer güzel sanat dallarının da bulunduğu 14 farklı alanda kendini göstermiş ve geliştirmiştir.

 

1922 yılına kadar faaliyetini sürdüren ve İzmir’in önde gelen cemiyetleri arasında yerini alan Panionios Jimnastik Cemiyeti, bir spor salonunun yanı sıra, konferans, konser ve sanat sergileri gibi çeşitli etkinliklerin düzenlendiği ayrı bir toplanma yeri de oluşturmuştur. 1904 yılına kadar sporun yanında çeşitli sanatsal etkinliklerde bulunan Panionios, 1906 yılında yayınladığı nizamnamesinde, kendisini yalnızca bir spor cemiyeti olarak tanımlamıştır.

1906 yılından itibaren bir spor kulübü şeklinde faaliyet göstermeye devam eden Panionios Cemiyeti’nin, Anadolu’da sporun geliştirilmesi ve Anadolu Rumları arasında dayanışma olgusunun güçlendirilmesi bağlamında gerçekleştirdiği belki de en önemli faaliyet, Panionia Spor Müsabakalarını düzenlemek olmuştur. Panionia Müsabakaları, ilk kez 1896 yılında Panionios’un kurucu cemiyetlerinden biri olan Gymnasion tarafından başlatılmıştır. Birkaç küçük aksama dışında, 1921’e kadar hemen her yıl düzenlenen bu müsabakalarda, atletizmden yüzmeye, bisikletten jimnastiğe kadar birçok dalda spor oyunları gerçekleştirilmiş ve İzmir’deki Rum spor kulüplerinin yanı sıra, Anadolu’dan ve Osmanlı Rumlarının yaşadığı çeşitli bölgelerden spor kulüpleri müsabakalara katılmıştır.

 1897 yılında kurulan, günümüzde de varlığınuı sürdürmekte olan Yunan Jimnastik ve Spor Cemiyetleri Birliği, bir diğer adıyla Yunanistan Atletizm Federasyonu (SEGAS) ‘a da üye olan Panionios Cemiyeti, Ayvalık’ta, İskenderiye’de ve Atina’da düzenlenen çeşitli müsabakalarda yer almış, ayrıca 1896 yılından itibaren düzenlenmeye başlayan Uluslararası Olimpiyat Oyunlarına da birkaç kez katılmıştır. Her ne kadar Osmanlı topraklarında doğsa da bu cemiyet, bir Rum cemiyeti olması dolayısıyla Yunanistan ile organik bir bağa sahip olmuş; hatta cemiyetin sporcuları da, Olimpiyatlarda, Osmanlı Devleti’ni temsilen değil, daha yerel düzeyde, İzmir’i temsilen yer almışlardır.

Panionios Cemiyeti, 1922’de Yunan ordusunun Anadolu’dan çekilmesiyle birlikte İzmir’deki faaliyetini sonlandırarak Atina’nın Nea Smyrni semtinde, İzmir Panionios Jimnastik Cemiyeti ismiyle varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

İzmir’in bir diğer spor cemiyeti, yine 19. yüzyıl sonlarında kurulup (1891)faaliyetini 1922’ye kadar sürdüren Apollon Cemiyeti’dir. Panionios Cemiyeti’ne benzer şekilde, önce bir müzik cemiyeti olarak ortaya çıkan Apollon, düzenli olarak konserler düzenlemiş ve edebiyatla ilgili toplantılar gerçekleştirmiştir. 1894 yılından itibaren bünyesinde bir gezi birimi oluşturan cemiyet, bir süre sonra bu birimi genişleterek sporu da içine katmıştır. 1908 yılında kendisini bir spor cemiyeti olarak tanımlayana kadar geçen süre içerisinde, bir yandan sanatsal faaliyetlerini sürdürürken, diğer yandan Panionios Cemiyeti gibi, hem yerel hem de uluslararası birçok spor müsabakasında yer almış; ayrıca Panionia Müsabakaları kadar büyük çaplı olmasa da Apollonia Müsabakalarını organize etmiştir. Dönemin Aydın Valisi Mehmet Kamil Paşa’nın da teşviki ve himayesi altında düzenlenen Apollonia Müsabakalarına, Apollon’un yanı sıra, İzmir’in diğer spor kulüpleri de katılmıştır. Apollon, ayrıca, çocuk ve genç sporculara yönelik olarak da spor müsabakaları organize etmiştir.

1908 yılında yayımlanan nizamnamesinde Apollon Cemiyeti’nin adının, Apollon Jimnastik Cemiyeti (Gymnastikos Syllogos o “Apollon”) olarak değiştirildiği dikkati çekmektedir. Yine nizamname kapağında cemiyetin 1891 yılında kurulduğu ve 1905 yılında yeniden oluşturulduğu bilgisi yer almaktadır. 1922’ye kadar varlığını sürdüren Apollon Cemiyeti, Yunanistan’a göç ettikten sonra Atina’da bir spor kulübü olarak faaliyet göstermeye devam etmiştir.

İzmir’in diğer semtlerinde de sanat ve sporun iç içe yer aldığı örgütlenmeler mevcuttur. Örneğin Karşıyaka’da, kürek yarışları düzenleyen ve tiyatro oyunları sahneleyen bir Rum kulübünün yanı sıra, bir müzik kulübünün de varlığı dikkati çekmektedir. İsimleri bilinmeyen bu oluşumlar dışında, 1906’da kurulan Karşıyaka Jimnastik ve Müzik Cemiyeti ( Gymnastikos kai Mousikos Syllogos Karşıyaka) ile İzmir’in ünlü sporcularının, spor hayatına ilk adımlarını attıkları Kopanos ve Aias adlarında iki yerel spor cemiyetine daha rastlanmıştır.

Rumlar tarafından Melantia olarak adlandırılan Karataş’ta ise 1906 yılında, Omiros Onasis, Anastasios Hatziemmanouil, Theofanis Misail ve G. Makrigiannis’in girişimleriyle Pelops Jimnastik Cemiyeti (Gymnastikos Syllogos Pelops) kurulmuştur. Panionios ve Apollon gibi, Yunanistan Atletizm Federasyonu’na üye spor kulüpleri arasında adı geçen Pelops’un amacı, başta su sporları olmak üzere sporun ilerlemesine katkıda bulunmak olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede Pelops, özellikle kürek ve yüzme alanında sporcular yetiştirmiş, ayrıca atletizm ve futbolla da ilgilenmiştir. Cemiyetin düzenlediği kürek ve yüzme müsabakalarına, Kürek Kulübü, Apollon ve Panionios’un yanı sıra, İzmir’in hemen hemen bütün Rum spor cemiyetleri katılım göstermiştir. Uluslararası platformlarda da başarılara imza atan Pelops, Anadolu’daki Yunan işgalinin son günlerine kadar faaliyetlerine devam etmiştir. Yunanistan’a göç ettikten sonra, aynı isimle yeniden kurulan Pelops, burada varlığını birkaç yıl daha sürdürmüştür.

Öte yandan 1896’da Panionia Müsabakalarına, 1904’te de Apollonia Müsabakalarına ev sahipliği yapan Bornova’da da spor, ilgi çekici bir alan olarak toplum hayatında yer edinmiştir. Buradaki spor cemiyetleri arasında ilk olarak, Bornova’daki İngilizler tarafından II. Meşrutiyet öncesinde kurulan Bornova Spor Kulübü (Bournabat Athletical Association) dikkati çekmektedir. Ardından Bornovalı Rum sporseverler de, Thisefs Jimnastik Cemiyeti (Gymnastikos Syllogos Thisefs) ile Ermis Jimnastik Kulübü (Gymnastikos Omilos Ermis) çatısı altında örgütlenmişlerdir.

1907 yılında kurulan Thisefs Jimnastik Cemiyeti, Apollon Cemiyeti ile sıkı bir işbirliği geliştirmiş ve onun desteğiyle bir spor salonu oluşturmuştur. Cemiyet, spor aktivitelerinin yanı sıra, üyeleri için zaman zaman gezi organizasyonları da düzenlemiştir.

Ermis Jimnastik Kulübü ise 1908 yılında kurulmuş ve Thisefs Cemiyeti’nden daha uzun bir süre faaliyet göstermiştir. Cemiyetin amacı, üyelerinin birlik ve beraberliği çerçevesinde, sporun desteklenmesini sağlayarak toplumun ilerlemesine katkıda bulunmak olarak belirlenmiştir. Özellikle atletizm ve futbol dalında yetiştirdiği sporcular, Panionia ve Apollonia Müsabakalarına katılmış ve birçoğu kendini kanıtlamayı başarmıştır.

Aynı dönemde Bornova’da, bahsi geçen cemiyetlerden bağımsız olarak bir Rum futbol takımı da oluşturulmuştur. Ayrıca Buca’da faaliyet gösteren Buca Futbol Kulübü’nü (Podosfairikos Omilos Boutza) de Rum spor cemiyetleri arasında saymak gerekir.

 

KAYNAK : İKİNCİ MEŞRUTİYET’TEN MİLLİ MÜCADELE’YE ANADOLU’DA SOSYO-EKONOMİK VE KÜLTÜREL BOYUTLARIYLA RUM ÖRGÜTLENMELERİ (1908-1922) - Doktora Tezi, Çiğdem KILIÇOĞLU CİHANGİR

 

Andreas Baltas-Rum Spor Kulüpleri kitabından (sh.173 vd.)

 

Bornocada 1890’larda İngiliz Levantenlerince kurulan BournabatClub futbol takımı, İzmir Limanına gelen İngiliz gemilerinin subaylarıyla maçlar yapmış, 1906 yılında Atina’da düzenlenen olimpiyatlara katılmış ve ikinci olmuşlardır.

İlerliye yıllarda Bornova’da da Bornova Rum Futbol Kulübü kurulmuştur.

21 Ocak 1897 yılında İzmir Limanına gelen İngiliz Gemisindeki subaylarla, Bornova stadında Karşıyaka Futbol Kulübü adındaki bir Rum kulübünün maç yaptığını keza Gymnasion isimli futbol takımınında Karşıyaka Futbol Kulübü ile maçlar yaptığını Ameltheia isimli Rumca yayınlanan gazete haberinden anlamaktayız.

(Andreas Baltas-Rum Spor Kulüpleri sh.174)

Ayrıca,  05 Aralık 1901 tarihinde, İngiliz ve Fransız Levanten Ailelerinin gençlerinden oluşan Bornova Spor Kulübü futbol takımının İstanbula giderek burada oynadıkları maçı 9 sayı farkla kazandıklarını aynı gazetenin haberinde görmekteyiz.

2 ekim 1902 tarihinde İstanbul Futbol Kulübü, İzmir Spor Birliğini davet ederek 31 Aralık 1902 tarihinde maç yapmayı önermiştir.

 1906 Atina Olimpiyat Oyunlarına katılmak için Bornova Spor Kulübü, 13 Mart 1906 tarihinde  Apollon Jimnastik Kulübü ve  15 Mart 1906 tarihinde Panionios futbol takımları ile oynadığı maçları farklı kazanarak olimpiyatlara gitme hakkı elde ederek, Atina Olimpiyatlarında İzmir’i temsil etmiştir.

1908 yılı aralık ayı içerisinde, İzmir’e maç yapmak üzere gelen İstanbul Futbol takımı, Bornova Stadında 14-21aralık tarihlerinde İzmir futbol takımlarıyla 5 karşılaşma yapmıştır.

SEAGS’ın (Yunanistan Atletizim ve Jimlastik Federasyonu) onayı ile Ocak 1910 tarihinde Panionos, Pelopas ve Ermis takımlarının katıldığı İzmir Futbol Kupası yapılmış, Panianos iki yıl üst üste şampiyon olmuştur. 1912 yılındaki kupayıErmeni Birliği Kulübü kazanmıştır. 1919 ve 1920 yıllarında ise Apollon takımı şampiyonluğu elde etmiş, Apollon takımı Küçük Asya’nın en güçlü takımı olarak değerlendirilmiştir. 1920 Anvers Olimpiyatlarında Apollon takımının 4 oyuncusu Yunanistan futbol milli takımında oynamıştır. Ayrıca şehrin İngiliz ve Fransız-Rum iki tren şirketinin memurlarından oluşan Demiryolu Birliği futbol takımı da çeşitli milletlerden oluşan bir mozaik görünümündeki takımdı.

İzmir futbol karması (Muhtelit takımı) 1922 yılına kadar Atina-Pire muhteliti gibi çeşitli şehirlerin takımlarıyla maçlar yapmıştır.

Takımların İzmir’in çeşitli yerlerinde saha ve stadları bulunmaktaydı. Bunlar arasında, Rum mezarlığına bitişik, 1911 yılında açılışı yapılan, 1919 yılında bin kişilik ahşap tribünü inşa edilen,  Panianos kulübünün yeni stadı en ünlüsüdür. Günümüzde Alsancak Stadının bulunduğu yerdeki bu stada Yunan Ordusu işgal ile birlikte el koymuştu.

Panianos Kulübünün ayrıca, 1907 eylül ayında Karşıyaka rıhtıma yakın Malkotsis Çiftliği yakınlarındaki geniş bir arazide spor salonu ve saha yapımını gerçekleştireceği duyurulmuştu.

Apollon Kulübü, kendi adını taşıyan oyunlarını Bornova Stadında yapmıştı. Ayrıca kulüp, 1913 yılında Ayos Trifonos Mahallesinde (günümüzde Atatürk Lisesi civarı)  bir stat ve iki salon  edinmiştir.

Karşıyaka Jimnastik ve Müzik Kulünün Karşıyaka’da bir  jimnastikhanesi ve stadı “Karavokiri Tarlası” denilen yerde ve ayrıca Alaybey’de “Omiros’un tarlası” denilen ikinci bir stadı (sahası) bulunmaktaydı.

Karataşta bulunan Pelops kulünün de su sporlarının yapıldığı , idman ve futbolsahalarının bulunduğu tesisleri bulunmaktaydı.

 

İZMİR FUT BOL TARİHİ

2. BÖLÜM

1922-1958

 

Vehbi MOĞOL

 

İZMİR’İN KULÜPLERİ         

 

İzmir’in ilk Türk kulüpleri ve İzmir futbolunun gerçek öncüleri arasinda Karşiyaka, Hilal (daha sonra Altay adini aldi), İzmir İdman Yurdu, Sakarya (daha sonra Altinay ile birleşip İzmirspor adini aldi), Altinordu ve Göztepe baş sirayi alirlar.

KARŞIYAKA SPOR KULÜBÜ

Karşiyaka semtinde oturan Türk gençlerinden Zühtü (Işıl), Cemal Ahmet (Umar), Osman (güven), Hüseyin, Refik (Civelek), Tercüman Salih beylerin semtin ünlü Omiros Tarlasi’nda yaptiklari bir toplanti sonunda 1912 yilinda “Karşiyaka Terbiye-i Bedeniyye Kulübü” adi altinda kuruldu.

Ortaya çikarilan futbol takimi tam formunu bulurken patlayan 1. Dünya Savaşi ile onu izleyen

İzmir’in işgali kulübün faaliyetini bir süre sekteye uğratti. İzmir’in kurtuluşundan sonra Yeşil-Kirmizi formali kulüp yeniden canlandi. Önce “Karşıyaka Gençlerbirliği” adını alan kulüp, sonra “Karşıyaka Spor Kulübü” adiyla faaliyetini sürdürdü. Bu ismin ilk harflerinin eski yazidaki okunuşu olan “Kaf-SinKaf” simgesiyle ölümsüzleşen kulüp, İzmir’in ilk Türk kulübü olmak gibi ebedi bir şerefe de sahiptir.

 

ALTAY SPOR KULÜBÜ

Bugün Alsancak adiyla anilan eski Frenk Mahallesi’nin Gül Sokaği’nda, önceleri Saint Joseph Fransiz mektebiyken 1. Dünya Savaşi sirasinda Şark İdadisi’ne verilen binada, 16 Ocak 1914 günü kuruldu. Bu kulübün kurulmasinda Şark İdadisi’nin Müdürü Mustafa Necati bey (daha sonra Milli Eğitim Bakani) başrolü oynadi. Diğer kurucular arasinda Çiftçi Necati, Vasif (Çinar, İzmir eski Milletvekili ve Moskova Büyükelçisi), Talat (Erboy), Evliyazade Nejat, Raif Nezihi (Yazar) ve Şimendiferci Rifat beyler de bulunmaktaydi. Futbol sahalarinda büyük bir varlik gösteren ve “Hilal” adiyla faaliyete geçen takim kisa bir süre sonra “Altay” adini aldi. Siyah-Beyaz formali kulüp 1919 yilinda İzmir’in Yunanlilar tarafindan işgaliyle kapandi. Kurtuluştan sonra kulübün kurucularindan Vasif Çinar’in çabasiyla yeniden canlandi. Eski gücüne kavuşan futbol takimi, 1923-1924 yilinda düzenlenen ilk İzmir Futbol Ligi’nin      şampiyonluğunu kazanmak şerefine de erişti.

İZMİR İDMAN YURDU

Yunan işgali sirasinda (1919) Altayli bazi futbolcularla İzmir Sultanisi futbolculari tarafindan

işgalcilere karşi duyulan hirsla İttihat ve Terakki Mektebi karşisinda ki bir binada kuruldu. Kulübün başinda, “Şark” gazetesinin sahibi Halil Zeki Bey (eski Futbol Federasyonu üyesi Kurmay Albay Şinasi Osma’in babasi) ile tüccardan Haci Hüseyin Bey (daha sonra CHP mutemedi) bulunuyorlardi.

İşgalin en karanlik günlerinde Rum takimlariyla yaptiği maçlarda aldiği başarili sonuçlarla milletin yüzünü güldüren bu takimda Kırsakal Muzaffer, Suphi, Mustafa (Baloz), Zimzim Osman, Mamako Saim (Seymener), Hoca Mehmet, Sakizli Neşet, Sivrisinek Baha, Mazlum, Muammer, Dede Kenan, Bacak Mehmet, İmanim Celal, Kolokir Hüseyin, Yanik Hasan ve Aydinli Adnan (eski Başbakan Adnan Menderes) gibi unutulmaz futbolcular yer aliyordu. Kirmizi-Beyaz formasiyla İzmir futbol tarihinde ölümsüz bir yeri bulunan İzmir İdman Yurdu, İzmir’in kurtuluşundan kisa bir süre sonra dağildi. Bunda, takimi oluşturan futbolcularin yeniden açilan eski kulüplerine dönmelerinin de önemli etkisi oldu. 20 ağustos 1923’de İdman Yurdu yeniden açildiysa da tutunamadi. Anilarda unutulmaz bir yer alip ortadan silindi.

 

İZMİRSPOR KULÜBÜ

Nüvesini, 1923 yilinda kurulmuş bulunan Sakarya kulübü teşkil eder. Bu kulübün 1930 yilinda Altay kulübüyle birleşmesi sonucu İzmirspor adiyla ortaya çikti. Mavi-Beyaz formali kulüp, özellikle futbol sahalarinda büyük varlik gösterdi. İzmir’in Eşrefpaşa ve Hatay semtlerindin gözdesi oldu.

 

ALTINORDU SPOR KULÜBÜ

1923 yilinda Altay kulübünde çikan bir anlaşmazlik sonucu bazi futbolcular, yeniden canlanma savaşi vermekte olan İdman Yurdu kulübünün futbolculariyla birleşip Altinordu’yu kurdular. Kisa zamanda büyük varlik gösteren Kirmizi-Mavi formali futbol takimiyla geniş bir taraftar kitlesine sahip olan Altinordu, İzmir’in en eski ve en güçlü kulüplerinden biri olarak adini Türk futbol tarihine yazdirdi.

 

GÖZTEPE SPOR KULÜBÜ

1925 yilinda yine Altay kulübünde çikan bir anlaşmazlik sonucu bu kulüpten ayrilan bir grup Altayli sporcu tarafindan İzmir’in Güzelyali semtinde ve Sari-Kirmizi renkler altinda kuruldu. Kisa zamanda büyük bir varlik gösteren Göztepe futbol takimi, İzmir futbolunda kazandiği şampiyonluklarin yani sira Avrupa Kupalari’nda da büyük varlik göstererek Türk futbolunun adini yurt dişinda duyuran kulüp oldu.

 

ÜÇOK SPOR KULÜBÜ

Türk futbolunda “Milli Küme” maçlarinin ihdasiyla günün (1937) İzmir Valisi Fazli Güleç’in girişimleri ve İzmir’in bu şampiyonada İstanbul ve Ankara takimlari karşisinda en iyi şekilde temsili gerekçesiyle Altay, Altinordu ve Buca kulüplerinin birleşmesiyle kuruldu. Kulübün ömrü iki yil sürdü.

 

DOĞANSPOR KULÜBÜ

Yine ayni amaçla ve İzmir Valisi Fazlı Güleç’in girişimleriyle 1937 yilinda Göztepe, İzmir ve Egespor kulüplerinin birleşmeleri sonucu ortaya çikti. Bu kulübün ömrü de Üçok gibi sadece iki yol sürdü.

 

İZMİR FUTBOL LİGİ

İzmir’de ilk resmi futbol ligi, Cumhuriyetin ilaniyla kuruldu. Türkiye İdman Cemiyetleri İttifaki’ninİzmir Mintikasi’nin girişimleriyle ortaya çikan İzmir Futbol Ligi 1923-1924 sezonunda başladi.1955-1956’da İzmir Profesyonel Futbol Ligi’nin kuruluşuna kadar geçen dönemde İzmir Amatör Futbol Ligi’nin şampiyonluklari şu takimlar arasinda paylaşıldı:

1923-1924: Altay

1924-1925: Altay

1925-1926: Karşıyaka

1926-1927: Altinordu

1927-1928: Altay

1928-1929: Altay

1929-1930: Sakarya (daha sonra İzmirspor adini aldi)

1930-1931: Altay

1931-1932: Altinordu

1932-1933: İzmirspor

1933-1934: Altay

1934-1935: Altinordu

1935-1936: Altinordu

1936-1937: Altay

1937-1938: Üçok (Altay, Altinordu ve Buca’nin birleşmeleriyle)

1938-1939: Doğanspor (Göztepe, İzmirspor ve Egespor’un birleşmeleriyle)

1939-1940: Altinordu

1940-1941: Altay

1941-1942: Göztepe

1942-1943: Göztepe

1943-1944: Göztepe

1944-1945: Altinordu

1945-1946: Altay

1946-1947: Kayagücü (askeri takim)

1947-1948: Altay

1948-1949: İzmirspor

1949-1950: Göztepe

1950-1951: Altay

1951-1952: Karşiyaka

1952-1953: Göztepe

1953-1954: Altay

1954-1955: İzmirspor

 

Böylece 32 yil süren bu devrede şampiyonluklar 9 takim arasinda şöyle paylaşilmiş oldu

Altay 12 şampiyonluk

Altinordu 6 şampiyonluk

Göztepe 5 şampiyonluk

İzmirspor 3 şampiyonluk

Karşiyaka 2 şampiyonluk

Sakarya 1 şampiyonluk

Üçok 1 şampiyonluk

Doğanspor 1 şampiyonluk

Kayagücü 1 şampiyonluk

 

 

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA
İZMİR FUTBOLUNDA MUHTELİT TAKIMLAR

İzmir’de kurulan spor kulüpleri arasındaki rekabet tüm Türkiye’de bilinen bir gerçektir ve Karşıyaka-Göztepe, Göztepe-Altay, Altay-Karşıyaka maçları birçok spor otoritesince en çok bilinen derbi mücadeleleri arasında gösterilmektedir. Söz konusu kulüpler arasında günümüzdeki bu rekabet, kuruldukları ilk yıllardaki tutum ve mücadeleleri karşılaştırıldığında taban tabana bir zıtlık göstermekteydi. Karşıyaka Mümarese-i Bedeniye Kulübü ve Altay Gençlik Kulübü’nün kuruluş amaçlarına bakıldığında bu durum net bir şekilde görülebilir. Her iki kulübün kuruluş gayesi şehirdeki Türk gençlerinin sıhhatli ve idmanlı olmalarını sağlamakla birlikte İzmir’de daha etkili ve güçlü konumda olan gayrimüslim takımlara karşı mücadele etmekti. Bu kapsamda Türk takımları birbirleri aralarında maçlar yapmalarının yanı sıra kurdukları muhtelit takımlar vasıtasıyla güç birliği yaparak gerek yabancı takımlar gerekse İstanbul takımlarına karşı çeşitli müsabakalar düzenlediler.

Bu çalışmada İzmir karmalarının İngiliz Takımı, İstanbul kulüpleri, Levski, Temeşvar ve El İttihad takımlarına karşı yaptıkları futbol maçları değerlendirilerek, takımların nasıl ve hangi oyunculardan oluşturulduğu, maçlarda alınan sonuçlar bağlamında İzmir futbolunun yabancı takımlar ve İstanbul takımlarına karşı o günkü durumu ortaya konulmaya çalışılacaktır.

 

GİRİŞ

Bilindiği üzere İzmir modern sporların Osmanlı Devleti’ne girdiği önemli merkezlerden biridir. Sportif faaliyetler konusunda birçok ilkin yaşandığı bu şehir Türk futbol tarihi açısından da ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. 1 Futbolun Osmanlı Devleti sınırları içinde ilk oynandığı yerlerden biri olan İzmir, XX. yüzyılın başlarında önceki asra kıyasla ekonomik ve kültürel gelişim alanlarında biraz geriye düşse de geçmişten aldığı güç, gelenekleri ve sahip olduğu renkli etnik ve dini yapı sebebiyle Osmanlı Devleti’nin en önemli şehirlerindendi.

Bilhassa İstanbul’da hızlı bir şekilde gelişim gösteren futbol, 1912 yılında Karşıyaka Kulübü ve ardından 1914 yılında kurulacak olan Altay Kulübü ile İzmirli Türkler için artık bambaşka anlamlar ifade etmeye başlayacaktı. Bu tarihlere kadar İzmir’deki spor sahalarında yalnızca Rum, Ermeni, İngiliz ve İtalyanların kurmuş oldukları takımların sözü geçerken, Türkler saha kenarında seyirci olmakla yetinmekteydiler.2 XX. yüzyıl başlarında İzmir’deki en etkili takımlar arasında; Pelops, Panionios, Apollon, İskos, Karavokiri, Midilli, Vanderers, Apetyan, Scholl, Evangelidis, Amerikan Koleji Takımı ve Garibaldi yer almaktaydı.

Bu dönemde ülkedeki futbol organizasyonu mahalli turnuvalar şeklinde organize edilmekteydi. İstanbul ve İzmir futbol maçlarının yoğun ilgiyle takip edildiği, takım sayısının lig kurmaya yetecek kadar fazla olduğu başlıca iki futbol şehriydi ve bu iki şehir arasında futbolda geçmişi 1890’lara dayanan bir rekabetin var olduğu bilinmektedir. Bu rekabet XX. yüzyılda da sürmüş ve iki şehir takımları dönem dönem özel turnuvalar, organizasyonlar, şenlikler kapsamında karşı karşıya gelmiş idi. Kulüplerin kendi adlarına yaptıkları müsabakalar haricinde iki şehrin karma takımları da bu mücadelelerde yerini almıştır.

İzmir ve İstanbul karma takımları arasında oynanan 1897 yılında oynanan bu ilk karşılaşmayı 2-1 İzmir karması kazanmıştır. 1897 yılından 1904 yılına kadar aralıklarla gerçekleşen ve tamamını İzmir karmasının kazandığı karşılaşmalar, Türk futbol tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. İzmir karması; modern olimpiyat oyunlarının 10.yıldönümü dolayısıyla 1906 yılında Yunanistan’da düzenlenen ‘Ara Olimpiyat’ oyunlarında gümüş madalya kazanmıştır. “İzmir karması şu oyunculardan oluşmuştur; Edwin Charnaud, Zare Kuyumcuyan, Edwin Giraud, Jack Giraud, Hanri Joly, Percy Lafontaine, Donald Whittal, Albert Whittal, Godfrey

Whittal, Herbert Whittal, Edward Whittal”. (Erdoğan Anpınar,(Edit.) Türk Futbol Tarihi, Cilt 1. (İstanbul: Türkiye Futbol Federasyonu Yayınlan. Gül Basım& Yayın A.Ş; 1992),12.)

Bu tarz organizasyonlardan başka bilhassa Cumhuriyetin ilanı sonrası gerek İstanbul’a gerek İzmir’e gelen yabancı ülke futbol takımlarının özel müsabakalar yaptıkları görülmektedir. Dönemin basını bu maçlara birer milli maç havasında yaklaşmıştır. Karşılaşmalara atfedilen önem o kadar artmıştır ki dönemin futbol federasyonu diyebileceğimiz “İdman Cemiyeti İttifakı” kulüplere gönderdiği yazıda “milli hüviyete” sahip muhtelit takımların oluşturulmasını zorunlu tutmuştur. Bu uyarının altında, 1923 yılında İstanbul’a gelen Macar ve Çek takımlarının Galatasaray, Fenerbahçe ve Altınordu (İstanbul) takımları ve bunlardan oluşan muhtelit takımlara karşı elde ettiği farklı sonuçlar yatmaktadır. 3

Muhtelit yani karma takım oluşturma geleneği yukarıda ifade edildiği gibi İstanbul-İzmir rekabetinin ilk yıllarına kadar dayanmaktadır. İzmir muhteliti ile Moda FC arasında 27 Aralık 1897 tarihinde oynanan karşılaşma aynı zamanda şehirler arası ilk deplasman maçı olarak kabul edilmektedir. Öte yandan iki muhtelit takımın arasındaki ilk deplasman müsabakası da 22 Aralık 1922 de Adana muhtelitinin Mersin muhteliti ile karşılaşmak üzere Mersin’e yaptığı seyahat olarak kabul edilmektedir 4 (1897-1913 yılları arasında İzmir muhtelitlerinin İstanbul muhtelitleri ve kulüplerine karşı 19 maç yaptığını ve bunlardan skorları tespit edilebilen 12 maçın 8 ’ini İzmir muhtelitinin kazandığı belirtmektedir. Bkz. Yüce, a.g.e., s.61-62. Burada ifade edilmesi gereken husus bu dönemdeki muhtelit kadrolar gayrimüslim sporculardan oluşmasıdır ki söz konusu periyotta Türk sporcuların örgütlenme ve oyunu öğrenme noktasında emekleme çağında oldukları söylenebilir).

Karma takım oluşturma düşüncesinin çıkış noktası şehirlerin kendilerini spor sahalarında en güçlü kadrolarla temsil etme ihtiyacından doğmuştur. İstanbul ve İzmir gibi futbol kulüplerinin fazla olduğu şehirlerde bu tür kadroların oluşturulması mıntıka teşkilatları tarafından organize edilmekteydi. Ancak konu kadro tercihlerine geldiğinde, günümüzde Milli Takım kadroları ne kadar tartışmalıysa o dönemde de benzer tartışmaların yapıldığı görülebilmektedir.

Muhtelit Nasıl Kurulacak?

İzmir muhtelitinin nasıl oluşturulacağı konusunda çeşitli fikirler ortaya atıldı. En yaygın uygulama İzmir Futbol Heyet-i Müttehidesi’nin (İzmir Futbol Heyeti Birliği) İzmir muhtelitinde oynayacak oyuncuları tespit etmesi usulü olmuştur. Örneğin heyet, Temeşvar takımı ile oynanacak müsabaka için 27 oyuncu seçmiş ve lig maçlarını erteleyerek takımın bir an evvel hazırlıklara başlaması talimatını vermişti. Seçilen futbolcular kırmızı ve beyaz olmak üzere iki takıma ayrılarak antrenmanlarını maç gününe kadar bu şekilde sürdürmüşlerdir. 5

Yine bir başka örnekte, 1925 yılında İzmir’e gelecek Süleymaniye-Beykoz muhtelit takımına karşı çıkarılacak İzmir Muhtelit kadrosunun tespitinin nasıl yapıldığını Cemal Ahmed Bey Anadolu Gazetesi’ndeki köşesinde şöyle anlatmıştır: “Futbol Heyeti’nin istifası dolayısıyla muhtelit takım teşkili mesuliyetini bittabi hiç kimse üzerine alamazdı. Fakat alelacele iş görmeye alışan bizler buna da çare bulduk. Dün Karşıyaka’ya her kulüpten birer murahhas davet edildi. Gelen altı kulüp murahhasları bu meseleyi hallettiler.” 6

Muhtelit tespiti için ilginç öneriler de gelmekteydi. Kısa bir süre yayın hayatında kalan İzmir İdman Mecmuası İzmir muhtelitinin tespiti için mini bir anket düzenlenmesini önermekteydi. Bu ankete İzmir’deki futbol kulüplerinin birinci takımlarında oynayan oyuncuların katılmaları istenerek yapılan listelerin gazete yazıhanesine iletilmesi ve ortaya çıkan sonuç üzerinden kadro tartışmalarının yapılması önerilmişti.7

Kulüpçülük Tartışmaları

Muhtelit takımların kurulmasında en çok karşılaşılan problemlerden biri kulüpçülük zihniyeti idi. Her kulüp bu tür organizasyonlarda daha fazla sporcu ile temsil edilmek ister. Dolayısıyla kadroların oluşturulması esnasında yöneticilerin ve hatta müsabakalar esnasında futbolcuların kulüpçülük zihniyetiyle hareket ederek şehri temsil edecek takıma zarar verebildikleri görülebilmektedir. Bunun İzmir özelinde ilk örneğini İzmir muhtelitinin Garibaldi ile oynadığı hazırlık karşılaşmasında görmek mümkündür. 8 İstanbul muhtelitiyle karşılaşmadan evvel gücünü denemek isteyen İzmir karması Garibaldi - İngiliz muhteliti karşısında beklenen oyununu oynayamamasına rağmen 3-2 galip gelmişti. Müsabakada oyuncular arasındaki ahenksizliği ve anlaşmazlığı net bir şekilde gören Gol Mecmuası muhabiri sonucu kulüpçülük ihtiraslarına bağlamıştı: Altaylılık, Karşıyakalılık, Altınordululuk bir dereceye kadar dâhili müsabakalarda bütün heyecanla devam etsin, ya fakat İzmir’i temsil edecek bir muhtelitte yalnız İzmir gençliği olmalı ve bu düşünce ile hareket edilmelidir.” 9

Kulüpçülükle ilgili bir diğer tartışma da Mısır şampiyonu El İttihad takımının İzmir seyahatinde yaşandı. Bu maça çıkacak muhteliti tespit etmek üzere Altay ve Karşıyaka karmasına karşı Altınordu takımı arasında bir müsabaka düzenlendi ve maçı Altay-Karşıyaka muhteliti 4-1 kazandı. 10 Bu maçtan bir süre sonra Altaylı ve Karşıyakalı sporcuların maça çıkmayacağı yönünde haberler basına yansımaya başladı. Anadolu Gazetesi bu menfi haberler üzerine yayınladığı bir makalede “İzmir sporculuğunun, İzmir gençliğinin ve İzmir’in şerefi için” kulüpçülük zihniyetinden sıyrılmalarını ve her iki tarafın da fedakârlıkta bulunması gerektiğini belirtmişti.11 Kadro anlaşmazlığından çıkan bu tartışmalar El İttihad takımıyla iki farklı kadronun iki maç yapması ile nihayete erdi. 12

1926 senesinde Cumhuriyet Gazetesi’nin ortaya koyduğu bir kupa için İstanbul muhtelitiyle karşılaşacak olan İzmir muhtelitinin kadro tercihiyle ilgili tartışmalar bu sefer de yedek kaleci götürülmemesinden çıktı. Bu tercih de kulüpçülük yapıldığı şeklinde yorumlanmıştır: “Futbol heyetinin çok mühim olan bu noktayı ihmali bir kısım azasının maalesef İzmir şerefi namına değil, kendi kulüpleri namına hareketlerinden münbaistir ve onların kıymeti hakkında bir fikir verebilir.” 13

Kulüpler arasındaki anlaşmazlıklar futbolcu seçimden başka hasılatın paylaşılmasında da kendisini göstermiştir. Fenerbahçe’nin 1925 yılındaki İzmir seyahatinde ise anlaşmazlığın temelinde hâsılatın paylaşılması vardı. Fenerbahçe Karşıyaka, Altınordu, Altay ve İzmir muhteliti ile 4 maç yapmak üzere İzmir’e geliyordu. Maçların organizasyonunu yapan Karşıyaka Kulübü, Altay’ın 4 maçın toplam hasılatının %25’ini istemesi nedeniyle anlaşmazlık yaşadıklarını, bu anlaşmazlığın sürmesi halinde Altay yerine başka bir takımın turnuvaya dâhil edileceğini ve bu haliyle Altaylı sporcuların İzmir muhtelitinde yer alamayacağını duyurdu. 14 Ancak korkulan olmadı ve anlaşmazlık Belediye Başkanı Aziz Bey ile Halk Fırkası Mutemedi Doktor Sadettin Bey’in araya girmesiyle çözümlendi. Altaylılar hâsılattan pay istemediklerini ve istenmesi halinde muhtelit takıma oyuncu göndereceklerini beyan ederek meselenin kapandığını ilan etti. 15

Mütareke Dönemi Dayanışmasına Bir Örnek: İzmir İdmanyurdu ve Karşıyaka Muhteliti

Türklerin futbol sahalarında kendilerini göstermeye başlamaları sonrası yukarıda adı geçen takımlarla yapmış oldukları maçlar çoğu zaman sıradan bir futbol maçının üstünde anlamlar taşıyordu 16 (Aşağıda bulacağınız basına yansıyan ifadeler bu maçlara nasıl bir önem atfedildiğinin küçük bir örneğidir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Altay’ın Karşıyaka Rum Kulübünü yendiği maç Köylü Gazetesinde şu ifadelerle duyuruldu: “Şimdiye kadar sair milletler tarafından spor hususunda daima ihmal edilen Türklüğün gücünü bu kadar parlak muvaffakiyetlerle âleme ispat eden Altay Kulübü ile cidden iftihar edebiliriz.” Köylü, 9 Kânunuevvel 1330(1924); yine Altay’ın Amerikan Koleji takımını 2-0 yenmesi sonrası Ahenk Gazetesi haberi okuyucularına şu sözlerle verdi: “Şimdiye kadar Türklüğün şeref ve milliyesini daima yükselten Altaycılar bu). Şehirde egemen olmak isteyen etnik grup ya da dini cemaatlerin temsilcisi olma hüviyeti taşıyan takımların mücadelesi, bir bakıma bu grupların siyasi mücadelelerin futbol sahalarına yansımasıydı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında İzmir Türklüğünün futbol sahalarındaki en güçlü takımı olan Altay’ın İttihad ve Terakki yöneticileri ve Türk Ocaklarından aldığı destek savaş sonrası döneme olumsuz olarak yansımıştı. Mütareke döneminde bu iki grupla bağlantısı olan tüm kişi ve kurumlar gibi Altay takımı da zor günler yaşadı. Kulübün kurucuları olan Mustafa Necati ve Vasıf Çınar’ın Yunan işgali sonrası şehri terk etmesi, kulübün hamilerinden Vali Rahmi Bey’in de görev süresinin 13 Ekim 1917 tarihinde son bulması ve Türk Ocağı’nın faaliyetlerinin durdurulması Altaylı sporcuları oldukça zor durumda bıraktı. Süreli yayınlar üzerinde yapılan araştırmalar Altay’ın 1919 yılı sonuna kadar faaliyetlerini takip etmemizi sağlarken 1920 yılından sonra uzun bir süre kulübün adına rastlanılamamıştır. Bu süre zarfında İzmir’deki futbol sahalarında yeni bir takımın vücuda geldiği görülmektedir. Bu kulüp İzmir İdman Yurdu’dur.

Spor Âlemi Dergisinin İzmir’le ilgili verdiği havadislerden İzmir’deki futbol ligine Türk takımlarının alınmadığı gibi, İzmir’i temsil eden hiçbir karmaya Türk oyuncuların dâhil edilmediğini öğrenmekteyiz. Bu şartlar altında ayakta kalan tek Türk takımı olan Karşıyaka Terbiye-yi Bedeniyye Yurdu ile maçlar yapan İdman Yurdu takımı sadece İngiliz takımı ve limana uğrayan İtalyan Boeriyo gemisi mürettebatı ile karşılaşabilmiştir. İdman Yurdunun

İngiliz takımına karşı 7-0 kaybettiği bir mücadele sonrası İzmir muhteliti olarak İngilizlerin karşısına dikilen Türk takımı da 3-0 yenilmiştir. Bu maçın rövanşında ise yine İngiliz takımı 4-2 galip gelmesini bildi. 17

İdman Yurdu kadrosunda şu isimler yer almaktaydı: Kırsakal Muzaffer, Suphi, Mustafa Balöz, Zım Zım Osman, Mamako Saim (Seymener), Hoca Mehmet, Sakızlı Neşet, Muammer, Mazlum, Hafız, Mümtaz, Sivrisinek Baha, Dede Kenan, İmanım Cemal, Bacak Mithat, Kolokir Hüseyin, Hasan Yanık ve Adnan.

Olimpiyat Elemeleri

1924 Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapacak olan Paris’e gidecek Türk milli takımının seçimi için öncelikle spor mıntıkalarından kendi içlerinden en iyi sporcuları seçerek Eskişehir’de yapılacak seçmelere göndermeleri istendi ve 1924 yılı Mart ayı içerisinde İzmir’de yapılan seçmelerde İzmir’i temsil edecek kadro şu isimlerden oluşturuldu: Vahi, Necati, Kenan (KSK Gençlerbirliği), Alaaddin, Hüsameddin, Feyzi, Hüseyin, Ziya, Suphi, Neşet (Altınordu), Burhaneddin, Danyal, Bahaddin, Hamid, Malik, Şevki, Mithat (Altay).l8

Eskişehir’deki İstanbul karması ile karşılaşan İzmir karması maçta 1-0 öne geçmesine rağmen ilk yarının ve ikinci yarının sonlarında yediği gollerle maçı 3-1 kaybetti19. Bu sonuca rağmen Türk milli takımı antrenörü Billy Hunter Altay’dan Hamid, Burhan ve Altınordu’dan Ziya beyleri milli takım kadrosuna dahil ederek İzmirli futbolcuların başarısını tasdiklemiş oldu.20

Muhacirler Yararına Turnuva: Altay/Karşıyaka Muhteliti - Altmordu/İdman Yurdu Muhteliti

Muhtelit takımların bir başka karşılaşması Altay ve Karşıyaka Gençlerbirliği muhtelitine karşı İdman Yurdu ve Altınordu karmasının 1924 yılının ilk günlerinde karşı karşıya geldikleri ve İzmir'deki muhacirler yararına düzenlenen müsabakadır.

Bilindiği üzere İzmir şehrinin demografik yapısı hem Büyük Savaş, hem de Milli Mücadele sonrası büyük değişimler yaşadı. Sulhun ilanı sonrası İzmir çevre illerden ve Yunanistan’la mübadele sonrası gelen muhacirlerden oluşan yeni bir nüfusa ev sahipliği yapmaya başladı. Muhacirlerin yeni yurtlarına yerleşmeleri kolay olmamakla birlikte savaş sonrası şartları altında oldukça ciddi sıkıntılar yaşadıkları bilinmektedir. Bu bağlamda İzmir’deki spor kulüpleri bugünkü ifadeyle sosyal sorumluluk projesi diyebileceğimiz bir şekilde muhacirler yararına bir spor bayramı düzenlediler.21

Etkinlikler kapsamında yapılan bayrak yarışını Altınordu takımı birincilikle tamamlarken, bisiklet yarışında da Altaylı Muzaffer Bey galip geldi. Hilal Terbiye-i Bedeniye Kulübü ile önceki adı Yeşil Yuva Kulübü olan yeni adıyla Karşıyaka İdman Ocağı arasında oynanan müsabakada İdman Ocaklılar 2-0 galip geldiler ve ortaya konan kupayı kazandılar. Şenliğin bir başka etkinliğinde Altınordulu gençlerle Bahriyeliler halat yarışında karşı karşıya geldiler ve bu mücadeleden Bahriyeliler galip çıktı. Daha sonra İzmir Erkek Lisesi trampetçileri önde, arkalarında Altay, Altınordu, İdman Yurdu, İdman Ocağı, Hilal, Karşıyaka Gençlerbirliği sporcuları ve onları da takiben İzmir Lisesi izcileri resmigeçit düzenleyerek seyircileri selamladılar.

Spor bayramının merakla beklenen müsabakası muhtelit takımlar arasındaydı. Hakem Said Bey’in idare ettiği müsabakanın ilk yarısı golsüz sona erdi. İkinci yarının başlarında Altay muhteliti baskısını arttırarak Said Bey’in golüyle 1-0 öne geçti. Altınordulu Hüseyin Bey’in golü maça dengeyi getirse de bu golden birkaç dakika sonra Ziya Bey’in attığı gol ile Şifa Eczanesi'nin ortaya koyduğu kupayı kazanan 2-1'lik skorla İdman Yurdu-Altınordu karması oldu. Bu maçın bir diğer önemi de Altay’ın bir yıldan uzun süren namağlup unvanının sona ermiş olmasıdır. Takımlar maça aşağıdaki 11'lerle çıkmıştır:

İdman Yurdu-Altınordu: Edip (AO), Alaaddin (AO), Neşet (İY), Hüsameddin (AO), Feyzi (AO), Suphi (İY), Ziya (İY), Hüseyin (AO), Mazlum (İY), Zeki (İY), Şevki (İY).

Altay-Karşıyaka Gençlerbirliği: Kenan (KSK), Burhan (A), Hasan (A), Vahi (KSK), Hamid (A), Danyal(A), Müfid (KSK), Necati (KSK), Said (KSK), Kenan (A), Refet (KSK).22

Fenerbahçeliler İzmir’de

1925 yılında İstanbul’un en güçlü takımı olarak kabul edilen Fenerbahçe takımı Karşıyakalı gençlerin girişimleriyle Mart ayında İzmir’e davet edildiler. Dört maç yapmak üzere İzmir’e gelecek olan Sarı-Lacivertli takım Karşıyaka, Altınordu, Altay ve nihayetinde de İzmir muhteliti ile karşılaşacaktı. Organizasyon öncesi yukarıda da ifade edilen Altay Kulübü ile Karşıyaka Kulübü arasında hasılat nedeniyle tartışma yaşanması tatsızlık yarattı.23 Ancak hadisenin tatlıya bağlanması ile müsabakalar sorunsuz bir şekilde icra edildi.24

İzmir şampiyonu Altay ile 25 Mart’ta, Muhtelit-Fenerbahçe maçının ise 27 Mart’ta öğleden sonra Punta Stadyumu’nda yapılması kararlaştırıldı. Maçların giriş ücreti olarak birinci sınıfta 1 Lira, tribünlerde 50 kuruş ve ale’l-ıtlak duhuliye (Genele açık giriş ücreti) 25 kuruş olarak açıklandı.25 18 Mart akşamı İzmir’e ulaşan Fenerbahçelileri istasyonda coşkulu bir kalabalık karşıladı. İzmirli sporcuların yanı sıra Soma ve Manisalı sporcular da istasyonda hazır bulundular.26 Fenerbahçelilere hitaben bir konuşma yapan İzmir Belediyesi ve Türk Ocağı Reisi Aziz Bey, bu ziyaretten duydukları memnuniyeti Fenerbahçelileri öven sözlerle dile getirdi. Bu nutka cevap veren Fenerbahçeli Fuad Bey yedi ay evvel Fenerbahçeli küçüklerin İzmir’e yapmış oldukları seyahatin bugünkü ziyaretin temellerini attığını, seyahate katılanların İzmir’de görmüş oldukları samimi misafirperverlikten ziyadesiyle memnun kaldıklarını söyledi. Misafirler ve onları karşılayan kafile yemek yiyip sohbet ettikten sonra dinlenmeye çekildiler.27

21 Mart günü oynanan Karşıyaka-Fenerbahçe maçı 0-0 sonuçlandı.28 Ertesi gün Altınordu ile karşılaşan sarı-lacivertliler farklı bir skorla 8-0 sahadan galip ayrıldılar.29 Bir sonraki müsabaka Altay’la planlandığı gibi 25 Mart günü yapıldı. Maçın hemen başında Fenerbahçe’nin 1-0 öne geçmesi birkaç gün önce Altınordu’nun yaşadığı hezimeti anımsatsa da Altay Hamid’in uzak mesafeden attığı golle beraberliği sağladı ve ilk yarı bu sonuçla tamamlandı. İkinci yarıda Fenerbahçeli Suphi Bedri’nin ortaladığı topa isabetli bir vuruş yaparak takımını 2-1 öne geçirdi ve maç Altaylıların kalan dakikalardaki baskısına rağmen Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erdi. Bu maçta hakemin ofsayt kararlarını yanlış vermesine kızan Fenerbahçeliler ikinci yarıda hakemin değişmesini istediler. Kısa süren bir münakaşadan sonra Fenerbahçe Kaptanı Zeki Bey hakem olarak maçı tarafsız bir şekilde idare etti.30

Fenerbahçe’nin İzmir’de oynadığı maçlarda elde ettiği sonuçlar İzmir sporculuğunun gücünü sınaması bakımından önemli bir parametre olmuştur. Spor çevrelerinde yapılan yorumlar genellikle alınan bu mağlubiyetlerden gerekli derslerin çıkarılması kudret, maharet ve marifet yönünden İzmirli sporcuların kendilerini geliştirmeleri gerektiği şeklinde yapılmıştır. 31

Fenerbahçe turnedeki son maçında İzmir Muhteliti ile karşılaştı ve müsabaka İzmirliler adına adeta bir hüsranla bitti. Maçı 7-0 kazanan Fenerbahçe İstanbul’a namağlup dönmeyi başardı ve İzmir sporculuğuyla arasında ciddi bir fark olduğunu ispatladı. İlk yarısı 4-0 biten maçın ikinci yarısında da 3 gol bulan Fenerbahçe’nin bu galibiyetinde İstanbul ekibinin iyi oynamasının yanı sıra muhtelitin bir kez dahi bir arada antrenman yapmadığı, hazırlıksız ve düzensiz olduğu eleştirileri yapılmıştır. En iyi oyunculardan kurulu bir takım oluşturulmasına rağmen bunlar arasında dayanışma, iş birliği ve takım oyununu oynamalarını sağlayacak birliktelikten uzak oldukları görülmüştür. Takımlar maça aşağıdaki kadrolarla çıktılar:

İzmir Muhteliti: Kenan (KSK), Burhan (A), Sezai (KSK), Vahi (KSK), Hamid (A), Feyzi (AO), Nebil (A), Necati (A), Saim (KSK), Ali (KSK), Zeki (AO).

Fenerbahçe: Şekib, Kadri, Cafer, Fahri, İsmet, Ulvi, Bedri, Saadettin, Alaattin, Zeki, Sabih.32

Galatasaray’ın İzmir Seyahati

1925 yılı yaz ayları İzmir futbol dünyası bakımından oldukça renkli geçti. İstanbul’un köklü kulüplerinden biri olan Galatasaray Kulübü İzmir’e geliyordu. İzmir’de iki maç yapacak olan Galatasaray takımı ilk maçta Altay’ı 4-1 ile yenmeyi başardı.33

11 Temmuz 1925 günü yapılan müsabakada Altay-Altınordu muhteliti ilk karşılaşmanın rövanşını alarak Galatasaray’ı 2-1 mağlup etti. Bu galibiyet İzmir spor tarihinin altın harflerle yazılacak büyük başarılarından biri olarak duyurulmuştu. Tarihi maça takımlar aşağıdaki on birlerle çıktılar.

Galatasaray: Ulvi, Mehmed, Mithad, Vedad, Nihad, Kemal, Kerim, Osman, Kemal, Müslih, Mehmed.

Altay-Altınordu Muhteliti: Fehmi, Zeki, Burhan, Danyal, Hamid, Şevki, Necati, Vahab, Muzaffer, Hüseyin, Ziya. 34

Galatasaray Kaptanı Nihad Bey, basına verdiği röportajda İzmir seyahatleri hakkında detaylı bilgiler vermiştir. İzmir futbol hayatının her geçen gün gelişim gösterdiğinin belirtildiği haberin devamında Nihad Bey Galatasaray kafilesinin fevkalade iyi karşılandığını, Altaylı ve Altınordulu gençlerin Manisa'ya gelerek orada ilk karşılamayı yaptıklarını, daha sonra Basmane İstasyonunda başta Mustafa Necati beyler olmak üzere birçok mebusların, belediye başkanının ve hükümet erkânının kendilerini karşıladıklarını belirtir.

İlk yarıda yaşanan ilginç bir hadiseyi aktaran Nihad Bey, hakemin çift vuruştan direkt kaleye giren topu önce gol vermeye meylettiğini ancak sonrasında Galatasaray antrenörü Hunter'in nizamnameyi göstererek itiraz etmesi üzerine kararından döndüğünü anlatır. Hakemin ertesi gün Galatasaray Kulübüne telgraf çekerek teşekkürünü belirttiğini de ekler.

Maçın ikinci yarısında tek kale oynadıklarını belirten Nihad Bey, buna karşın İzmirlilerin en iyi oyunlarını ortaya koyduklarını ifade etti. Karşıyaka, Altay ve Bayraklı kulüplerine teşekkürlerini sunan Nihad Bey Karşıyaka ve Altay arasındaki rekabetin Galatasaray

Fenerbahçe rekabetinden daha şiddetli olduğunun altını çizer. İzmirli taraftarların birtakım taşkınlıklarda bulunduklarını belirten Galatasaraylı oyuncular, soyunma odalarının camlarının kırıldığını bunlar ne kadar menfi hadiseler olsa da bilinmesi gerektiğini vurguladılar. En son oynanan Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasında yaşanan hadiselerle kıyaslayan futbolcular olayların mesulünün yine kendileri olduğunu, ülkenin iki büyük takım taraftarlarının diğer taraftarlara da kötü örnek olduklarını ifade ettiler.35

Maçtan sonra Galatasaray kafilesinin başkanı Yusuf Ziya Bey, İzmir seyahati dönüşünde Valilik, Belediye, basın ve spor kulüplerinin ilgisine ve İzmir halkına teşekkür eden bir telgraf çekmeyi ihmal etmeyerek iki şehir arasındaki rekabetin centilmenlik çerçevesinde sürmesi gerektiğini gösterdi. 36

Bulgarlar İzmir’de: Levski Takımı’nın İzmir Seyahati

20’li yıllar Orta Avrupa futbolunun yükselişte olduğu ve kıta Avrupa’sını etkisi altına aldığı yıllardı. Bu dönemde Macar ve Çekoslovak takımları profesyonelliğe çağdaşlarından daha hızlı bir şekilde giriş yaparak bundan maddi kazanç sağlamayı başarmışlardı. Savaş sonrası dönemin ekonomik sıkıntıları içerisinde yapılan bu atılım Macar ve Çekoslovak futbolunun ihraç malı haline gelmesini sağladı. Bu ülkelerdeki kulüpler sezon açılışı, ateşkes yıldönümü, şenlikler, yılbaşı ve paskalya günleri gibi özel günlerde turnelere çıkarak ciddi kazançlar sağlamayı başardılar.37 Macar ve Çekoslovakların haricinde Bulgar, Romen, Yunan ve Mısır futbol takımları da bu kervana katılarak uluslararası futbol ağlarının örülmesine katkıda bulundular. Benzer şekilde Galatasaray ve Fenerbahçelilerin de bu tür seyahatler çerçevesinde Avrupa, Rusya ve Ukrayna turlarına çıktıkları görülmektedir. Bu kapsamda Türkiye’ye de gelen takımlar İstanbul ve İzmir kulüpleriyle defalarca karşılaştılar.

1925 yılı sonbaharında Bulgar şampiyonu Levski takımının Altay ve Karşıyaka kulüplerinin davetlisi olarak şehre geleceği haberi büyük ilgi gördü. Spor çevreleri İzmir kulüplerinin böyle bir organizasyonda bulunmalarını futbol görgü ve becerilerinin gelişmesi için önemli bir araç olarak görmekteydi. Sada-yı Hak’tan Cemal Ahmet günümüz futbolunun fenni bir surette ilerleme kaydettiğinin altını çizerek bunu şu sözlerle ifade etmiştir: “Bugün mağlup edip memleketlerine gönderdiğimiz ecnebi futbolcuları vaktiyle Taksim Stadyumunda ve herkesin inzar-ı takdiri önünde bizimkilerin ayağına top bile vermemişti. Herkes görüyordu ki, yalnız birbiri üzerine atlamakla, çarpışmakla, otuz adımdan demir gibi şut çekmekle bu iş bitmiyor. Bunların hepsiyle beraber bir şey daha isteniyor. Fen... Sürat ve fen! Esasen futboldalar bütün maharet şu iki kelime ile tavsif edilemez mi?”38

Levski takımının İzmir seyahatini Karşıyaka kulübü organize etmiş, müsabakaların 9 Eylül’e denk getirilmesi için Said Bey’in yoğun çalışmaları olmuştur. Said Bey’in yanı sıra Karşıyaka Reis-i sanisi Zühdü Bey ve Heyet-i İdare azasından Cemal Ahmet (Umar), Altay’dan takım kaptanı ve reisi Hamid ve Refet Ahmet Beyler misafirlerin ağırlanmasında yoğun çaba sarf ettiler.39 Spor Âlemi dergisi adına maçları takip eden Fuat Hüsnü organizasyonda birtakım eksikliler olduğunu, İzmirlilerin eski misafirperverliklerinden eser olmadığını bilhassa vurgulamıştır.40

Üç maç yapmak üzere İzmir’e gelen Bulgarlar ilk maçta Karşıyaka’yı 2-1 yenerken4l, ikinci maçta Altay ile 0-0 berabere kaldı.42 Bulgar takımı üçüncü ve son maçında Altay ve Karşıyakalı futbolculardan oluşan İzmir karmasıyla karşılaştılar. İlk iki müsabakada istenilen sonuçları elde edemeyen İzmirli sporcular üçüncü maça ümitli çıktılar. Binlerce İzmirlinin tribünlerde yerini aldığı müsabakaya İzmir karması şu isimlerle çıktı: Fehmi, Burhan, İsmail, Vahi, Saim, Danyal, Hamid, Nevzat, Halil, Vahab, Nadir.43

İzmir muhteliti büyük ümitlerle çıktığı ilk maçta 4-1 yenilmekten kurtulamadı. Misafirlerle yapılan son rövanş müsabakasını ise 1-0’lık skorla kazanmış oldular.44 Bu maçın rövanşını Bulgaristan’da oynamak isteyen Levskililer Altay-Karşıya muhtelitini Bulgaristan’a davet etmişlerdir. Spor Âlemi İzmirlilerin daveti kabul etmeleri halinde İstanbul, Filibe ve Romanya’da birkaç maç yaptıktan sonra Köstence yoluyla Bulgaristan’a gidebileceklerini belirtmekten de geri durmamıştır.45

Romenler İzmir’de: Temeşvar Takımı’nın İzmir Seyahati

Futbol takımlarının bilgi, görgü ve deneyimlerini arttırması için yerli rakiplerini sıkı bir şekilde takip etmelerinin yanı sıra dünya futbolunda yaşanan gelişmelerden uzak kalınmaması gereği İzmirli sporseverlerin de malumuydu. Levski tecrübesi sonrası bunu daha iyi idrak eden İzmirli sporcuların bir sonraki misafiri Romanya şampiyonu Temeşvar takım oldu. 28 Nisan 1926 günü İzmir’e ayak basan Romen sporcular Bandırma’dan İzmir’e kadar olan güzergâhlarında yoğun sevgi ve tezahüratlarla karşılaşmıştı. Romenler İzmir’de Belediye Reisi Aziz, Fırka Müfettişi Sadettin, Ocak Katib-i Mesulü Çiftçi Necati ve Altay Reisi Nuri Beylerle birçok sporcular ve spor meraklıları tarafından karşılandılar. Belediye’nin organizasyonunda misafirler için verilen yemeğe Vali Kazım Paşa, Belediye Başkanı, Maarif Müdürü Nail ve Belediye azasından Tahir Kenan Beyler de teşrif etmişlerdi. Bu yoğun ilgi ve alakaya şaşıran Temeşvar antrenörü basına verdiği demeçte “On beş seneden beri futbol ardından diyar diyar dolaştım. Güzel memleketinizdeki samimi istikbale hiçbir yerde tesadüf etmedim. Bundan çok mütehassısız” diyerek mutluluğunu dile getirdi.46

On bin seyircinin önünde Temeşvar karşısına çıkan İzmir karması şu isimlerden oluşuyordu: Fehmi, Alaaddin, Zeki, Vahi, Hamid, Feyzi, Şevki, Hüseyin, Halil, Nevzad, Vahab. Maçın başında her iki takım da birbirini tarttıktan sonra Temeşvar takımı oyuna ağırlığını koymaya başladı. Temeşvar’ın hücumlarını başarıyla savuşturan İzmir muhteliti 35.dakikada Hüseyin’in ayağından bulduğu golle 1-0 öne geçti. Bu golden beş dakika sonra penaltı kazanan Temeşvar takımı İzmir’in en iyi kalecisi olan Altaylı Fehmi’yi geçemedi ve devreye bu sonuçla girildi. İkinci yarının hemen başında beraberliği yakalayan Romenler ataklarını sıklaştırdılar. Buna karşılık vermeyi bilen İzmirliler maçta dengeyi sağladılar ve Nevzad’ın düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı Hüseyin gole dönüştürerek takımını tekrar öne geçirdi. Penaltı pozisyonunun kahramanı Nevzad Bey penaltıyı kendi atmak istemesine rağmen takım kaptanı Hamid Bey’in uyarısı sonucu vuruşu Hüseyin yapmıştı. Maçın devamında Nevzad ile Vahab arasında yaşanan anlaşmazlıklar İzmir takımının galip gelmesine mâni oldu ve misafir takım son dakika golüyle sahadan beraberlikle ayrıldı.47

İzmir muhtelitinin aldığı bu sonuç İstanbul’da büyük yankı uyandırdı. Çünkü çok kısa bir süre önce aynı takımla karşılaşan İstanbul muhteliti Romenlere 5-3 yenilmekten kurtulamamıştı.

İstanbul spor çevrelerinde şanssızlık olarak nitelendirilen bu mağlubiyeti alaycı bir dille eleştiren Gol Mecmuası “Zavallı İzmir... İzmir’in galiba İstanbul’da spor cihetinden hiç kredisi yok” sözleriyle Beykoz-Süleymaniye muhtelitine karşı İzmirlilerin oynadıkları iyi futbola rağmen hakemin yaptığı bariz hatalara göndermede bulunuyordu.48

Mısırlı El İttihad Futbol Takımının İzmir Ziyareti

Mısır’ın o dönem en güçlü futbol takımlarından biri olan El İttihad takımı 1926 yılında İzmir’e bir ziyarette bulundu.

3 Eylül 1926 Cuma günü bu müsabaka için seçilecek oyuncuları tespit için Altay-Karşıyaka karması ile Altınordu arasında bir hazırlık maçı düzenlendi. Malik(Ksk), Burhan(A), Necati(Ksk), Ali(Ksk), Hamid(A), Vehbi(A), Ercüment(Ksk), Nevzat(Ksk), Vahap(A), Hasan(A) on biriyle maça çıkan muhtelit takım sahadan 4-1 gibi farklı bir skorla ayrıldı49. Ancak maç içerisinde yaşanan tatsızlıklar muhtelit takımın başarısıyla ilgili soru işaretlerini beraberinde getirmişti. Vahab ile Nevzad arasında yine pas vermeme yüzünden çıkan tartışma sonrası Nevzad sahayı terk etmiş ve muhtelit maçı bir kişi eksik sürdürmüştü. Eksik muhtelit takım Vahab’ın golüyle 4-1 öne geçtikten sonra Altınordulu Saim Bey sahaya girip hakemin düdüğünü alarak takımı sahadan çekti ve maç yarıda kaldı. Yaşanan bu hadise İzmir futbolunun ne kadar profesyonel olduğunu göstermesi bakımından da manidardır. 50

İzmir’de sıcak ve samimi bir karşılama gören Mısırlı sporcular şerefine Karşıyaka Kulübü bir ziyafet düzenledi. Bunun yanı sıra Cumhuriyet Halk Fırkası Tilkilik mahfili ve Mısır Konsolosluğu da El-İttihadlı sporcular için birer ziyafet organize etmişti.

Yukarıda sözü edilen birtakım anlaşmazlıklar İzmir muhtelitinin maça olan konsantrasyonu açısından pek olumlu sonuçlar vermedi. İlk maça Süleyman (A), Burhan (A), Alaaddin (A), Ruhi (K), Hamid (A), Danyal (A), Ali (K), Nevzat (K), Halil (K), Vahab (A), Hasan (A) kadrosuyla çıkan İzmir muhteliti sahadan 3-0 yenik ayrıldı.51 Uzun bir maç değerlendirme yazısı kaleme alan Şahab Bey, elde edilen sonucun pek de şerefsiz olmadığını ancak kaleci Süleyman’ın üstün başarısı olmasa farkın daha da çok olabileceğini belirtmiştir.52

El İttihad takımıyla yapılacak ikinci maçtan evvel Altaylılar Karantina’daki Ocak mahfelinde Mısırlılara unutulmaz bir eğlence ve ziyafet sundular. Salepçizade Mehmet, Adnan, Muzaffer ve Celal Beyler alafranga, Hafız Emir Bey ile Zeynel Abidin Bey’in mahdumeleri de alaturka musiki parçaları çalarak geceye renk kattılar. Gece yarısına kadar süren eğlencede Eşref, Rıza ve Burhan Beyler zeybek dansı oynarken, Azmi bey de Laz havalarını oynayarak misafirlere unutulmaz anlar yaşattılar.53

Bu maçın rövanşı niteliğinde olan ikinci maç 26 Eylül günü gerçekleşti. Hafta içi olmasına ve hava şartlarının olumsuz olmasına rağmen üç binden fazla seyircinin izlediği müsabakaya Mısır Konsolosu Sırrı Bey de iştirak etti. İzmir muhtelitinin kadrosu şu isimlerden oluşuyordu: Malik, Zeki, Burhan, Halil, Saim, Ruhi, Hasan, Vahab, Muzaffer, Nevzad ve Hüseyin.

Bir önceki maça nazaran daha iyi bir oyun ortaya koyan İzmirliler, basının ifadesine göre hakeminin kötü kararları nedeniyle maçı 3-1 kaybetmekten kurtulamadılar.54 Bu dönemde alınan bu tür mağlubiyetler Rum, Ermeni ve Levanten takımlarına karşı alınan yenilgiler kadar tepki görmüyordu. Türkiye dışındaki takımlarla oynanan maçlara ders ve ya eğitim faaliyeti gözüyle bakıldığı söylenebilir. Bunu dönemin basınına yansıyan ifadelerden anlamak mümkündür. Ancak yabancı ve daha güçlü takımlarla yapılacak maçlar sayesinde kendilerinin gerçek güçlerini ve potansiyellerini anlayacaklarına ilişkin yaygın bir kanaat İzmir spor camiasında bulunmaktaydı.

Vefa-Altınordu Muhteliti İzmir’de

1926 yılının Temmuz ayında İzmir idmancılarının İstanbul’dan yeni misafirleri vardı. İstanbul’un köklü futbol kulüplerinden Vefa ve İstanbul Altınordu takımları turne programları gereği İzmir’de Altay, Karşıyaka ve Altınordu kulüplerinin misafiri oldular. Vefa ve Altınordu’dan oluşan İstanbul muhteliti Altay’a 2-1 yenilirken, Altınordu’yu 4-3 mağlup etti ve son müsabakada Karşıyaka ile 4-4 berabere kaldı.55

Altaylı sporcular İstanbul’dan gelen misafirleri şerefine bir ziyafet düzenlemeyi ihmal etmediler. Bu yemekte Altay namına Çiftçi Necati Bey İzmir gençliğinin ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve Altay’ın daimî bir hatırası olmak üzere ufak bir bayrağını misafirlere hediye etti. Vefa-Altınordu muhteliti adına bir konuşma yapan Saim Bey gördükleri samimiyet ve misafirperverlik için teşekkürle karşılık vermişti. Sporcular hep bir ağızdan “Yaşa! Yaşa! Yaşa!” tezahüratları yaparak karma takımların oynayacağı maçtan evvel eğlenceli bir gece gece geçirdiler. 56

Muhtelit takımların karşılaşmasından evvel Anadolu Gazetesi’ndeki köşesinde maçla ilgili bir değerlendirme yazısı kaleme alan Altay’ın Kaptanı Hamid Bey, İstanbul’un birinci sınıf bir takımı olarak nitelendirdiği muhtelitle İzmirli gençlerin tanışıp kaynaşmasını bir fırsat olarak gördüğünü belirtmiştir. Kulüplerin muhtelite karşı oynadığı maçlarda başarılı bir performans gösterdiklerini vurgulayan Hamid Bey, bilhassa muhtelit takımdan Şekip, Demir ve Hayri Ragıp Bey’in oyunlarının İzmirli sporseverlerce takdirle karşılandığının ve sonraki maç olan muhtelitler karşılaşmasını İzmir muhtelitinin kazanmaması için bir neden olmadığının altını çizmişti. 57

On günden beri İzmir’de misafir olarak bulunan Vefa ve Altınordulu gençler bu süre zarfında Altay, Karşıyaka, Altınordu ve Garibaldi ile yaptıkları 4 maçta yalnızca Altay’a yenilmiş, 2 galibiyet ve bir beraberlik almıştı.58 İlk maçta Altay’ın galip gelmesi üzerine muhtelit takımın çok kuvvetli olmaması için İzmir şampiyonu Karşıyaka’dan oyuncu dâhil edilmemişti. Ancak sonraki sonuçlar bu maçın kolay olmayacağını sporculara gösterdi. Son maçta alınacak bir galibiyetle İzmir’in gerçek gücünü göstermek istediği maça olan ilgiden anlaşılabiliyordu. Tribünlerdeki binlerce seyirci arasında Başvekil İsmet Paşa, Büyük Millet Meclisi Reisi Kazım (Özalp) Paşa, Fahreddin (Altay) Paşa ve İzmir Valisi Kazım (Dirik) Paşa da yer almıştı. İzmir muhteliti Altay’dan Hamid, Fehmi, Alaaddin ve Danyal gibi önemli isimlerden yoksun bir şekilde aşağıdaki kadroyla maça çıktı:

Altay-A.O: Mustafa Remzi, Zeki, İsmail, Şevki, Saim, Feyzi, Vefik, Hasan, Burhan, Vahab, Burhan

Vefa-A.O: Hüsamettin, Hayri, Turgut, Şekip, Mustafa, Ekrem, Kemal, Ali, Sami, Muzaffer, Vasıf

Altaylı Hamid Bey’in idaresinde İzmir muhteliti ile İstanbul muhtelitini karşı karşıya getiren müsabaka bir gol düellosuna sahne oldu ve kıran kırana geçen maçı ev sahibi takım 5-4 kazanmasını bildi. 59

İzmir Muhteliti İstanbul’da

İzmir ile İstanbul arasındaki spor rekabetinin geçmişinin XIX. yüzyıl sonlarına kadar dayandığını ifade etmiştik. Bu iki şehirdeki gayrimüslim sporcular arasında yapılan müsabakaların büyük bir kısmı İzmirlilerin galibiyeti ile sonuçlanmıştı. Bu çalışmada değerlendirmeye aldığımız muhtelit takım müsabakaları ise Türk sporcular arasında yapılan maçlardır. İstanbul’daki Türk kulüplerinin İzmir’dekilere nazaran daha erken kurulması, İstanbul’un başkent olmasının getirdiği avantajlar, yabancı oyuncu ve takımlarla daha sık temaslar kurulması, iki şehir arasındaki sosyo-ekonomik farklılıklar spor sahasındaki rekabette İstanbul takımlarının bir adım öne çıkmasını sağlamıştır denilebilir. İki şehir takımları arasında oynanan ve bu çalışma içinde bir kısmı aktarılan maçlara atfedilen önem rekabetin geldiği noktayı göstermesi bakımından önemli bir veri sunar.

Cumhuriyet Gazetesi İstanbul ve İzmir muhtelitlerinin karşılaşmasını organize etmek için ortaya bir kupa koyma fikrini attı. Maçın 5 Kasım 1926 günü İstanbul’da oynanması planlanmıştı. Bu fikir İzmir ve İstanbul basınında geniş yankı uyandırdı ve konu ile ilgili neşriyat gün be gün arttı.

Her iki şehrin spor çevrelerini heyecanlandıran bu gelişme üzerine İzmir mıntıkası derhal hazırlıklara başlama kararı aldı.

Bu maçı diğerlerinden farklı kılan ise basın üzerinden İstanbul ve İzmir spor çevrelerinin Milli Takım seçimi ile ilgili tartışmalarıydı. İstanbul basını İstanbul muhtelitinin Romenlere 5-3 yenilmesi üzerine İzmirli sporcuların yeterli tecrübeye sahip olmamalarına rağmen Türkiye’yi temsil etmek için milli takımın kendilerinden seçilmesi gerektiğini iddia ettiklerini belirtmişti. Ancak olay bir yanlış anlaşılmadan ibaretti. Futbol Federasyonu İzmir mıntıkasına Romanya ile oynanacak maç için milli takım oluşturup oluşturamayacağını sormuştu. Konu üzerinde yapılan istişarelerden sonra İzmir Muhteliti İstanbul’dan Zeki, Kadri ve Mehmed Beylerle takviye edilirse bu görevi kabul edebileceklerini duyurdular. Konunun İzmir-İstanbul rekabetine getirilmesi böyle bir maçın organizesinin temelini oluşturdu ve kazanan tarafın milli takımı oluşturmaya hak kazanacağı fikri yayıldı. 60

Muhtelit takımın tertibi için seçme maçları organize eden İzmir mıntıkası çıkardığı iki kadronun bu maçlara hazırlanmasını temine çalıştı.61 Ancak elde edilen sonuçlar beklendiği gibi çıkmayınca bu müsabakanın ertelenmesi gerektiği görüşleri basında yer aldı.62 ( Bu maçta as takım yedek takıma 5-3 mağlup oldu). Hazırlıklar kapsamında yapılan ikinci maç da  as takım bu kez 9-1’lik skorla galip geldi. Anadolu, 31 Teşrinievvel 1926. Bir başka hazırlık maçı İzmir’deki İtalyan takımı Garibaldi ile oynandı. Maçı Muhtelit 3-2 kazanmasına rağmen takımın yetersizliğiyle ilgili yoğun eleştiriler yapılmıştır. Bkz. Ahmed Said, “Muhtelit Takımın Muvaffakiyetsizliği”, Gol Mecmuası, 10 Mart 1926 S.19, s.10; “İzmir Muhteliti Ne Vaziyette?”, Anadolu, 26 Teşrinisani 1926. Altay’ın tecrübeli kaptanı HamidBey takımın bu haliyle İstanbul’da başarılı olmasını mümkün görmediğini önceden ifade etmişti.). İzmirlilere göre Romanya Şampiyonu Temeşvar’a karşı alınan başarılı sonuçlar İstanbul ekiplerinin çekinmesine neden olmuş bu sebeple Şubat ayında Mısır’a giden Galatasaray ve Fenerbahçe takımları İzmir’in maç yapma talebini geri çevirmişlerdi. 63

Yapılan çalışmalar neticesinde 17 Kasım Çarşamba günü Bandırma Ekspresi ile yola çıkmak üzere İzmir’i temsil etmesi kararlaştırılan kadro şu isimlerden oluştu: Malik, Burhan, Zeki, Necati, Saim, Danyal, Feyzi, Vehbi, Hasan, Vahab, Halil, Nevzat, Hüseyin, Muzaffer, İsmail Hakkı ve Şemsi Beyler.64 Ancak muhtelit kadronun ilan edildiği gün Cumhuriyet Gazetesi’nden gelen haber İzmir spor camiasına bomba gibi düştü. Gazete muhtelit müsabakasının hava şartlarına bağlı olarak gereken ilgiyi ve hasılatı toplayamayacağı gerekçesiyle bahar ya da yaz aylarına ertelendiğini duyurdu.65

Ancak daha sonra yapılan görüşmeler ve İzmir mıntıkasının ısrarları sonucu maçın oynanmasına karar verildi ve İzmir kafilesi Altay Spor Kulübü Reisi Nuri ve Futbol Heyet-i Müttehidesi azasından Talat Bey başkanlığında 17 Kasım günü İstanbul’a doğru yola koyuldu.66 Anadolu Gazetesi’nde konu ile ilgili İzmir spor yöneticilerini ve bu maçı düzenleyenleri eleştiren bir yazı kaleme alan Hamid Bey, İzmir-İstanbul müsabakasının alelade bir maç olmadığını ve aceleye getirilmemesi gerektiğini, buna rağmen ısrarla bu maçı oynamak istenmesini “hoyrat çocukların misafirlik oyunlarına” benzetmiştir. Amatör sporcuların bu tür seyahatler için hevesli olmasını kendi de bir sporcu olarak anlayışla karşılayan Hamid Bey, buna karşılık yöneticilerin işlerini layıkıyla yapmadıkları eleştirisini getirmiştir. 67 18 Kasım’da İstanbul’a ulaşan İzmirlileri İstanbul Futbol Heyet-i Müttehidesi Reisi Muvaffak Bey, Futbol Heyet-i Reisi Orhan, Kemal ve Muharrem Beyler ile İstanbullu sporcular yoğun bir sevgi gösterisi ve tezahüratlarla karşılayarak otellerine kadar uğurladılar.68

Altaylı Hamid Bey’in yapmış olduğu uyarılar ve tenkitlerde ne kadar haklı olduğu oynanan ilk maç sonunda ortaya çıktı ve 20 Kasım’da oynanan ilk maçı İstanbul Muhteliti 4-1 kazandı.69 4 binden fazla seyircinin geldiği Taksim stadındaki maçta iki takım mıntıkalarının renklerini taşıyan formalarının göğsünde beyaz yıldızla sahaya çıktılar. Kemal Bey’in hakemliğinde başlayan maçta tarafların kadroları şu şekildeydi:

İzmir: Fehmi, Burhan, Zeki, Saim, Danyal, Feyzi, Hüseyin, Nevzad, Muzaffer, Vahab, Hasan.

İstanbul: Ulvi, Burhan, Kadri, Burhan(Beykozlu), Nihad, Kemal Refet, Muslih?, Latif, Zeki, Ali, Sabih.

Genelde İstanbul muhtelitinin hakimiyeti altında geçen maçın ilk devresi 2-0 İstanbullular lehine sonuçlanırken, İzmir muhteliti devrenin sonlarında kazandığı penaltıyı gole çevirememişti. Karşılaşmanın ikinci yarısı da aynı şekilde sürmüş ve maç beklenildiğinin aksine İstanbulluların galibiyetiyle sonuçlandı. Maçtan evvel İzmir muhtelitinin kuvveti 14 hakkında pek fikir sahibi olmayan İstanbul’un neler yapacağı merak konusu olmasına rağmen İstanbul takımı teknik ve baskılı bir oyunla kazanmasını bildi.70

İlk maçtan sonra Darülbedayinin davetine iştirak eden İzmirliler ardından Yıldız Gazinosu’nda kendileri şerefine verilen ziyafete katıldılar. İstanbul muhteliti hazırlıklar kapsamında A ve B olmak üzere iki ayrı muhtelit takım kurmuştu. İlk maçı A kadrosuyla oynayan İstanbul muhteliti ikinci maça da B kadrosu ile çıkmaya karar verdi7l. Öte yandan alınan bu kötü sonuç üzerine İzmir muhteliti kadrosunun takviyesi gündeme geldi ve Altaylı Hamid ile Karşıyakalı Halil Beyler İstanbul’a çağrıldılar.72

İkinci maç ilk maça nazaran daha heyecanlı geçti ve maçı 4-3 İzmir muhteliti kazandı. İlk maça göre daha zayıf bir ekiple sahaya çıkan İstanbul muhteliti Beykoz, Vefa, Süleymaniye ve Anadolu takımı oyuncularından oluşmaktaydı. İzmir muhteliti de ilk maçtaki kadrosundan beş oyuncuyu değiştirmişti. Takımlar aşağıdaki kadrolarla sahaya çıktılar:

İstanbul: İbrahim, Zühdü, Tevfik, Şekib, İbrahim, Mehmed, Hamid, Sedad, Sami, Ali Rıza.

İzmir: Malik, Burhan, Necati, Vahi, Feyzi, Danyal, Şevki, Hüseyin, Nevzad, Vahab, İsmail Hakkı.

İstanbul basını mağlubiyetin sebebini kadroda yer almayan oyunculara bağlarken, İzmir takımının bu maçta daha organize olduğu da ifade edilmiştir. Bu maçta da Vahab ile Nevzad arasındaki sorunun sürdüğü gözlemlenmiş, Nevzad’ın attığı golden sonra dahi Vahab’ın yüksek sesle bunun kalecinin hatasından olduğunu söylemesine şahit olan gazeteciler şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi.73

Bu iki maçın ardından izmir kafilesi dönüş hazırlığındayken üçüncü bir maç yapılması teklif edildi. İstanbulluların iki sene önce İzmir’de oynanan 7-1’lik maça gönderme yaparak intikam maçı olarak adlandırdıkları bu müsabakanın 26 Kasım’da Fenerbahçe’ye karşı yapılacağı duyuruldu. Hamid ve Halil Beylerle takviye edilen İzmir muhtelitinin daha ilk maça nispetle daha güçlü olduğundan maçın beraberlikle biteceği tahminleri yapılmaktaydı. 74

İzmir muhteliti maça kalede Fehmi, geride Zeki ve Burhan, orta alanda Vahi, Hamid, Danyal, ileride Vahab, Halil, Feyzi, Nevzad ve İsmail Hakkı on biriyle çıktı. Galatasaraylı Sedad Bey’in hakemliğinde oynanan müsabakanın ilk on dakikasında 3-0 öne geçen Fenerbahçe’ye karşı geri kalan 80 dakikada dengeyi sağlayan İzmirliler maçın geri kalanında bir gol bulmalarına rağmen sahadan yenilgiyle ayrıldılar. 75

İstanbul’da alınan kötü sonuç İzmir spor camiasında yoğun tartışmaları da beraberinde getirdi. Maçın ortaya atıldığı ilk günden itibaren buna itiraz edenlerin başında gelen Hamid Bey, olumsuz sonuçların müsebbibinin İzmir mıntıka yöneticileri olduğunu belirtti. Seyahatin organizasyonunda da önemli ihmaller olduğunu belirten Hamid Bey, üstü kapalı bir şekilde sporculara ayrılan bütçenin uygun harcanmadığını ve sporcuların orada mağdur edildiğini ifade etmiştir. Mıntıka yönetimine sualler soran Hamid sözlerini şu ifadelerle nihayetlendirmiştir: “Filvaki olan olmuş ve bize, çiğnetilen şerefe acımaktan başka iş kalmamıştır. Fakat bu işlerin nasıl olup bittiğini öğrenmek hakkımızdır. Hangi ihtiraslara nelerin kurban gittiğini bilerek belki biraz müteselli olmak mümkündür. Binaenaleyh mufassal izahat istiyoruz. İcab ediyorsa bu maksad için umumi bir içtima akdedilmelidir. Heyet-i merkez ve futbol heyetinin nazar-ı dikkatine vazediyorum.”76

İstanbul’da alınan bu olumsuz sonuçların İzmir futbolunun geldiği noktayı gösterip göstermediği ya da İstanbul’la mukayese edilip edilemeyeceği konusu dönemin basınında tartışılsa da ortaya konan futbol, yönetim-organizasyon yapısı ve alınan sonuçların İzmir sporculuğu için pek iç açıcı olmadığı kesindir. İzmir’in İstanbul’dan geri kalmasının çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Mehmet Ali Gökaçtı’ya göre bunun nedeni, futbolun İzmir’de milliyetçi bir refleks olarak doğup, büyümesi ve yalnızca bu hedef doğrultusunda seyretmesidir. Savaş dönemi sona erip, gayri Müslimlerin büyük bir kısmının yurttan çıkarılması ve milli bir hükümetin kurulması ile doğuş felsefesine ihtiyaç kalmayarak yeni bir yön tayin edilememesinin İzmir kulüplerinin gelişim göstermesine engel olmuştur.77 Eşref Şefik ise 1930’larda yaptığı değerlendirmede sorunu; İzmir dışındaki kulüpleri tanımamalarına, yurtdışı bağlantılarının olmamasına ve yabancı antrenörlerle çalışmamalarına bağlamaktadır.78 Anadolu gazetesine göre de İzmir’in elim bir işgal dönemi yaşaması ve bu süreçte sporcuların önemli bir kısmının şehri terk etmesi gelişimin önündeki engellerden biri olarak görülmektedir.79 Öte yandan İstanbul’daki Türk kulüplerinin önde gelenlerinin sırasıyla 1903, 1905 ve 1907 yıllarında kuruldukları göz önünde bulundurulduğunda İzmirli çağdaşlarından çok daha önce kulüpleştikleri görülür ki, futbol gelişimleri açısından bunun da etkisi olduğu söylenebilir.

SONUÇ

Futbolun profesyonelleşme ve kurumsallaşma öncesi döneminde şehirlerin muhtelit takım oluşturarak birbirleriyle karşılaşması yaygın bir uygulamaydı. Muhtelit takımlar kurulması süreci iyi yönetildiği takdirde tribünlerde birlik beraberliği sağlamak açısından olumlu katkıları olabilecek bir uygulamadır. Bu tip takım oluşumlarının mahalli liglerde oyuncular arasındaki rekabeti arttırıp ulusal çapta tanınmalarına olanak sağladığı görülmüştür. Örneğin Altaylı Hamid Bey’in 1924 Olimpiyat oyunlarına gidecek Milli Takım’da yer alması onu İstanbul muhitinde tanınan bir oyuncu haline getirdi. Bu tanışıklığa binaen İzmirlilerin İstanbul’da oynayacakları maça sonradan Hamid Bey’in davet edilmesi İstanbul basınında korkuyla karışık geniş yankı uyandırmıştı.

Muhtelit takımların yapmış oldukları maçlar şehrin spor kültürü açısından geldiği noktayı göstermesi bakımından önemli veriler sunmaktadır. Bu bağlamda İzmir muhtelitinin inişli çıkışlı bir performans gösterdiği görülmektedir.

Muhtelit takımların sporculuk yönünden katkılarının yanında ciddi bir ekonomik getiri sağladığı da bir başka gerçektir. Birer bayram havasında geçen futbol müsabakalarına ek olarak zaman zaman diğer spor dallarının da icra edildiği şenlikler düzenlenmiştir. Binlerce seyirciyi stadyumlara toplayan bu tür etkinlikler şehir ekonomisine önemli katkılar sağlamıştır. Öte yandan yabancı takımlarla yapılan maçların ev sahibi şehrin tanıtımı yönünden bulunmaz bir fırsat sunduğu da aşikârdır. Ayrıca maç günü stadyum hasılatından elde edilen gelirler takımların spor malzemesi ihtiyaçlarının karşılanması ve spor sahalarının tanzimi için bir gelir kapısı olmuştur.

Muhtelit takım maçlarının organizasyonu ulusun kaynaşmasını isteyen bir yönetim için aynı zamanda araç olarak da değerlendirilebilir. Spor camiasının birbirini daha yakından tanıyıp kaynaşması ve ulusal gururun simgesi olan Milli Takımların daha sağlıklı bir temelde kurulması için spor yöneticilerine olanak sağlamıştır.

Muhtelit takımların oluşturulmasında yaşanan tartışmalar dönemin spor yönetiminin eksikliklerini ve zaaflarını da bizlere göstermektedir. Çalışmanın başında değinilen sorunlar İzmir mıntıkası futbol yönetiminin sorunlu yönlerini göstermesi bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir.

Muhtelitlerin oluşumunun avantajlı yanları olduğu gibi olumsuz yanları da olabilmektedir. Bu süreç iyi idare edilmediği takdirde yerel ya da başka bir ifadeyle mikro milliyetçiliklerin, bölgeselci yaklaşımların gelişmesine yol açabilme potansiyeline de sahiptir.

Çalışmada değerlendirmeye çalıştığımız 14 müsabaka haricinde muhtelit takımların başka karşılaşmaları da olmuştur. Örnekler alınırken yerel rekabetler, İstanbul-İzmir rekabeti ve yabancı takımlarla oynanan maçlardan bir seçki oluşturulmaya çalışılmış ve dönemin genel havası aktarılmaya çalışılmıştır. Ekte tespit edilen diğer muhtelit müsabakalar ve sonuçlarına ulaşılabilir. Ahmet Talimciler’in ifade ettiği şekilde taraftarlığı bir kimlik oluşturma olgusu olarak kabul edecek olursakso muhtelit takımların müsabakalarında ortaya çıkan taraftar kimliğinin adına “İzmirlilik” denilebilir. Muhtelit takımların oluşturduğu ortak İzmirlilik paydası şehir kimliğinin oluşmasına katkı sağlamıştır. Dönemin basınında İzmir ve İstanbul futbolu hakkında yapılan yorumların takım bazında değil şehir bazında değerlendirilmesi de bu savı doğrular niteliktedir. 81(1926 Eylül’ünde İzmir’e gelen Beşiktaş takımının Altınordu 'yu 3-1, Karşıyaka'yı 2-0 mağlup ettikten sonra Altay'a 4-1 yenilmesi sonrası Anadolu Gazetesi Altay'ın “İzmir 'in şerefini kurtarmış oldu(ğunu) ” yazıyordu ki bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Fehim Kuruloğlu, Altay Spor Kulübü Tarihi, İstanbul 2014, s.120.).

 

Dip notlar :

ı Hasan Mert, Geçmişten Günümüze Sosyal Ekonomik ve Kültürel Yönleriyle Bornova, İzmir 2008, s.225.

  1. Cemal Ahmed, "İzmir Şampiyonu Karşıyaka Kulübü'nün Mazisi", Spor Âlemi, 25.10.1926, S.241, s.4.
  2. Mehmet Ali Gökaçtı, Bizim İçin Oyna, İletişim Yayınları, İstanbul 2008, s.97.
  3. Mehmet Yüce, İdmancı Ruhlar Futbol Tarihimizin Klasik Devreleri 1923-1952, İletişim Yayınları İstanbul 2015, s.53.Yüce yaptığı araştırmada 1897-1913 yılları arasında İzmir muhtelitlerinin İstanbul muhtelitleri ve kulüplerine karşı 19 maç yaptığını ve bunlardan skorları tespit edilebilen 12 maçın 8'ini İzmir muhtelitinin kazandığını belirtmektedir. Bkz. Yüce, a.g.e., s.61-62. Burada ifade edilmesi gereken husus bu dönemdeki muhtelit kadrolar gayrimüslim sporculardan oluşmasıdır ki söz konusu periyotta Türk sporcuların örgütlenme ve oyunu öğrenme noktasında emekleme çağında oldukları söylenebilir.
  4. "Bugünkü Maçlar", Anadolu, 22 Kânunusani 1926.
  5. "İzmir Muhteliti Teşekkül Etti", Anadolu, 21 Nisan 1925.
  6. İzmir İdman Mecmuası, 1 Mayıs 1340, S.1, s.6. Bu dergi yalnızca bir sayı çıkabilmiştir.
  7. "Bugünkü Maçlar", Anadolu, 05 Mart 1926. 9 Ahmed Said, "Muhtelit Takımın Muvaffakiyetsizliği", Gol Mecmuası, 10 Mart 1926, S.19, s.10. Muhtelit takım şu isimlerden oluşmaktaydı: Fehmi, Malik, Burhan, Alaaddin, Hamid, Danyal, Feyzi, Şevki, Nevzad, Halil, Nadir, Vahab, İsmail Hakkı, Zeki Beyler. Anadolu, 04 Mart 1926.

ıo "Cuma Günkü Futbol Müsabakaları", Anadolu, 05 Eylül 1926. ıı "Sporcularımız Anlaşmalıdır", Anadolu, 23 Eylül 1926.

  1. "Misafir Kardeşlerimiz Altay-Karşıyaka Muhteliti İle Karşılaşıyor", Anadolu, 24 Eylül 1926.
  2. "Bugünkü Maç", Anadolu, 15 Teşrinisani 1926. 14 "Fenerbahçe-İzmir", Anadolu, 6 Mart 1925.
  1. "Altaylılar Fenerbahçe İle Karşılaşacak mı?", Sada-yı Hak, 16 Mart 1925.
  2. Aşağıda bulacağınız basına yansıyan ifadeler bu maçlara nasıl bir önem atfedildiğinin küçük bir örneğidir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Altay'ın Karşıyaka Rum Kulübünü yendiği maç Köylü Gazetesinde şu ifadelerle duyuruldu: "Şimdiye kadar sair milletler tarafından spor hususunda daima ihmal edilen Türklüğün gücünü bu kadar parlak muvaffakiyetlerle âleme ispat eden Altay Kulübü ile cidden iftihar edebiliriz." Köylü, 9 Kânunuevvel 1330; yine Altay'ın Amerikan Koleji takımını 2-0 yenmesi sonrası Ahenk Gazetesi haberi okuyucularına şu sözlerle verdi: "Şimdiye kadar Türklüğün şeref ve milliyesini daima yükselten Altaycılar bu defa da sıfıra karşı iki gol ile kati bir galibiyet elde etmiştir." Ahenk, 30 Kânunusani 1330. 17 Spor Âlemi, 08 Nisan 1920, S.12, s.164.
  1. "Son Müsabaka", Sada-yı Hak, 13 Mart 1924.
  2. Türkiye İdman Mecmuası, 3 Nisan 1340, S.41, s.150-151.
  3. "Eskişehir'de İzmir Sporcuları", Sada-yı Hak, 27 Mart 1924.
  4. "Spor Müsabakalarının Neticeleri", Sada-yı Hak, 6 Kânunusani 1924; Spor Âlemi, 13 Kânunusani 1339 (1924), S.121-9 (Nüsha-i Mahsusa), s.39.
  5. Spor Âlemi, Tarihsiz, S.121-10, s.14.
  6. "Fenerbahçe-İzmir", Anadolu, 6 Mart 1925.
  7. Altay İdman Yurdu Katib-i Umumisi Adil Raşid Bey Karşıyaka Gençlerbirliği'nden Zühtü Tevfik Bey'e hitaben gazeteye gönderdiği açık mektupta; Fenerbahçelilerin şehre gelmeleri nedeniyle aralarındaki tartışmayı geçici bir süre rafa kaldırdıklarını, sessizliklerinin başka türlü yorumlanmaması gerektiğini ifade etmiştir. Anadolu, 18 Mart 1925.
  8. "Fenerbahçe", Anadolu, 18 Mart 1925.
  9. "Fenerbahçeliler Dün Akşam Geldiler", Anadolu, 19 Mart 1925.
  10. "Fenerbahçe İzmir'e Gelirken ve İzmir'de", Anadolu, 20 Mart 1925.
  11. "Fenerbahçe-Karşıyaka Maçı", Anadolu, 22 Mart 1925.
  12. "Fenerbahçe-Altınordu Maçı", Anadolu, 23 Mart 1925.
  13. "Fenerbahçe-Altay Müsabakası", Anadolu, 26 Mart 1925.
  14. Haydar Rüşdü, "Spor ve Gençlik", Anadolu, 29 Mart 1925.
  15. "Fenerbahçeliler Şerefine", Anadolu, 29 Mart 1925.
  16. "Galatasaraylı Misafirlerimiz", Anadolu, 2 Temmuz 1925.
  17. Ahmed Cemal, "Galatasaray - Altınordu/Altay Muhteliti", Anadolu, 12 Temmuz 1925.
  18. Cumhuriyet, 14 Temmuz 1925.
  19. "Galatasaraylıların Teşekkürü", Anadolu, 14 Temmuz 1925.
  20. Pierre Lanfranchi, "1920-1938 Döneminde Avrupa'da Futbol", Futbol ve Kültürü, Der. Roman Horak, Wolfgang Reitter, Tanıl Bora, İletişim Yayınları, İstanbul 2009, s.268-269.
  21. Ahmet Cemal, "İlk Ecnebi Futbol Takımı Şehrimizde", Anadolu, 04 Eylül 1925.
  22. Spor Âlemi, 24 Eylül 1341, S.192-3, s.6.
  23. "Levski İzmir'de", Spor Âlemi, 17 Eylül 1341, S.191-2, s.14.
  24. "Levski - Karşıyaka Maçı", Anadolu, 11 Eylül 1925.
  25. "Levski - Altay Müsabakası", Anadolu, 13 Eylül 1925.
  26. "Levski - Altay/Karşıyaka Muhteliti", Anadolu, 20 Eylül 1925.
  27. Spor Âlemi, 24 Eylül 1341, S.192-3, s.3-6.
  28. Spor Âlemi, 22 Nisan 1926, S.222-33, s.18.
  29. "Temeşvar Takımı Şehrimizde", Anadolu, 30 Nisan 1926.
  30. "Temeşvar-İzmir Muhtelit Maçı", Anadolu, 02 Mayıs 1926; Spor Âlemi, 13 Mayıs 1926, S.225-36, s.3. Temeşvar takımı sahaya mor-beyaz, İzmir muhteliti de beyaz fanila ve göğsünde mıntıkanın rengi olan mor yıldızla sahaya çıkmışlardı. Maçı dönemin meşhur hakemlerinden İngiliz Mister Favler yönetti.
  31. "İzmir-Temeşvar Müsabakasında", Gol Mecmuası, 10 Mayıs 1926, S.10, s.12.
  32. "Mühim Bir Maç", Anadolu, 02 Eylül 1926; "Cuma Günkü Futbol Müsabakaları", Anadolu 05 Eylül 1926.
  33. Spor Âlemi 9 Eylül 1926, S.238-49, s.17 51 Anadolu, 26 Eylül 1926.
  1. Şahab, "Karşıyaka Altay-El İttihad Maçında Elde Edilen Netice Pek Şerefsiz Değildir", Anadolu, 26 Eylül 1926.
  2. "Kıymetli Misafirlerimiz Şereflerine Altay'ın Ziyafet ve Müsameresi", Anadolu, 27 Eylül 1926.
  3. "İzmir Muhteliti ile El-İttihad'ın Dünkü Maçı", Anadolu, 27 Eylül 1926.
  4. Anadolu, 23, 24, 27 Haziran 1926.
  5. "Misafir Futbolcularımız Şerefine Verilecek Ziyafet", Anadolu, 2 Temmuz 1926.
  6. Hamid, "İzmir Muhteliti-Altınordu Vefa Muhteliti Müsabakası Münasebetiyle", Anadolu, 01 Temmuz 1926.
  7. Hizmet, 07 Temmuz 1926.
  8. "Son Maç", Anadolu, 04 Temmuz 1926.
  9. "İzmir Muhteliti Son Egzersizini Yaptı", Anadolu, 14 Teşrinisani 1926.
  10. "Bugünkü Maç", Anadolu, 15 Teşrinievvel 1926.
  11. Anadolu, 24 Teşrinievvel 1926. Bu maçta as takım yedek takıma 5-3 mağlup oldu. Hazırlıklar kapsamında yapılan ikinci maç da as takım bu kez 9-1'lik skorla galip geldi. Anadolu, 31 Teşrinievvel 1926. Bir başka hazırlık maçı İzmir'deki İtalyan takımı Garibaldi ile oynandı. Maçı Muhtelit 3-2 kazanmasına rağmen takımın yetersizliğiyle ilgili yoğun eleştiriler yapılmıştır. Bkz. Ahmed Said, "Muhtelit Takımın Muvaffakiyetsizliği", Gol Mecmuası, 10 Mart 1926 S.19, s.10; "İzmir Muhteliti Ne Vaziyette?", Anadolu, 26 Teşrinisani 1926. Altay'ın tecrübeli kaptanı Hamid Bey takımın bu haliyle İstanbul'da başarılı olmasını mümkün görmediğini önceden ifade etmişti.
  12. "İzmir Muhteliti Ne Vaziyette?", Anadolu, 26 Teşrinisani 1926. 64 "İzmir Muhteliti Öbür Gün Hareket Ediyor", Anadolu, 15 Teşrinisani 1926.
  1. "Seyahati Alt Üst Eden Bir Telgraf’, Anadolu, 15 Teşrinisani 1926.
  2. "Muhtelitimiz Gitti", Anadolu, 18 Teşrinisani 1926.
  3. Hamid, "İzmir-İstanbul Müsabakası", Anadolu, 19 Teşrinisani 1926.
  4. Milliyet, 19 Teşrinisani 1926.
  5. "İzmirlilerle İkinci Maç Bugün", Anadolu, 21 Teşrinisani 1926.
  6. "İstanbul Muhteliti İzmirlilere Karşı Galip Geldi", Milliyet, 20 Teşrinisani 1926.
  7. "Bugün İzmirlilerle İkinci Maç Yapılacak”, Milliyet, 21 Teşrinisani 1926.
  8. "Rövanş Maçı Kabul Edilmiş”, Anadolu, 23 Teşrinisani 1926.
  9. "Dünkü Maçı İzmir Takımı Kazandı”, Milliyet, 22 Teşrinisani 1926.
  10. "Bugünkü İki Mühim Maç”, Milliyet, 26 Teşrinisani 1926.
  11. "Dünkü Maç Fener'in Galibiyetiyle Neticelendi”, Milliyet, 27 Teşrinisani 1926.
  12. Hamid, "İzmir-İstanbul Müsabakası”, Anadolu, 6 Kânunuevvel 1926.
  13. Mehmet Ali Gökaçtı, a.g.e., s.63.
  14. "Altay Takımı İstanbul'da Neden Yenildi?”, Kaynak Gazetesi, 14.03.1936, s.9. Altay o hafta İstanbul'da oynadığı müsabakalarda Fenerbahçe'ye 6-2, Güneşspor'a da 7-2 mağlup olmuştu.
  15. "İzmir Spor Tarihine Aid Kıymetli Vesaik”, Anadolu, 28 Şubat 1926.
  16. Ahmet Talimciler, Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu, Bağlam Yayınları İstanbul 2010, s.109.
  17. 1926 Eylül’ünde İzmir’e gelen Beşiktaş takımının Altınordu’yu 3-1, Karşıyaka’yı 2-0 mağlup ettikten sonra Altay’a 4-1 yenilmesi sonrası Anadolu Gazetesi Altay’ın “İzmir’in şerefini kurtarmış oldu(ğunu)” yazıyordu ki bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Fehim Kuruloğlu, Altay Spor Kulübü Tarihi, İstanbul 2014, s.120.

EK-1                           İzmir Muhtelitlerinin Yaptığı Maçlar

Nisan 1920    İdmanyurdu/Karşıyaka - İngiliz Takımı    0-3
Nisan 1920    İdmanyurdu/Karşıyaka - İngiliz Takımı    2-4
5 Aralık 1924    İdmanyurdu/Altınordu - Altay/Karşıyaka    2-1
Mart 1923    İzmir Muhteliti - İstanbul Muhteliti    1-3
28 Mart 1925    İzmir Muhteliti - Fenerbahçe        0-7
26 Nisan 1925    İzmir Muhteliti - Süleymaniye        3-0
11 Temmuz 1925    İzmir Muhteliti - Galatasaray        2-1
13 Ağustos 1925    İzmir Muhteliti - Darüşşafaka        0-0
19 Eylül 1925    İzmir Muhteliti - Levski        1-4
20 Eylül 1925    İzmir Muhteliti - Levski        1-0
22 Ocak 1926    İzmir Muhteliti - Karesi        0-0
16 Nisan 1926    İzmir Muhteliti - Beykoz/Süleymaniye Muhteliti    2-2
23 Nisan 1926    İzmir Muhteliti - Beykoz/Süleymaniye Muhteliti    1-5
1 Mayıs 1926    İzmir Muhteliti - Temeşvar        2-2
25 Eylül 1926    İzmir Muhteliti - El İttihad        0-3
26 Eylül 1926    İzmir Muhteliti - El İttihad        1-3
3 Temmuz 1926    İzmir Muhteliti - Vefa/Altınordu Muhteliti    5-4
20 Kasım 1926    İzmir Muhteliti - İstanbul Muhteliti (A)    1-4
21 Kasım 1926    İzmir Muhteliti - İstanbul Muhteliti (B)    4-3
26 Kasım 1926    İzmir Muhteliti - Fenerbahçe        1-4
8 Nisan 1933    İzmir Muhteliti - Apollon        2-1
4 Nisan 1931    İzmir Muhteliti - İstanbul Muhteliti    2-3
5 Nisan 1931    İzmir Muhteliti - İstanbul Muhteliti    1-3
11 Temmuz 1930    İzmir Muhteliti - Macar Genç    1-3

     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
 

KSK FUTBOL TAKIMININ  MAÇLARI

 

1924-25 İzmir Mıntıkası Futbol Ligi Yarı Final Müsabakası

https://lh3.googleusercontent.com/-tX1C6EiiB0E/X-HQGE2f0-I/AAAAAAAAsmw/yickqAFNAQk5RDyJri1Agvlcl6WqC3irwCLcBGAsYHQ/ksk%2Bgen%25C3%25A7ler%2Bbirli%25C4%259Fi%2B1924.jpg

 

Fotoğraf hatalı olarak üzerine “1923 – Karşıyaka Spor Kulübü” yazılmışsa da fotoğrafın kısaca öyküsü şöyle:

Fotoğraf 22 Ağustos 1924 tarihine ait. Karşıyaka Spor Kulübü’nün ortaya çıkmasına henüz yaklaşık iki sene var. O dönem kulübün adı Karşıyaka Gençler Birliği.

Kulübün o dönemki başkanı  Kadızâde Zühtü (Işıl) bey,  Cumhuriyet sonrası ilk futbolcuları ise; Mamako ismiyle maruf Saim bey, Karşıyaka’lı ilk milli futbolcu Vahyi bey, İsmail bey ve Necati bey fotoğrafta yer almışlar.

Fotoğraf, 1924-25 yılı İzmir mıntıkası yarı final müsabakasından öncesine ait.

Altınordu ile üç defa maç yapmalarına  rağmen yenişemedikleri için, dördüncü maç oynanıyor.

Maçın hakemi İdman Ocağı’ndan Said bey. Maçta Karşıyaka Gençlerbirliği Necati beyin golü ile 1-0 öne geçiyor, fakat Altınordulular golden sonra ofsayt olduğu gerekçesiyle itirazlarda bulunuyorlar.

Hakem golü veriyor.

Altınordu takımı maçtan sonra  usüle uygun şekilde Tayyare takımından Selahattin beyi transfer etmiş olan Karşıyaka Gençler Birliği’ni futbol heyetine şikâyet ediyor.

Halk galeyana gelerek sahaya iniyor ve maç yarıda kalıyor.

Futbol heyeti maçın nihai sonucunu ayrı bir toplantı ile belirliyor.

Futbol heyetinin kararı ile maç geçersiz sayılıyor ve Altınordu finale yükselen takım oluyor.

Kenan bey 1924 ve 1925 yılları İzmir Ligi’nde Karşıyaka Gençler Birliği forması altında sayısız maça çıkmış, 1924’te yarı final, 1925’te ise final maçlarında kalemizi korumuştu.

Milli mücadele kahramanı, Karşıyaka’nın ilk kalecilerinden  Kenan bey kimdir?

Kenan bey (Or), 1922 sezonunda  namağlup ve gol yemeden İstanbul Ligi şampiyonu olan Fenerbahçe Futbol Takımı’nın kalecisiydi. Dönemin, Fenerbahçe Kulübü Fahri Başkanı, Halife Abdülmecid'in oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, bu takımı tebrik etmek için buluşmuşlardı.

 

https://lh3.googleusercontent.com/-BNuOyCcitQ0/X-HPwGrkSwI/AAAAAAAAsmk/hFzxHUUM9kcJyb-VXIfRRV-iPdPOlNhIgCLcBGAsYHQ/w640-h510/fener1111.jpg

 

Bu buluşmadan 2 ay sonra, Fenerbahçeli futbolculardan takım arkadaşları Şehit Nâhit (Çokbaşaran), Kâmil (Rona), Ethem (Bellisan), ve Dr. Refik (Kuntol) ile beraber Anadolu'ya gidiyor ve Sakarya Cephesi'nde subay olarak görev alıyorlardı.

Kaleci Kenan, daha sonra Albaylığa kadar yükselirken, Mustafa Kemal'in 1922 Temmuz ayında Akşehir'de yaptığı, kritik toplantıda da yer almıştı.

Hatta Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Taarruz kararını aldığı Akşehir’de gizli bir toplantıda komutanları bir araya getirmek amacıyla, 28 Temmuz 1922’de düzenlenen futbol maçı, ülkemizin kaderini değiştiren tarihi bir olaydır.

Atatürk Nutuk’ta bunu, “28 Temmuz 1922 günü öğleden sonra yaptırılan bir futbol maçını görmeleri ileri sürülerek, ordu komutanları ve bir takım kolordu komutanları Akşehir’e çağrıldı. 28/29 Temmuz gecesi, komutanlarla genel olarak saldırı konusunda görüştüm” sözleriyle ifade etmektedir.

1920 – 1922 tarihleri arasında Fenerbahçe’nin kaleciliğini yapan Kenan bey, 1922 yılında Üsteğmen olarak Milli Ordu’ya katılmış, yukarıda bahsettiğimiz Akşehir’de düzenlenen futbol maçında kaleyi koruyan milli mücadele kahramanı Kenan bey’di.

 

Kenan Bey, İzmir’in  kurtuluşu sonrası İzmir’e yerleşmişti. İzmir’de 1924 ve 1925 yıllarında, yeniden canlandırılan Karşıyaka Gençler Birliği kulübümünün kalesini koruyordu.

1925 yılında organizasyonu ile Fenerbahçe takımının ilk yurt içi seyahatinin yapılmasını sağlayan Kenan Bey, Akdeniz Üs Komutanı ve aynı zamanda Türkiye’nin ilk futbolcularından Fenerbahçe’li Fuad Hüsnü beyden yardım isteyip Fenerbahçe’nin İzmir’e Gülnihal Vapuru ile getirilmesinde büyük rol oynamıştı.

 

( Bedri Cumhur Doğu araştırmasından alıntıdır)

 

Vahi Oktay

Karşıyaka takımının ilk milli futbolcusu

15 Eylül 1905 tarihinde dünyaya geldi. 1922 yılında. Kurtuluş Savaşı sonrası İzmir’de yeniden kurulan (canlandırılan) Karşıyaka Spor Kulübü’'nün ilk ûyelerindendir.  1927 yılına kadar futbol takımının kaptanlığını yapmıştır. Karşıyaka Spor Kulübü'nûü ilk milli futbolcusudur. Karşıyaka forması giyerken 2 kez milli olmuştur. 07,05.1926 tarihli Türkiyeye- Romanya milli maçı ve 12.09.1926 tarihli Holonya-Türkiye  maçlarında milli formayı giymiştir. Öğretmen kökenlidir. 1927 yılında Gulatasaray'a transfer olmuştur.

1932 yılına kadar Galatasaray'da top oynamıştır. Fulbolculuk yaparken aynı zamanda  Galatasaray Lisesi Beden Eğitimi Öğretmenliği ve müdür yardımcılığı görervlerini sürdürmüştür. Galatasaray Spor Kulûbû'nûn 1063 nolu kongre üyesidir. İlerleyen yıllarda İstanbul Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü ynpmıştır. 1988 yılınca hayala gözlerini kapamıştır.

Karşıyaka Spor Kulübü fulbolcusu iken, milli takıma 07.05.1928 tarhtı Romanya maçı için seçilmiş, Taksim stadında oynanan Romanya'nın 3-1’lik galibiyeti ile biten maçta milli formayı giymiştir. Dönemin gazeteleri  nıağlub olmamıza rağmen Vahyi Bey’in maaçın tek kazancı olduğunu yazmıştır.

 

 

12.09.1926 tarihli Polonya – Türkiye Milli maçı.

07.05.1926 tarihinde Taksim stadyumunda oynanan, kulübümüzün ilk kez milli formayı giyen futbolcusu Vahyi bey’in Karşıyaka armasını, Avrupa’nın ortasında, Lviv Şehir Stadyumunda dalgalandırdığı ikinci maç.

 

12.09.1926 tarihli Polonya – Türkiye Milli maçı.

Yer günümüzde Ukrayna sınırlarında bulunan Lviv.

O dönemde Polonya şehirlerinden birisi olan Lemberg(Lviv) Şehir Stadı.

Türk Milli takımımız bir Avrupa turnesine çıkıyor, Almanya ve Polonya’da çeşitli temaslarda bulunuluyor.

İlk kez Romanya maçında milli olan futbolcumuz Vahyi bey’in, milli takım tarihimizin 13. Maçında, Polonya ile maça çıkıyordu.

Kadroda kimler yok ki…

Fenerbahçe’den Zeki Rıza bey, Kadri bey, Alaaddin beyler.

Galatasaray’dan Burhan bey, Muslih bey, Rasim beyler. Vefa’dan Sami bey. Beykoz’dan Burhan bey. Velhasıl İstanbul Liglerinin en kuvvetli oyuncuları Türk Milli takımında.

Erken Cumhuriyet döneminde Türk Milli takımı İstanbul lobisi tarafından belirlenirdi. Milli takımı, teknik direktörümüz Billy Hunter, genellikle İstanbul takımlarından kuruyordu. İlk milli olan İzmirli futbolcu, Altay kulübümüzden Hamid bey olmuştur. 1924 Olimpiyatları için Türk Milli takımı ile kampa girmiştir.

İkinci defa İzmir’den Milli takıma seçilen büyük futbolcumuz Vahyi bey’den biraz bahsedersek, 15 Eylül 1905 tarihinde Karşıyaka’da dünyaya geldi.

1929 yılında memuriyet dolayısı ile kendisine gelen teklif ile Galatasaray'a transfer olmuştur. 1932 yılına kadar Galatasaray'da futbol oynamıştır. Futbolculuk yaparken aynı zamanda Galatasaray Lisesi Beden Eğitimi Öğretmenliği ve Müdür yardımcılığı yapmaktaydı. Galatasaray Spor Kulübü’nün 1063 nolu kongre üyesidir. 1938 yılında İstanbul Maarif(günümüzde MEB) Müdür yardımcısı olmuştu. İlerleyen yıllarda İstanbul Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü yapmıştır. 1988 yılında hayata gözlerini kapamıştır.

Karşıyaka’da futbolculuğunun yanı sıra Tenis, Voleybol ve Basketbol takımlarımızda da görev almıştır. Hem takım kaptanlığımızı hem de genel kaptanlığımızı uzun süre yapmıştır.

İlk kez Karşıyaka kulübünün getirttiği dört tek Skif’lerde kürek sporu ile tanıştı. Bu sporu İzmir’de ilk defa yapanlardandır.

Oynadığı mevki çoğunlukla o dönem bahsedildiği şekilde “müdafi” olmuştur. Sol Haf (Orta sahanın solu) ve sol bek mevkiinde olduğunu araştırdığımız kaynaklardan anlayabiliyoruz.

KSK’nin  Kurtuluş Savaşı sonrası yeniden canlandırıldığı dönemde, Karşıyaka Gençler Birliği’nin kurucularındandı. İzmir Spor Tarihinin en önemli futbolcularındandır.

İstanbul gazetelerinde Avrupa turnesi ile ilgili kendisinden “Milli takımdaki Yegâne İzmirli” olarak bahsedilen Karşıyakalı Vahyi Oktay,  Polonya maçında Burhan bey’in 15.dk. da sakatlanması sonrası oyuna dahil oluyordu.

Vahyi bey, üzerinde süveter tarzı yeleğiyle ve saç tarzıyla dikkat çekiyordu. Zaten dönemin basını kendisini bu tarzı ile resmediyordu.

Vahyi bey, maçta büyük çaba göstermesine rağmen, milli takımımız mağlup oluyordu.

Bu maçtan sonra İstanbul Muhteliti ile Varşova Muhteliti arasında oynanan maçta da görev alıyordu.

 

***

 

     Fenerbahçe’nin ilk şehirler arası teması- İZMİR SEYAHATI

 1925 mart’ında gerçekleşmiş bu seyahatin şimdiye kadar hiç yayınlanmamış taraflarını seyahatin ilk elden şahitlerinden Çelebizâde Said Tevfikbey, Spor Alemi’nde yazmış (9 nisan 1341 tarihli Spor Alemi, sayı 31).

 

Fenerbahçe Kulübü’nün İzmir seyahati

Güzel izmir’e seyahatimiz nasıl geçti?

Muharriri Çelebizâde Said Tevfik

“Bundan takriben kırk gün kadar evvel Bab-ı âli’de İhsan Gazinosu’nda Fuad Bey (Fuad Hüsnü) Fenerbahçelilerin İzmir’e bir seyahat tertip edeceklerini söylemişti. Ve bu ilk makaleden tam sekiz gün sonra, yağmurlu bir akşam Galata rıhtımı’na yanaşmış bulunan Gül Cemâl vapuruna binerek İstanbul’u terk ettik. ( 19 Mart 1925)

Kafilemiz Bahriyeli Fuad Hüsnü bey idaresindedir. Oyunculardan da Zeki, Alâaddin, Sabih, Bedri, İsmet, Fahir, Cafer, Kadri, Şekip, Saadet, Halit, Ulvi, Şahap, Haydar, Seyfi ve Hayri beyler iştirâk ediyordu.

Vapurumuzda gece hayatı bir piyanistin daimi izacı (baş ağrıtması) yüzünden pek de eğlenceli geçmedi. Yukarı salonda Fuad bey meşhur muşa-hib-i nadiratın (az bulunur sohbet arkadaşının) tıraşını çekerken, biz de aşağı salonda “ayineli penbe’den” ayrılamayan musikişinasın patırtısıyla bocalıyorduk.

Gecenin sabahı yine yağmurlu bir havada Bandırma’dan trene binmekle geçti. Tren yolculuğumuzda Balıkesir, Manisa, Menemen’de pek samimi hüsn-i kabul gördük. Kompartımanlarımıza dolan çelenkler, bavullarımızdan fazla yer işgal ediyordu.

 

İzmir’de istikbâl (karşılama)

Akşam saat altı buçukta Karşıyaka’ya muvasalatımız pek heyecanlı oldu. Vali, kumandan ve Halk Fırkası mutemedi ile birçok Erkân-ı Vilayet de binlerce kalabalık arasında istikbâle gelmişlerdi. Bir alay şeklinde hareket eden kafilemiz akşam ziyafetten sonra otellerine yerleşmeye başladılar.

İlk maçımız iki gün sonra (21 Mart 1925)  Karşıyaka Gençler Birliği (Karşıyaka Spor Kulübü) ile yapılmıştı. Müsabaka mahalli binlerce temâşâkâr ile dolmuş ve vilayetin en mümtaz şahsiyetleri de tribünlerin muhtelif yerlerinde ahz-ı mevki etmişlerdi. Fenerbahçelilerin sarı-lacivert formaları sahaya çıkarken etrafa sıkışmış binlerce temâşâkârın çılgınca alkışlamasıyla karşılandı.

Müsabakanın ilk devresi biraz gevşek cereyan etti. İkinci devrede ise Karşıyakalılar maneviyatı yüksek olarak tedâfü (savunma) vaziyet almışlardı. Ve bu ilk müsabaka sıfır sıfıra nihayetlendi. Maçın ilk dakikalarında Zeki bey’in sakatlanması ve sahanın haddinden fazla dar olması Fenerbahçelilerin fazla fa’âliyyetlerine mani olmuştu.

 

İlk maçtan sonra

Bir günlük istirâhattan sonra ikinci müsabakamız Altınordu ile pazar günü icrâ edilmişti. Altınordulular pek açık bir oyun oynamak istediklerinden sıfıra karşı sekiz sayı ile mağlup oldular. Bundan sonra İzmir şampiyonu Altay ile oyunumuz da bire karşı iki sayı ile galibiyetimiz ile nihayetlendi.

İlk oyunun beraberliği, ikinci maçımızı hâkimiyeti bu üçüncü müsabakada da pek az fark ile galibiyetimiz, halka kuvvetimiz hakkında pek iyi bir fikir vermemişti.

Dördüncü maçımız (27 mart) cuma günü İzmir muhtelit (karma) takımıyla yapılacaktı. Bir gün evvelden İzmir gazeteleri bu maçtan Fenerlilerin pek iyi bir netice elde edemeyeceklerini beyan ediyorlardı. Fakat bu müsabakada İstanbullular, aralarına kaptanları Zeki bey’i sakat olduğu halde bile alarak fenni bir oyunla İzmir’in genç oyuncularım sıfıra karşı yedi sayı ile mağlup ettiler ve bu fena neticeyi değiştirmek İzmir’in Hıristiyan, ecnebi muhtelit takımlarının müracaatını da iki gün sonra (29 mart ) Punta’daki (Alsancak’taki) aynı sahada kabul ederek kendilerine güvenen bu takımı (Garibaldi takımını) da sıfıra karşı sekiz ile mağlup ettiler.

Bu son maçımızda İzmir’deki bütün konsoloslar bilhassa İngiliz oyuncularını galibiyet dakikalarında tebrik için birer buket getirmeyi bile ihmâl etmemişlerse de bu yapılan hazırlıklar mevki-i icrâya konamadan tribünlerin kenarlarında yerlere serpilip gitmişti.

 

Merâsim ve ziyâfetler

Fenerbahçelilerin gösterdikleri fenni oyun İzmir halkını pek fazla alâkadar etmişti. Maç akşamlarına tesadüf eden ziyâfetlerde sarı-lacivert, Karşıyaka’nın yeşil-kırmızısı, Altınorduluların mavi-kırmızısı ve Altaylıların beyaz-siyahı ile kardeşçesine samimi saatler geçirmişti.

Bu seyahati tertip eden Karşıyakalılar azimetimizden, avdetimizin son saniyesine kadar ellerinden gelen her fedâkârlığı yapmakta gecikmediler.

İzmir mıntıkası reisi Aziz bey efendi oyunculara kendi otomobilini tahsis ettiği gibi, İzmir sahilini gezmek için kumandanlık da emrimize bir motor vermişti.

Son intibâat (izlenimler)

İzmir’deki oyunları gördükten sonra İzmir futbolu hakkında söz söylemek lâzım gelir ise ilk saffda (sırada) Altay ve Karşıyaka gençliğini kaydetmek iktizâ eder. Birbirlerine rakip olan bu iki kulüp, Galatasaray-Fenerbahçelilerin rekabetinde, çok samimi olarak mütemadiyen çalışmaktadırlar. Karşıyakalılar sıkı müdafaasıyla kuvvetli bir rakip olabilecekleri gibi Altaylılar da mütesanid (birbirine dayanıp kuvvet alan) ve iyi oynayan tehlikeli bir hasımdır. Altınordululara gelince; bu takım da hasımlarına yakın bir kuvvet arz ediyor. İzmirliler müdafaaları kadar iyi muhacimlere malik olmadıklarından muhtelit takımları gol yapabilmek için çok çırpındılar ise de muvaffak olamadılar. son Garibaldi oyuncuları ise İzmir muhtelit takımı kadar kuvvetli değilse de Türklerden daha muvaffakiyetli muhacimlere maliktir...”

Böylelikle Fenerbahçe’nin İzmir seyahatini kıymetli bir kalemden öğrenmiş olduk. Besbelli o da bir alaturka musikişinasıydı benim gibi. bu kıymetli gazeteci ile karşılaşma, tanışma fırsatım olsaydı eğer (her ne kadar ayineli penbe demiş olsa da) kendisine şu soruyu sormak isterdim:

- Gül Cemâl’deki piyanist ne çalıyordu da beğenmediniz, üstadım?

(*)  Mehmet Yüce bu kitabında, Türkiye futbol tarihini özgün kaynaklara inerek yeniden yazdığı çalışmasının ikinci cildinde, 1923-1952 dönemini ele alıyor: Cumhuriyetin ilanından, profesyonelliğin resmen başlayışına kadar. İstanbul’un büyük üçlüsüne ve İstanbul turnuvalarına takılmıyor sadece kitap, sadece Ankara ve İzmir’e de bakmakla kalmıyor, Türkiye’nin bütün taşralarındaki futbol meşgalesine mutlaka göz atıyor.

Çamurlu, tozlu sahalara; her an yıkılacak gibi duran, zaman zaman çöken ahşap tribünlere; bazen neşeli, şakacı hattâ alaycı olan, bazen de kızıp en yakası açılmadık küfürleri dahi etmekten çekinmeyen, kulüplerinin rengine âşık hararetli taraftarlara, muhabbetli bir seyahat.

 

*******

 

FENERBAHÇE İLK KEZ İZMİR’DE

Fenerbahçe takımı, tam anlamıyla, Egeliler’in gönüllerini fethetmişti. “FENERBAHÇE” sözü İzmir ve bütün Ege’de sevgi saçan bir ışıktı artık. Karşıyaka, bu durumdan yararlanmakta beceri gösteren kulüp oldu ve gerçekten büyük yarar sağladı. Şöyle ki:

Fenerbahçe’nin Şekip (Kulaksızoğlu) den önce, 1920/21 yıllarındaki kalecisi Kenan (Or), Sakarya Savaşından hemen önce, 4 takım arkadaşı Şehit Nâhit (Çokbaşaran), Kâmil (Rona), Ethem (Bellisan), ve Dr. Refik (Kuntol) ile beraber gizlice Anadolu’ya geçip Milli Orduya katılmış ve büyük zaferden sonra İzmir’e yerleşmişti. Hatta, kalesini koruduğu Karşıyaka’nın 1923/24 mevsimi İzmir şampiyonluğunu kazanmasında da etkisi büyük olmuştu. Genç takımın İzmir’de yarattığı hayranlığı içinde yaşayan Üsteğmen Kenan (Or) 1925 Şubatında, Karşıyaka adına, Fenerbahçe’nin İzmir’e getirilmesini Akdeniz Üs Komutanı Fenerbahçeli Fuat Hüsnü beyden rica etmiştir.

Fenerbahçe kulübü 1924 yılı İstanbul ve Türkiye şampiyonluklarında uğradığı çirkin tertip ve haksızlıklar nedenleriyle, Futbol Federasyonu ile anlaşmazlık hâlinde olduğundan, resmi maçlara girmiyordu. Daveti olumlu karşıladı ve anlaşma gereği 20 kişilik kafile, bütün masrafları yüklenen Karşıyaka Spor Kulübü adına 4 maç yapmak üzere, 17 Mart 1925 salı günü GÜLNİHAL vapuru ve Bandırma yoluyla İstanbul’dan hareketle 18 Mart’ta İzmir’e vardı.

Fenerbahçe bu ilk yurtiçi deplasmanında :

Şekip (Kulaksızoğlu) – Cafer (Çağatay), Kadri (Göktulga) – Fahir (Yeniçay), İsmet (Uluğ), Ulvi (Örel) – Bedri (Gürsoy), Saadet (Tokcan), Zeki (Sporel), Alaaddin (Baydar) ve Sabih (Arca) tertibinde oynadı.

Futbolu yeni bırakan Hasan Kâmil (Sporel) ve Ömer (Tanyeri) den yoksun bu takım, Dünya futbolunda eşsiz bir başarı olarak yaşayan 1922/23 mevsimi İstanbul Lig şampiyonluğunu gol yemeden 58/0 lık skorla kazanan ünlü kadrodur.

Fenerbahçe’nin bu İzmir deplasmanı Türkiye’de Kulüpler arası yapılan ilk sözleşmedir ve mali yönden, ne olacağı belirsiz sonucu, Karşıyakalı Yöneticilere haftalarca heyecan ve korku geçirtmiştir. Hatta genç takımın 6 ay önce yarattığı hayranlık, İzmir Caddeleriyle atlı Tramvayları süslüyen (MİLLİ TAKIMA 7 OYUNCU VEREN MEŞHUR FENERBAHÇE İZMİR’DE!..) afişleri bile bu korkuyu giderememişti. Ancak, Karşılama törenindeki coşku ve şehrin adeta yerinden oynayışı, telaşın yersiz olduğunu kanıtladığı gibi yüzleri de güldürdü. O kadar ki, 50 ve 100 Kuruş olarak ilân edilen fiyatlar, birinci maçtan sonra 100 ve 250 Kuruşa çıkarıldıkları gibi maç sayısı da, sonuncunun geliri bölüşülmek üzere, 5 e yükseltildi.

 

Fenerbahçe’nin bu ilk İzmir deplasmanı 14 bin lira ( 2 bin Reşat altını ) net kârla, borç içindeki Karşıyaka kulübünü feraha çıkarmıştır. Ayrıca, İtalya’ya 4 yarış teknesi ısmarlamış, yaptırdığı kortlarla da tenis şubesi açmıştır.

Seyahat, futbol yönünden de olağanüstü etkiler yarattı. Punta (Alsancak) sahası 5 maçta dolup taştı ve (l)e karşı (25) gol atılırken de İzmir ve bütün Ege yerinden oynadı. 27 ve 29 mart 1925 de 7-0 ve 8-0 kazanılan İzmir Karmasıyla Garıbaldi maçlarını Galip Zâde Mehmet Ali imzasıyla Cumhuriyet gazetesi şöyle yazmıştır :

 

“FENERBAHÇE-İZMİR KARMASI MAÇI PEK BÜYÜK BİR KALABALIK ÖNÜNDE YAPILDI. FENERBAHÇE’NİN İZMİR SEYAHATİ İZMİRDE SPOR VE ÖZELLİKLE FUTBOLA KARŞI DAHA CİDDİ BİR İLGİ UYANDIRMIŞTIR. FUTBOL OYUNUNUN NE OLDUĞUNU BİLMEYENLER BİLE BÜYÜK BİR MERAKLA PUNTA SAHASINA KOŞUYORDU. TRİBÜNLER, MEYDANIN HER TARAFI DOLMUŞTU.

DÜN SAHA YİNE KALABALIKTI. SEYİRCİLER ARASINDA YÜZLERCE ECNEBİ AİLE YER ALMIŞTI. FENERBAHÇE DÜN DE ÇOK BAŞARILI İDİ. HAYRETLER UYANDIRAN KOMBİNEZONLARIYLE İLK DAKİKADAN İTİBAREN GARİBALDİ KALESİNE TEHLİKELİ AKINLAR YAPMAYA BAŞLADILAR……

FENERBAHÇELİLER HER ZAMANKİ GİBİ MUVAFFAK OLDULAR. KESİN VE ŞEREFLİ BİR GALİBİYET KAZANDILAR. HEMEN HEMEN BÜTÜN İZMİR YABANCILARININ HAZIR BULUNDUKLARI MÜSABAKADA FENERBAHÇELİLERİN GÖSTERDİĞİ BAŞARI CİDDEN TAKDİRE LÂYIKTIR.”

Bu Fenerbahçe-Garibaldi maçı İzmir spor tarihinde çok önemli ve unutulmaz bir olaydır. Uzun yıllar hafızalardan silinmemiş ve görenlerin görmeyenlere anlatmalarıyla kuşaktan kuşağa naklolunarak yaşamıştır.

Fenerbahçe’nin teknik oyun ve parlak başarılarının Garibaldi’li futbolcular karşısında sönmeye mahkum bulunduğu iddiasındaki yabancılar maça bir çok buketle gelmiştiler. Maç sonunda Garibaldi’nin yıllardır İzmir’de yerleşmiş, hatta doğup büyümüş İtalyan, İngiliz ve Yugoslav asıllı galip futbolcularına saha ortasında törenle sunacaklardı. Ancak, Alaaddin’in üstüste 4 golünün daha ilk devre içinde kalelerini delik deşik etmesi karşısında, nadide çiçeklerden yapılmış o güzelim buketler tribün aralarından gizlice aşağı atılmışlardır…

 

 

 

 

1925-1926 Sezonu

İzmir Ligi Final 1. Maçı

02.04.1926, Cuma

 

Mehmet Yüce'nin, "İdmancı Ruhlar: Futbol Tarihimizin Klasik Devreleri: 1923-1952, Türkiye Futbol Tarihi - İkinci Cilt" kitabından;

 

Üç grubun birincisi Altay, Altınordu ve Karşıyaka Spor Kulübü aralarında final müsabakaları yaptı. Karşıyaka iki rakibini de mağlup edince 7 mayıs’ta oynanması icap eden Altay - Altınordu arasındaki üçüncü maç iptal edildi. Herkes Karşıyaka’nın safdışı kalacağını ve bir Altay-Altınordu final müsabakası oynanacağını tahmin ediyordu. Mamafih ümidin hilâfında Karşıyaka bu tahminleri boşa çıkarmak suretiyle İzmir şampiyonluğunu kazandı.

 

İzmir ligi (1925-26) final müsabakaları

Hakem: Mister Fowler

Altay: Fehmi - Burhan, Ahmet - Vehbi, Hamid, Danyal - Vefik, Baha, Vahap, Hasan, Nadir.

Karşıyaka: Malik - İsmail, Necati - Vahi, Halil, Sezai - Hamit, Nevzat, Fikret, Niyazi, Ali.

Gol: Fikret (ikinci devre) 0-1

Not: Bu maçta Burhan bey gözüne gelen sert bir darbe ile kör oldu! (mecazi anlamda da kullanılmış olabilir).

 

 ( Karşıyakanın gol yemeden şampiyon olduğu yıl, yani 1925-1926 yılı şampiyonluğu… ve final müsabakalarının ilki… Ezeli rakibimiz Altay…

“panter” lakaplı kaleci Malik Yaylım, final maçları da dahil 1926 yılında hiç gol yememişti. Yani 1925-1926 yılı İzmir şampiyonluğunu KSK gol yemeden kazanmıştı.)

İzmir’de 3 grupta yapılan maçlar sonucunda, üç grubun birincisi Altay, Altınordu ve Karşıyaka Spor Kulübü aralarında final müsabakaları yapıldı. Bunlardan ilki Altay – Karşıyaka maçı “Altay-Karşıyaka Spor (kulübü) maçı Karşıyakalılar sıfıra karşı bir sayı ile galip” başlıkları ile dönemin gazetelerinde yer bulmuştu.

Maçtan önce; Hizmet, Anadolu gibi gazetelerde verilen ilanlarda “final müsabakaları başlıyor. 2 nisan cuma günü saat 15’de Alsancak stadyumunda Altay-Karşıyaka Spor(kulübü) birinci takımları arasında heyecanlı maç” ve “bugün saat 15de Alsancak stadyumunda Altay-Karşıyaka spor kulüpleri arasında final maçı” şeklinde yayınlanmaktaydı.

KSK Teknik direktörü dönemin çok önemli antrenörü Macar Herr Zinger’di. Alsancak Stadı tıklım tıklımdı. Takımlar maça şu kadrolarıyla çıkılmıştı;

Hakem: Mister Fowler

Altay: Fehmi - Burhan, Ahmet - Vehbi, Hamid, Danyal - Vefik, Baha, Vahap, Hasan, Nadir.

Karşıyaka: (Panter) Malik – (Arap) İsmail, (Sıçan) Necati - Vahi, (Ağabey) Halil, Sezai - Hamit, Nevzat, Fikret, Niyazi, Ali.

 

Maçın önemli anlarından birisi de, dönemin gazetelerinde Altaylı burhan bey’in gözüne gelen sert bir darbe ile kör oldu! haberleri idi… Tabi ki mecazi anlamda kullanılan bu yazılar, Karşıyakalı Hamit bey ile mücadele ederken gözüne gelen bir darbe ile yaralanmasından kaynaklıydı. Karşıyaka’nın maçta çok sert oynadığı dönemin basın yayın organlarında yazılarda neşrediliyordu.

Karşıyaka – Altay final maçı için son söz olarak “cesaretin ve kırımcılığın (sert oyunun) fen’e galebesidir” denilebilir yazıyordu. Üç seneden beri İzmir şampiyonu olan Altay’ı yenen Kaf Kaf, 1926 yılında “tarih yazmıştı”.

Tabi final maçlarından önce herkes Karşıyaka’nın safdışı kalacağını ve bir Altay-Altınordu final müsabakası oynanacağını tahmin ediyordu.

Karşıyakamızın meşhur sloganı “kaf sin kaf” ise, ilk kez bu maç sonunda, KSK umumi kaptanı Cemal Ahmet Bey (Umar) tarafından tribünlerden söylene gelmişti. Tribünler maç sonunda çığlık çığlığa “kaf kaf kaf sin sin sin kaf sin kaf sin kaf” tezahüratı ile Alsancak Stadyumunu inletiyorlardı.

Maç sonunda gazetelerde “üç senelik şampiyona galib gelen Karşıyaka” manşeti ile maçın detayları anlatılıyordu.

 

***

 

Beşiktaş İzmir’de

“Ahîren(son zamanlarda) şehrimizin(istanbul) birinci sınıf futbol takımlarından beşiktaş takımı, Macar antrenörleri ve kaptan-ı umumileri(genel kaptan) sevk ve idaresinde bir seyahat tertip edilerek güzel İzmir’e gitmişlerdi.”

 

Karşıyaka – Beşiktaş müsabakası

Beşiktaşlı misafirlerimiz ilk oyunlarını bu cuma günü İzmir şampiyonu Karşıyaka Spor Kulübü ile yaptılar.

Havanın rüzgarlı olmasına rağmen oldukça kalabalık bir meraklı kitlesi sahayı dolduruyordu.

Saat 16:30…

Evvel Karşıyaka, bade’l(sonra) Beşiktaşlılar alkışlar arasında sahaya çıkıyorlar. Bir mû’tad(alışılmış) fotoğraflar alındıktan, nutuklar söylendikten sonra 17:10’da oyun başlıyor.

hakem “mister Fowler”…

Yek nazarda(ilk bakışta) takımların şekli netice hakkında mühim fikirler vermekle beraber her iki tarafta da amîd(hasta) var.

 

Takımlar;

Karşıyaka: Malik, Necati, İsmail, Ali, Müctebî, Sezaî, Hamid, Nevzad, Halil(ağabey), Muzaffer, Ercümend

Beşiktaş: Osman, Şahap, Abdi, Zeki, Cavit, Nihad, Hayati, Şükrü, Nafi, Latif, Rüşdü.

Karşıyaka takımından Vahyi bey, milli takım ile gittiğinden yerine Müctebî bey ikame edilmişti. Beşiktaş takımı Latif beyle takviye edilmişti.

ilk akın Beşiktaşda… Güzel bir akış ile kaleciye kadar akan top latif bey’in hatasıyla kaçtı. şimdi Karşıyakalılar mukabil akınlara başlıyorlar. Sahaya alışmaya çalışan Beşiktaşlılar, mümkün mertebe belli etmemeye ve düzgün oynamaya çalışıyorlar. ve muvaffakda oluyorlar. Bu anda Karşıyakalılara birkaç korner oluyor. Fakat Beşiktaşlılar istifade edemiyorlar. Oyunun ortalarına doğru nafi iyi bir sıyrılışla çektiği şutu Malik bey kurtarıyor.

Karşıyakalılar, rüzgarı lehlerine aldıkları halde oyun ekseriyetle Beşiktaşlıların hakimiyeti altında geçiyordu.

İlk sayı kalecinin hatalı bir çıkışından istifade iden Nafi bey tarafından yapıldı. Çektiği sıkı bir şut kalecinin kalede olmayışından dolayı sayı olmuştu. 0-1

Haftayimin(devre) nihayetine kadar oyun 0-1 devam etti. karşıyakalıların fazla gayretine rağmen beraberlik temin edilememişti.

İkinci haftayim karşıyakalıların hücumuyla başladı. Rüzgar, Beşiktaşlıların lehine olmakla beraber bariz bir surette hafiflemişti. Mütekabil hücumlar arasında sayı yapmak imkanı olmuyordu. Nevzat bey’in biraz asabi oyununa rağmen güzel bir iki şutunu görüyoruz. Müctebî bey’in yorulduğu aşikar… Halil bey hem ileri hem geri yardım ediyor. İlk haftayim muvaffakiyetsiz bir oyun oynayan hamid bey, ikinci haftayim ortalarında sahayı terk ediyor. yerine Cahid bey geliyor.

Rüzgar nihayetlere doğru fazlalaşıyor. Bu anda Latif bey’in seri bir akınını görüyoruz. Çektiği şut harice(dışarı) gidiyordu. Cavid bey fazla muvaffak oluyor. kaleci Osman beyle Şahap bey müdafaada kendilerini gösteriyorlar. Cavid bey’in bir pası sol açığa gidiyor. Açıktan içe gelen top latif bey’in ayağına çarparak falsolu bir vaziyette kaleye giriyor.0-2

İkinci sayıdan sonra daha gayrete gelen Karşıyakalılar maalesef oyunun nihayetine kadar neticesiz hakimiyetler temin ettiler. oyun artık nihayete kadar 0-2 Beşiktaş’ın galibiyetiyle devam etti. Oyunda en ziyade muvaffak olanlar Karşıyaka’dan Malik, Cahid, Halil bey’ler, Beşiktaş’tan Osman, Şahap, Cavid, Latif ve Nafi bey’ler olmuştur.

 

İzmir’e gelen İlk Yabancı Rakip : Bulgaristan Şampiyonu Levski

19-20 Eylül 1925

 

https://1.bp.blogspot.com/-eB7IRbAzsIE/Xyk-t2uxFmI/AAAAAAAAsWE/0ofl6XB3WzIqctMgR1LUfq9XzJ4_ulmRQCLcBGAsYHQ/s640/LEVSK%25C4%25B0%2B20%2BEYL%25C3%259CL%2B1925.JPG

 

     20.Yüzyılın başlarında, özellikle İstanbul’da hızlı bir şekilde artan futbol sevgisi, 1912 yılında Karşıyaka ardından 1914 yılında kurulacak olan Altay Kulübü ile İzmirli Türkler içinde heyecanlı olmaya başlayacaktı. Bu tarihlere kadar İzmir’deki spor sahalarında yalnızca Rum, Ermeni, İngiliz ve İtalyanların kurmuş oldukları takımlar etkili olurken, Türkler savaş ve maddi imkansızlıklar nedeniyle etkili olamıyorlardı. 20. yüzyıl başlarında, İzmir’deki duruma baktığımızda 1912 yılına kadar; Pelops, Panionios, Apollon, İskos, Karavokiri, Midilli, Vanderers, Apetyan, Scholl, Evangelidis, Amerikan Koleji Takımı ve Garibaldi gibi takımlar kendi aralarında yaptıkları müsabakalar ile spor hayatında etkin olmuşlardı.

    1925 yılının Eylül ayında İzmir spor hayatı yepyeni bir hareket ile hareketleniyordu. Uzun yıllar süren savaşın ve düşman işgalinin izlerini silmeye çalışan İzmir halkına bu konuda en büyük desteklerden biri de futbol kulüplerinin düzenlemiş oldukları maçlardı. Levski takımının İzmir seyahatini Karşıyaka Spor Kulübü organize etmiş, müsabakaların 9 Eylül’e denk getirilmesi için Spor Alemi dergisi baş yazarı Çelebizade Said Bey’in yoğun çalışmaları olmuştur. Said Bey’in yanı sıra Karşıyaka Reis-i sanisi (İkinci Başkanı) Zühdü (Işıl) Bey ve Heyet-i İdare azasından Cemal Ahmed (Umar), Altay’dan takım kaptanı ve reisi Hamid ve Refet Ahmet Beyler misafirlerin ağırlanmasında yoğun çaba sarf etmişlerdi. İzmir’in en köklü kulübü olan Karşıyaka’nın organize ettiği etkinlikte, Bulgar şampiyonu olan Levski Takımı, İzmir’de üç maç yapacak ilk maçını Karşıyaka ile oynadı ve bu maçtan 2-1 galibiyetle ayrıldı.

Karşıyaka takımı bu maça şu kadro ile çıkmıştı:

Malik

İsmail – Sezai

Vahi – Saim – Ali

Hamid – Halil – Nevzad – Orhan – Necati

 

Levski takımı da “Ala Mavi” forma ile sahadaydı.

   Maç sonrası dönemin gazetelerine göre Karşıyaka’nın şimdiye kadarki en güzel oyununu oynadığı ancak Levski takımının Bulgar milli takımına 9 oyuncu verdiğini ve çok güçlü olduğunu fakat Karşıyaka’nın bu müsabakada mağlup bile olsa takdir edilmesi gerektiğini yazıyordu. Karşıyaka’nın tek golü, ilk milli futbolcularından Nevzat (Alpagut) bey’den geliyordu

   İkinci maçında Altay ile karşılaşan güçlü Bulgar temsilcisi Altay’la da 0-0 berabere kalmıştı.

    Üçüncü ve dördüncü maçlar 20 Eylül 1925 tarihinde Punta(Alsancak) stadında Karşıyaka / Altay karmasının karşısına çıkan Bulgar şampiyonu Levski takımı ile iki maç yapıldı. İlk maçta 4-1 Levski takımı galip gelmiş olsa da ikinci maçta  bu kez mağlup olmaktan kurtulamadı ve Karşıyakalı futbolculardan ağırlıklı olarak oluşan  İzmir Karması maçı 1-0 galip bitirdi.

Binlerce İzmirlinin izlediği maçta İzmir karması şu kadro ile yer aldı:

“Fehmi – Burhan - İsmail(KSK) -Vahyi (KSK) - Saim (KSK) - Danyal-Hamid (KSK) -Nevzat(KSK) - Halil(KSK) – Vahab - Nadir”. Maçın tek golü, Karşıyaka’nın milli futbolcusu Nevzat bey’den geliyordu.

https://1.bp.blogspot.com/-0DlvCoP071E/Xyk9tX0opMI/AAAAAAAAsVw/X59qxu_4Sx4LcBAlPRUyM8TJ0QT1E6GrQCLcBGAsYHQ/s640/KAR%25C5%259EIYAKA%2BVE%2BALTAY%2BKAPTANLARI.jpg

Altay ve Karşıyaka kaptanları :

Hamid  ve Vahyi Beyler

 

 

 

02 Ekim 1925

KSK-GARİBALDİ

 

Garibaldi takımı adını İtalyan Halk Kahramanı Giuseppe Garibaldi’den almaktadır.  Tahmin edeceğiniz gibi İzmir’de yaşayan İtalyan kökenli levanten ailelerin kurmuş olduğu bu takım, 1910’larda kurulup, hatta efsanelere bile konu olmuştur.

Söylenen o ki Altay kulübümüz, 1918'de İtalyan Garibaldi'yi 10-0'lık skorla yeniyor. Buna çok sinirlenen İtalyan Konsolosluğu adının lekelenmesini önleyerek, beklenmedik bir kararla Garibaldi'yi kapatıyor.

İşin aslına geldiğimizde, hem İtalyan tarafında hem de Osmanlı -Türk tarafında yoğunlaşan milliyetçi baskılar, iki toplumu kademeli olarak uzaklaştırıyor ve 1911-12 Trablusgarp savaşı sırasında kesin bir kırılmaya götürüyordu.

Bu vesileyle Padişah ve iktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti İtalya'nın Trablusgarp'ı işgaline tüm İtalyanları imparatorluktan ve özellikle İstanbul'dan sürerek karşılık veriyordu.

İzmir’den yaklaşık 7 bin İtalyan levantenin sürüldüğünü dönem kaynaklarından öğreniyoruz.

 İzmir’de sporun ve futbolun tesisinden, özellikle mütareke dönemine kadar, gayrı Müslimlerin ve Levantenlerin bariz üstünlüğü bulunuyordu. İşgal ve istirdat(Kurtuluş) sonrası, tüm gayrı müslim kulüpler ya kapanmış, yahut da Yunanistan’da spor hayatına devam etmişti.

Cumhuriyet döneminde ise İzmir Levantenlerini sadece Garibaldi temsil ediyordu.

 Ülkemizde futbol oyununun artan önemi özellikle 1925 yılında, İzmir Levantenlerine gayrı federe bir kulüp daha kurduruyordu. Karşıyaka’da kurulan bu İtalyan kökenli levanten takımı şuan pek kimse tarafından bilinmese de, İzmir spor tarihine yapacağımız katkı ile ilerleyen günlerde bu takımla ilgili bilgileri bu sütunlardan aktarmaya çalışacağız.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, artan milliyetçiliğe paralel olarak çeşitli kışkırtmalar sonucunda, İzmir basınında bazı yazılar yazılmaya başlanmış, tıpkı mütareke dönemindeki gibi Türkler aleyhinde yazılar neşredilmişti.

Bu olanlar üzerine kurucularımızdan Cemal Ahmed(UMAR) bey’in gazetede yayımlanan  röportajından kısa bir kesit durumun içeriğini ortaya koyuyordu.

 İzmir ligi(mıntıka) kulüplerinin almış olduğu karar ile hiçbir kulübün maç yapmaması kararlaştırılan Garibaldi takımının oyuncusuna resmi bir maçta hakemlik görevi verilince, Cemal Ahmed bey buna itiraz ediyordu:

 “Malum olduğu üzere bundan evvel gazete sütunlarında yalnız sporcuların değil, halkın aleyhinde neşriyatta(yazı yazılması) bulunan bir Frenk kulübüne karşı zımni(kapalı/gizli) bir boykot konulmuştu.

Mıntıka(İzmir Spor Camiası) bir türlü bu meseleyle alakadar olamadı. Hatta geçenlerde resmi bir müsabakada bu kulübe mensup birisi hakemlik bile yaptı. Mahud neşr yazıdan(sözü geçen yazıdan) dolayı alenen tepki vermedikçe, hiçbir kulübün kendileriyle maç yapmaması kararlaştırılan bir kulüp azasının ne suretle resmi müsabakalarımızda hakemlik yaptığını bir türlü hazmedemedik. Aklımda kaldığında göre geçenlerde Anadolu(gazete) ve Sada-yı Hak(gazete)’da bu meseleye temas eden, bir şeyler vardı. Fakat bunların hiç birisine cevap verilmedi.

Öyle istiyoruz ki bu zımni boykot, aleni ve resmi bir şey olsun…

Hatta daha ileri giderek diyebilirim ki: Yunanlıların işgali esnasında hiçbir suçumuz ve günahımız olmadığı halde, taşlarla kovalandığımız sahamıza; bizi, milliyetimizi tahkir edenleri(hor görenleri) sokmamalıyız.”

 

GARİBALDİ’NİN SAHASI NEREDE ?

O dönem şehirdeki sahalara baktığımızda İzmir’de bir tek Panionios Sahası, bir diğer adıyla Punta Sahası(Cumhuriyet sonrası Alsancak) yoktu. Bugünkü Atatürk Lisesi civarında Rum kulübü Apollon’a ait olan Apollon sahası ve yakınında bugünkü Atatürk yüzme havuzu ve spor salonunun bulunduğu yerde İtalyan Garibaldi Kulübü’nün futbol sahası yer almaktaydı. Ancak resmi maçlar her zaman Punta Sahasında oynanmaktaydı.

Karşıyaka’da ise Osman Paşa Camii yanındaki tarla ve Karavokiri sahası bilinenlerdendi.

Garibaldi takımının 1930’ların başında Altınordu kulübümüze katıldığını öğreniyoruz.

Maçın hikayesine gelirsek, Türk spor basının kurucu dergilerinden olan 1919 tarihinde yayın hayatına başlamış Spor Alemi dergisi ve sahibi Çelebizade Said Tevfik bey, her dönem spora ve sporculara destek veriyordu.

Resmi liglerin başlamadığı dönemlerde İstanbul ve İzmir’de turnuvalar düzenleyen Spor Alemi dergisi, 2 Teşrinievvel/Ekim 1341/1925 tarihinde oynanacak bu maça bir heykel vazh ediyordu yani bugünün diliyle ortaya kupa koyuyordu. Maç öncesi dönem gazetelerinde şöyle aktarılıyor;

“KARŞIYAKA SPOR (KULÜBÜ) – GARİBALDİ MAÇI MÜNASEBETİYLE – 2 TEŞRİNEVVEL 1341

Son günlerde iyi oyuncularla takviye edilen Karşıyaka Spor Kulübü hissedilir bir muvaffakiyet(başarı) göstererek daha iki hafta kadar evvel Bulgar şampiyonu Levski ile olan çetin mücadelede mahir Bulgar oyuncularına muntazam bir oyunla mukabele etmişler(karşılık vermişler), İzmir’de de fenni bir kombinezonun(başarı) mevcudiyetini hazca tattırmışlardır.

Garibaldi’ye gelince:

Şehrimizde yegane ecnebi takımı olan Garibaldi, ilk senelerde güzide oyuncalara malik olmakla Altay ve Karşıyaka ile yaptığı müsabakalarda kah galib, kah mağlup olarak daimi bir rakip olmuş, ancak bir inkılap(devrim) neticesi ile aralarından ayrılan bazı mühim oyuncular bir kulüp tesis ederek bu rakip takımı hayli zaafa uğratmıştır.

Şu kadar ki kaptanları Mösyö Domeniko’nun gayret ve ihtimamı ile takım yine iyi oyuncularla taazzuv edilerek(teşkilatlanarak) eski halini iktisab etmiş(elde etmiş) ve aralarında muntazam bir anlaşma peyda etmişlerdir ki; son günlerdeki oyunları bunu ispat ettirmiştir.

Yarın çarpışacak olan bu iki takım, çok sık ve mükemmel oyunlarını oynayarak galibiyeti ihraza(kazanmaya) çalışacaklardır.

Bu iki rakip takımın yarın bize heyecan âver(heyecan veren) dakikalar yaşatacağını ümit etmekle, spor nezahatinden ayrılmamak lafımızıda temenni eyleriz.

Bakalım “Spor Alemi” nin bu maç için vazıh ettiği heykelde hangi takıma nasip olacak.”

 

KARŞIYAKA SPOR (KULÜBÜ) – GARİBALDİ MAÇI

“Karşıyakalılar sıfıra karşı birle (1-0) Garibaldi’ye galip gelerek heykeli aldı.

Saat dört buçukta  Karşıyaka Spor(Kulübü), Garibaldi takımları sahaya çıktılar.

Hakem Altay’dan Burhan bey.

Karşıyaka Sahaya ;

Malik, Çavuş, İsmail, Vahyi, Saim, Ali, Hamid, Ali, Nevzad, Halil, Necati ile çıkıyordu.

Karşıyaka’yı bu defa takımında iki yeni oyuncusu ile görüyorduk..  Uzun zamandan beri maç yapmayan bu iki takım bugün boy ölçüşecekler… Bakalım Çelebizade Said bey’in koyduğu kupayı kim alacak…

İlk akın Garibaldi’den başlayarak daha beşinci dakikada Karşıyaka’nın müteali(yükselen) akınlarında Hamid bey sol taraftan yaptığı akın ile ilk ve son sayıyı takımı hesabına kaydetti. 1-0

Bugün Karşıyaka takımı çok sağlam olmakla beraber Kıbrıs’tan gelen sağ ve sol açık oyuncular tarafından takviye edilmiş ve henüz anlaşamamazlık da nazar-ı dikkati celb ediyordu(dikkat çekiyordu). Oyun ekseriyetle(genellikle) havadan tatbik ediliyor. Karşıyaka muhacimleri(forvetleri) hasım müdafilerinden(defanslarından) ayrılmıyordu.

Hasım oyuncuları Karşıyakalılardan daha muntazam oynuyorlar. Fakat Karşıyaka’da defans hattını geçmeye muvaffak olamıyorlardı. Buna rağmen de Karşıyaka muhacimleri fuzuli kıvırma ve çalımlarla yapılacak bir çok sayıları heba ediyorlardı.

Devrenin nısfında(sonunda) Garibaldi oyuncuları biraz toplanarak hatırı sayılır birkaç hücumda bulundularsa da bu sıralardaki birkaç fırsatı da kaçırdılar.

Karşıyaka aleyhine verilen korner ile haftayim(devre) hitam(son) buldu.

İkinci haftayim(devre):

Daha başlangıçtan hakimiyeti alan Karşıyakalılar onuncu dakikada merkez muhaciminin uzaktan sıkı bir şutu direğe çarparak geri döndü devrenin nısfdan(sonundan) sonra gür bir kombinezon(başarı) ile ilerleyen Karşıyaka muhacimleri Garibaldi kulübü önüne geldiler. Bunda da merkez muhaciminin yüksekten bir vuruşu gol olmadı. Müteakip(devam eden) akınlarda Garibaldi kalecisinin fedakar ve muvaffakiyetli kurtarışları bütün seyircilerin takdirini toplayarak alkışlandı.

Tarafeyn(taraflar) bu suretle bir dolu sayı yapamıyordu. Nihayet Karşıyaka’nın solu ile devam eden oyun sıfıra karşı birle ve Karşıyaka’nın galibiyeti ile neticenelerek “Spor Alemi”nin mevzû futbol heykelini kazanmış oldu.

Karşıyaka’dan müdafaa hattı bila-istisna(istisnasız) hepsi güzel oynadılar. Hücum hattında merkez muhacim, sol açık, sol iç güzel oynadılar. Merkez muhaciminin fazla olan çalımlarını tenkis etmesi(bırakması) kendi ve takımı için daha faydalıdır. Garibaldi’den bilhassa kalecileri, iki bek, merkez ve muhacimleri güzel oynadılar.”

 

25 Haziran 1926

Karşıyaka : 4    -  Vefa/Altınordu Muhteliti(Karması): 4

Türk spor tarihimizin ve İstanbul’un en eski spor kulüplerinden, İttihad ve Terakki tarafından “Progrés” adıyla 1909 tarihinde İstanbul'da kurulmuş olan Altınordu ve yine 1908 yılında kurulan Vefa İdman Yurdu muhteliti (karması)’nın Haziran 1926 tarihinde İzmir’e yapmış oldukları seyahat ve bu seyehatteki Karşıyaka karşılaşması.

Haziran 1926’da İstanbul’un ve ülkemizin en eski iki kulüplerinden olan Vefa ve Altınordu İdman Yurdu kulüpleri İzmir’e seyahat düzenlemişti. Altınordu kulübümüzün organizasyonu ile, 1908-09 yıllarında kurulan Vefa İdman Yurdu ve Altınordu İdman Yurdu toplamda 5 maç yapmak için şehrimize gelmişlerdi. Vefa ve Altınordu takımlarından başka bir oyuncu da Süleymaniye takımından takviye yapılmıştı.

 Maç sonuçları şöyle oluşmuştu;

Altay: 2 - Vefa/Altınordu:1

Altınordu: 3 -  Vefa/Altınordu: 4

Karşıyaka: 4 - Vefa/Altınordu: 4

Garibaldi: 0 - Vefa/Altınordu: 6

İzmir Muhteliti: 5 – Vefa/Altınordu : 4

 

Yapılacak maçların ilki olan Altay – Vefa/Altınordu maçından önce, ikinci takım oyuncularından oluşan, biri Altınordu kulübünün kuruluş tarihi olan 12 Mart diğeri ise Karşıyakamızın şampiyon olduğu final maçının tarihi olan 9 Nisan isimli iki takım çıkarıldı ve bir kupa maçı yaptılar. 9 Nisan takımı beyaz formaları ile, 12 Mart takımı ise kırmızı – lacivert formalı sahaya çıkmışlardı. Neticede 9 Nisan takımı 4-0 kazanarak, kupayı kazanmıştı.

Misafir kulüplerimizden Altınordu İdman Yurdu kulübünün tarihine baktığımızda kaynaklarda; “Altınordu İdman Yurdu, 1909 yılında Aydınoğlu Raşit Bey ve arkadaşları tarafından Progres International adı altında kurulmuştur. Renkleri kırmızı - laciverttir. Türk futbolunun ve sporunun kuruluşu ve gelişme aşamasında çok önemli kulüplerden biri olmuştur. 1914 yılında kulüp kongresinde alınan karar gereği adını Altınordu İdman Yurdu olarak değiştirmiştir.

Vefa/Altınordu Muhtelit takımının İzmir’de yaptığı maçlarda, İsmet Paşa, Ordu müfettişi Fahreddin Paşa, Vali Kazım Paşa, Prag sefiri Vasıf bey, Halk Fırkası Müfettişi Sadrettin bey efendi de seyirciler arasında bulunuyorlardı.

Maçlar sonunda Vefa kulübünün kıymetli oyuncularından Saim bey ile yapılan röportajda Saim bey;        “ İzmir’de bize karşı yapılan merasim, Vefa’nın hiç unutamayacağı bir hatıradır. Gerek oyun esnasında, gerekse hariçde Vefa hakkında beslenen samimiyete teşekkür etmeliyiz. Yedik, içtik, eğlendik ve güldük. Bilhassa İzmir muhitinin çok kıymetli sporcuları ile tanıştık. Bahtiyarız.” Diyerek İzmir misafirperverliğini anlatıyordu.

İzmir’imizin ilk kulüplerinden Altınordu forması giyen “Baron” lakaplı ve soyadı kanunu çıktıktan sonra bu soyadını kullanan Feyzi bey’in organizasyonu ile İzmir’e geldiğini aktarmak isteriz.

Futbol oynarken bir “Baron” gibi eda ve çalımları bulunduğu için halkın “Baron” lakabını vermiş olduğunu çeşitli kaynaklardan öğrendiğimiz Baron Feyzi, futbol hayatına ilk olarak Fenerbahçe’de başlamış, daha sonra Altınordu İdman Yurdu’na transfer olmuş ve ilk olarak 1925 yılında İzmir’de Altınordu kulübümüze ve ilerleyen yıllarda Altay kulübümüze hizmet etmiş, tarihi futbolcuları arasına girerek adını ölümsüzleştirmiştir.

 

 

Karşıyaka : 4    -  Vefa/Altınordu Muhteliti İstanbul (Karması): 4

 Vefa/Altınordu Muhteliti’nin İzmir’de yapacağı en mühim müsabakalardan biri şampiyon Karşıyakalılar idi.

Bu maç, yine bir çok seyirci muvacehesinde(karşısında) 25 Haziran günü yapıldı.

Hakem Mister Fowler.

Vefa/Altınordu Muhteliti bu gün en kutlu şekli ile çıktı:

Hamdi, Demir, Mustafa, Şekib, Hayri, Ragıb, Turgut, Kemal, Emin, Sami, Ali, Ekrem.

Karşıyaka Takımı da :

Malik, Necati, İsmail, Ali, Vahi, Sezai, Hamdi, Nevzad, Halil, Fikret, Müeyyid

Oyun bidayette(başlangıçta) pek durgun ve cansız oynanırken muhtelitten Ali’nin attığı birinci ve güzel bir gol ile hararetlendi. Mamafih tarafeyn(taraflar) pek asabi ve kırıcı oynuyor. 0-1

Karşıyaka müdafisi(defansı) ilk on dakika zarfında aksarken yavaş yavaş açıldı. Ve Karşıyaka’dan Nevzad’da takımı lehine güzel bir gol attı. 1-1

Bu golü hemen bir dakika takip ederek merkez muhacim(forvet) Halil iyi bir plase ile ikinci golü de yaptı. 2-1

Oyun azami hararetle devam ediyor. Karşıyaka açık muhacimleri pek kabiliyetsiz bir oyun oynadıklarından bilhassa Karşıyaka’nın tehlikeli hücumları akîm(sonuçsuz) kalıyor. Muhtelit açıklarını da muhâsım(rakip) muavinler(orta saha oyuncuları) muvaffakiyetle(başarılı şekilde) marke ettiklerinden ortadan hücum yapmak mecburiyetinde kalıyor ve tarafeyn(tarafların) müdafisinin muvaffakiyetli mesaisi gol yapılmasına mani oluyor.

Birinci haftayim(devre) Karşıyaka lehine 2-1 nihayet buldu.

İkinci haftayim başlayınca soldan bir hücum yapan Karşıyaka muhacimlerinden Fikret üçüncü(3-1), pek az sonra Nevzad’da hasım(rakip) müdafile(defansla) beraber topu uzaktan sürerek kale önüne kadar akıp dördüncü golü yaptı. 4-1

Muhtelit ikinci devrenin nısfından(yarısından) sonra iki penaltı kazanarak iki gol yaptı. 4-3

Oyun nihayetlerine doğru frikikten de bir gol yaparak oyun 4-4 nihayet buldu.

Karşıyaka takımında kaleci Malik muvaffakiyetli bir oyun oynadı. İleri çıkışları pek fazla ve hatalı olmakla beraber bir iki golün kurtarılmasına hizmet etti. Frikikten atılan golü kornere atabilirdi.

Takımın bel kemiği olan Vahi çok güzel oynadı. Üç orta muhacim Halil, Nevzad ve Fikret çok iyi idi. Bilhassa Nevzad hücumlarda başlıca amil(etki eden) oldu.

 

 

1925-1926 Sezonu

02.04.1926

İzmir Ligi Final 1. Maçı

Altay 0-1 Karşıyaka

Mehmet Yüce'nin, "İdmancı Ruhlar: Futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;

Üç grubun birincisi Altay, Altınordu ve Karşıyaka spor kulübü aralarında final müsabakaları yaptı. Karşıyaka iki rakibini de mağlup edince 7 mayıs’ta oynanması icap eden Altay - Altınordu arasındaki üçüncü maç iptal edildi. Herkes karşıyaka’nın safdışı kalacağını ve bir Altay-Altınordu final müsabakası oynanacağını tahmin ediyordu. Mamafih ümidin hilâfında Karşıyaka bu tahminleri boşa çıkarmak suretiyle izmir şampiyonluğunu kazandı.

 

1925-1926 Sezonu

İzmir Ligi Final 2. Maçı

09.04.1926

Altınordu 0-2 Karşıyaka

Hakem: Mister Fowler

Altınordu:  Mustafa - Nuri, Zeki - Şevki, Feyzi, Rasim - Emin, Hüseyin, İsmail, Ziya, Cemî.

Karşıyaka: Malik (Yaylım) - İsmail, Necati - Ali, Vahi, Sezai - Hamid, Nevzat, Halil, Fikret, Osman.

Goller: Nevzat 0-1 ve Fikret beyler 0-2 (birbiri ardına ikinci yarıda)

 

Karşıyaka : 2 Altınordu : 0

( Gazetelerden…)

Günün en mühim müsabakası Karşıyaka ile Altınordu arasındaki final oyunu…

Her iki takım aylardan beri bu müsabaka için hazırlandıkları ve aşağı yukarı aynı kuvvetli ? ettikleri cihetle oyun fazla ehemmiyet kesb etmişti. diğer taraftan Karşıyaka, finalist takımlardan 1925 senesi şampiyonu Altay’ı bir hafta önceki oyunda mağlub ettiği için bu oyunda aynı zamanda İzmir şampiyonu da anlaşılabilecekti.

Oyun başlayacağına yakın stadyum üç binden fazla bir seyirci kitlesi ile çevrilmişti. Seyirciler arasında Vali Kazım, Fahrettin ve Mürsel Paşa’larla, Saruhan, Aydın, Belediye ve Federasyon Mıntıka Reisi Aziz, Vali Muavini Halit bey efendiler, genç zevatın vücudu müsabakanın kıymetini artırıyordu.

Nihayet mutad(alışılmış) merasimden sonra yine Mister Fowler’in idaresinde oyun başladı.

Karşıyaka takımı :

Kaleci : Malik

Müdafiiler(defans) : İsmail, Necati

Muavinler(ortasaha,kanat) : Ali, Vahi, Sezai

Muhacimler(hücum) : Hamit, Nevzad, Halil, Fikret, Osman

Altınordu takımı :

Kaleci : Mustafa

Müdafiiler : Zeki, Nuri

Muavinler : Rasim, Feyzi, Şevki

Muhacimler : Emin, Hüseyin, Hakkı, Ziya, Suphi.

 

İlk devrede oldukça şiddetli esen rüzgar alan Karşıyaka düştü. Bu altınordu takımı için iyi bir fırsattı. Mamafihle Altınordu’nun bütün hücumlarını çok güzel ve seri oynayan karşı(yaka) tevkif ve iade ediyordu.

Altınordu muhacim hattında şut atamamazlıkla bir iki fırsat kaçırdı.

Ve birinci haftayim(devre) 0-0 nihayet buldu. İkinci haftayimde rüzgarı lehine alan Karşıyaka, Altınordu’yu sıkıştırmaya başladı. Altınordu müdafisinde Feyzi ve Şevki’den muadil diğer oyuncuların isabetli oynamadıkları için tehlikeler meydana geliyordu.

1-0: nihayet Nevzad derin bir pas müdafilerden önce yetişerek altı pastan ilk golü ve buna müteakip bir hücumda da Fikret’de ikinci golü yaptı. 2-0

Oyun her iki tarafın gayretine rağmen bu şekilde nihayet buldu. Karşıyaka takımı oynadığı düzgün bir oyunla şampiyonluğa istihkak kesb etmiş oldu. Kaleci malik ve muavin Vahi ile Sezai fevkalade oynadılar.

Karşıyaka’yı kazandığı bu şerefli ünvandan tebrik ederiz.

Mustafa Kemal Atatürk 24 haziran 1926 yılında bu şampiyonluk sonrası Karşıyaka Spor Kulübün ziyaret edip, şeref defterine "bu defa ki ziyaretimde geçen aylar da masarrıf ve mesai hizmetin kıymetli asarını gördüm. teşekkür ve tebrik ederim." Yazmıştır.

 

1926-1927 (Özel Maç)

10.08.1926

Karşıyaka 0-2 Beşiktaş

(İstanbul gazetelerinden haber)

Beşiktaş İzmir’de

Ahîren(son zamanlarda) şehrimizin(istanbul) birinci sınıf futbol takımlarından Beşiktaş takımı, Macar antrenörleri ve Kaptan-ı umumileri (genel kaptan) sevk ve idaresinde bir seyahat tertip edilerek güzel İzmir’e gitmişlerdir.

Karşıyaka – Beşiktaş müsabakası

Beşiktaş takımı  ilk oyunlarını cuma günü izmir şampiyonu Karşıyaka Spor Kulübü ile yaptılar.

Havanın rüzgarlı olmasına rağmen oldukça kalabalık bir meraklı kitlesi sahayı dolduruyordu.

Saat 16:30…

Evvel Karşıyaka, bade’l(sonra) Beşiktaşlılar alkışlar arasında sahaya çıkıyorlar. Bir mû’tad(alışılmış) fotoğraflar alındıktan, nutuklar söylendikten sonra 17:10’da oyun başlıyor.

Hakem “Mister Fowler”…

Yek nazarda(ilk bakışta) takımların şekli netice hakkında mühim fikirler vermekle beraber her iki tarafta da amîd(hasta) var.

Takımlar;

Karşıyaka: Malik, Necati, İsmail, Ali, Müctebî, Sezaî, Hamid, Nevzad, Halil(ağabey), Muzaffer, Ercümend

Beşiktaş: Osman, Şahap, Abdi, Zeki, Cavid, Nihad, Hayati, Şükrü, Nafi, Latif, Rüşdü.

Karşıyaka takımından Vahyi bey, milli takım ile gittiğinden yerine Müctebî bey ikame edilmişti. Beşiktaş takımı Latif beyle takviye edilmişti.

İlk akın Beşiktaşda… Güzel bir akış ile kaleciye kadar akan top Latif bey’in hatasıyla kaçtı. Şimdi Karşıyakalılar mukabil akınlara başlıyorlar. Sahaya alışmaya çalışan Beşiktaşlılar, mümkün mertebe belli etmemeye ve düzgün oynamaya çalışıyorlar ve muvaffak da oluyorlar. Bu anda Karşıyakalılara birkaç korner oluyor fakat Beşiktaşlılar istifade edemiyorlar. Oyunun ortalarına doğru Nafi iyi bir sıyrılışla çektiği şutu Malik bey kurtarıyor.

Karşıyakalılar, rüzgarı lehlerine aldıkları halde oyun ekseriyetle Beşiktaşlıların hakimiyeti altında geçiyordu.

İlk sayı kalecinin hatalı bir çıkışından istifade iden Nafi bey tarafından yapıldı. çektiği sıkı bir şut kalecinin kalede olmayışından dolayı sayı olmuştu. 0-1

haftayimin(devre) nihayetine kadar oyun 0-1 devam etti. karşıyakalıların fazla gayretine rağmen beraberlik temin edilememişti.

İkinci haftayim Karşıyakalıların hücumuyla başladı. Rüzgar, Beşiktaşlıların lehine olmakla beraber bariz bir surette hafiflemişti. Mütekabil hücumlar arasında sayı yapmak imkanı olmuyordu. Nevzad bey’in biraz asabi oyununa rağmen güzel bir iki şutunu görüyoruz. Müctebî bey’in yorulduğu aşikar… Halil bey hem ileri hem geri yardım ediyor. İlk haftayim muvaffakiyetsiz bir oyun oynayan Hamid bey, ikinci haftayim ortalarında sahayı terk ediyor. Yerine Cahid bey geliyor.

Rüzgar nihayetlere doğru fazlalaşıyor. Bu anda Latif bey’in seri bir akınını görüyoruz. Çektiği şut harice(dışarı) gidiyordu. cavid bey fazla muvaffak oluyor. Kaleci Osman beyle Şahap bey müdafaada kendilerini gösteriyorlar. Cavid bey’in bir pası sol açığa gidiyor. Açıktan içe gelen top latif bey’in ayağına çarparak falsolu bir vaziyette kaleye giriyor.0-2

İkinci sayıdan sonra daha gayrete gelen karşıyakalılar maalesef oyunun nihayetine kadar neticesiz hakimiyetler temin ettiler. Oyun artık nihayete kadar 0-2 beşiktaş’ın galibiyetiyle devam etti.

Oyunda en ziyade muvaffak olanlar Karşıyaka’dan Malik, Cahid, Halil bey’ler, Beşiktaş’tan Osman, Şahap, Cavid, Latif ve Nafi bey’ler olmuştur.

 

10.08.1926 tarihli Karşıyaka - Beşiktaş maçından evvel BJK Futbol şubesi müessisi Ahmed Şerafettin(Şeref)Bey elinde tuttuğu üçgen "Karşıyaka Spor Kulübü - 1912" yazılı flama ile beraber KafSinKaf ve BJK'li sporcular arasında gözüküyor.

24 Eylül 1926

Mısır takımı El İttihat İzmir’de

 

El Ittihad takımı ziyaretlerde ve sportif faaliyetlerde  bulunmak üzere Türkiye'ye gelmişti. İzmir’e de konuk olan Mısır temsilcisi. Karşıyaka ve Altay takımlarının yapmış olduğu karma ile oynadığı iki maçla da galip gelmişti. Oldukça güçlü olan bu ekibe karşı alınan mağlubiyetlerin, futbollarını geliştirmek İsteyen İzmirliler İçin pek üzücü okluğunu söyleyemeyiz. O dönemde amaç her zaman kazanmak değil, yeni ayağa kalkan Türk futboluna olumlu manada bir şeyler katmaktır.

İzmir’de Yeni Futbol Mevsimi Dinlenme devresinin ardından hemen hemen bütün futbol kulüplerimiz faaliyet sahasına alılmış bulunuyorlar. Esasen tatil mevsiminde de pek çok futbolcular formalarını tamamiyte kaybetmemek için egzersizlerini ihmal olmadıklarından daha ilk haftadan mühim maçlara hazır şekildelerdir.

İttihad takımına karşı çıkacak olan Altay/ Karşıyaka Muhtelit Takımı antreman olmak üzere Altınordu Birinci Takımına karşı oynadı. İzmir Muhtelit Takımının bütün oyuncularını içerecek olan Altay/ Karşıyaka Muhteliti-Altınordu Takımları arasında yapılan futbol müsabakası büyük bir kalabalık huzurunda yapılmış ve neticede Altay/Karşıyaka Muhteliti 4-1 galip gelmiştir.

Altay/Karşıyaka Muhteliti, Milli Takımla Avrupa turnesine çıkan Vahi beyle, Danyal. Alaaddln, Hamid beylerden mahrum olarak sahaya çıkmıştır.

Muhtelit Takımımız şu şekilde idi; Malik(KSK), Birhaıı(Altay), Necati(KSK Sıçan), Ali(KSK), Hamid(Allay), Vehbi(Altay), Ercümend(KSK), Nevzad(KSK). Halil(KSK-Ayaboy), H VahabfAitay-Özaltay). Hasan(Altay)

İzmir'de Spor / El lltihad İzmir’de

Tarihler 24 Eylül 1926'yı gösterdiğinde Mısırlılar İzmir'de büyük tezahüratla karşılandılar. İlk maçda El Ittihad, Karşıyaka/Altay Muhtelitini 3-0 mağlub etti. Mısır şampiyonu El Ittihad takımının ziyareti İzmir muhitinde yine çok heyecanlı spor günlerini başlatıyor... Galatasaray/Fenerbahçe muhtelHine karşı Mısır'da gösterilen büyük hüsnü kabulün, İzmir spor aleminde bıraktığı görüntü nedeni ile bütün İzmir, Mısırlı misafirlere aynı samimiyet ve kıymeti göstormok için sırf gayret ediyor.

Mısırlılara ta Bandırma'dan itibaren bütün tren güzergahında ve nihayet İzmir'de gösterilen hararretli alaka ve tezahürat misafirlerimizde çok iyi bir görüntü bırakmıştı.

El Ittihad takımı ile ilk müsabaka 24 Eylül Cuma gönü yapıldı. Alsancak sahası şimdiye kadar hatta Fenerbahçe maçlarında bile görmediği bir halk ve sporcu kitlesi tarafından tamamıyle dolmuş, taşmıştı. Altı bin kişiyi aşan seyirciler içinde İzmir Askeri ve Mülki bütün memurlar ile Mısır konsolosu da mevcut idi.

Hakem Mıstcr Fowler, alışılmış merasimden sonra para atışı yaptı. Askeri bando İstiklal Marşını çalarken tarafların kalelerine Türk ve Mısır bayrakları çekildi.

El Itlihad takımı kadrosu: Rüstem, Perviz, Şemsi, Kemişi, Hasan, Rezzak, Hafız. Elseyd, Huda, Maksur, Şükri.

Karşıyaka/Altay Muhteliti: Süleyman, Birhan, Alaaddin, Vahyi, Hamid, Danyal, Ali, Nevzad, HaIil Ağabey, Vahab, Hasan.

Mısırlıların ilk hücumu muavin hattında yakalandı. Sonra bütün takımımız çok iyi bir ahenk ile Mısır kalesine hücumlar yapıyordu. Mısırlıların şu ilk dakikalarda oyuna ve sahaya alışamamasından mütevellit bir acz içinde bulundukları ve topa hakim olamadıkları görülmüştür. Hücum hattımızın tehlikeli ûç-dört hücumu Mısır kalesi yakınlarında ortadan idare edilmeyip, kenarlara sevk olduğundan hiç veya avutlarla sonuçlanıyordu. Karşıyaka/Altay Muhteliti kendilerinden boy, cüsse, sürat itibarı ile çok faik olan bu takımla azami gayretini sarfederek çarpışıyor.

İlkyarı İttihad'ın son dakikalarda attığı ikinci gol ile 2-0 olarak bitiyordu.

İkinci yarı da bir gol daha kalemizde görerek müsabayı 3-0 mağlup olarak tamamladık.

Karşıyaka/Altay muhteliti bu maçta tam manasıyla bocaladı. Müdafanın bütün gayretli vc fedakarlığı daha fazla gol atılmasına mani oldu. Orta sahada yalnız Danyal muvaflakiyetli çalıştı.

Halil, Vahab ve Nevzad çok çalıştılarsa da Mısır takımının müdaafası çok yüksek oyuna fırsat vermiyordu.

Cuma gecesi misafirler şerefine İzmir Belediyesi Tilkilikte altmış kişilik bir ziyafet verdi. Çok samimi geçen bu gecede, gece yarısına kadar eğlenildi, dans edildi.

El ittihad , 27 Eylül Pazar günü ikinci müsabakasını İzmir Muhteliti (Karşıyaka/ Altay/Altınordu) ile yaptı. Bu maçta da 3-1 skor ile mağlup olduk.

 

 

 (Özel Maç)

21.10.1927

Karşıyaka 0-4 Fenerbahçe

 

Ekim ayında Fenerbahçe üç maç için İzmir'e geldi. İlk maçını 21 ekim cuma günü Alsancak sahası'nda (bugünkü Alsancak stadı) Altınordu takımı ile yapan Fenerbahçe Zeki Rıza, Bedri ve Bekir Refet'in golleriyle 3-0 galip geldi. 23 ekim pazar günü Karşıyaka'yı 4-0'yenen sarı-lacivertliler 29 ekim cumartesi günü ise Altınordu/Karşıyaka karması ile oynadı ve maçı Zeki Rıza'nın iki golüyle 2-0 kazandı. Üç maçta hiç gol yemeden 9 gol atan Fenerbahçe'nin 21 ekim'de oynanan Altnordu maçında mücedele eden kadrosu, Nedim kaleci - Cafer Çağatay, Kadri Göktulga - Fikret Arıcan, Beşiktaşlı Hüsnü Savman, Cevat Seyit - Bedri Gürsoy, Bekir Refet Teker, Zeki Rıza Sporel, Nevzat Alpagut, Nihat Sayar şeklinde dizilmişti.

**

Fenerbahçe takımı ikinci maçında karşıyaka'yı 4-0 yendi. Alsancak sahası'nda oynanan maçta sarı-lacivertliler Nedim kaleci - Cafer Çağatay, Kadri Göktulga - Fikret Arıcan, Beşiktaşlı Hüsnü Savman, Cevat Seyit - Bedri Gürsoy, Bekir Refet Teker, Zeki Rıza Sporel, Alaaddin Baydar, Firuzan Şansal kadrolarıyla mücadele ederken, golleri 20, 29 ve 76.dakikalarda Bekir Refet Teker, 80.dakikada da Alaaddin Baydar attı.

 

 

17.02.1928

Altay:2  KSK: 1

 

17 Şubat Cuma günü hava ilk baharı andırıyordu. Program mucibince Altay ve K.S.K. ikinci takımları arasındaki maç saat onbir’de başladı. Altay ikinci takımı dört kıymetli isminden mahrum olduğu için belkide muhacim hattı zayıf bir vaziyette idi. Neticede tarafeyn bir – bir berabere kaldılar. Öğleden sonra saat birde ikinci kümeye mensub takımlardan Karşıyaka İdman Ocağı birinci takımı ile Menemen birinci takımı arasındaki resmi maç yapıldı. Neticede İdman Ocaklılar sıfır’a bir’le galib geldiler.

 

Altay : 2 – K.S.K.: 1

Alsancak sahası saat bir’den itibaren gelmeye başlayan meraklılar tarafından işgal edilirdi. Saat üçte, iki tarihi rakib kulübün, Altay’la Kaf Sin Kaf’ın karşılaşması hasebiyle üç bin kişi kadar stadyumu doldurmuş bulunuyordu. İlk Altaylılar, mütekabil Kaf Sin Kaf’lılar sahaya çıktılar. Her iki takım fazla alkışlandılar.

Müsabakayı Galatasaray’ın sâbık reisi Adnan bey(Adnan İbrahim Pirioğlu) idare ediyordu. Takımlar şu şekilde idiler.

Altay takımı : Süleyman, Alaadin, Mehmed, Vehbi, Hamid, Danyal, Vefik, Zeki,

Burhan, Hasan, Selahattin,

Karşıyaka Takımı; Mithat beyler, İsmail, Necati, Turgut, Halil, Vahi, Şevket, Mehmet,

Şerif, Mahmud. Faik

 

Oyun Altay’ın hücumuyla başlandı. Karşıyakalılar da mukabil hücuma geçmekte gecikmediler. Oyun seri bir süratde cereyan ediyor, tarafeyn tehlikeli akınlar yapıyordu. Altay kalesi akındaki iki tehlike kaleci Süleyman’ın fedakarlığı sayesinde bertaraf edildi. Altay ma’an hattında Danyal bey’in muvaffakiyetli oyunu, Kaf Sin Kaf’ın sol cenahına adım attırmıyordu. Yirminci dakikada K.S.K’ın ortadan yaptığı akın Hamid bey’in onsekiz yardı çizgisi  haricinde kazaen yaptığı hentbolle kesildi. Kaf Sin Kaf bu mühim fırsattan istifade edemedi. Altaylılar tehlikeyi atlattıktan sonra şiddetli bir akına geçtiler. Altay’ın sağ cenahı çok serbest oynuyor. Vahi bey’in bütün fedakarlığına rağmen akınları durdurmaya muvafık olamıyordu. Haftaymın 25.nci dakikasına kadar devam eden Altay hakimiyeti nihayet semeresini verdi. Burhan’ın yerinde bir pasını alan sol açık Zeki bey biraz sürdükten sonra hızlı bir şutla Altay’ın ilk sayısını yaptı. Altay’ın bu ilk sayısı seyirciler tarafından azim tezahüratla karşılandı. Seyircilerin şiddetli tezahüratı devam ederken topun santraya geldiğini ve Kaf Sin Kaf’ın gayet seri bir hücuma çıktığını görürüz. Altaylılar iki dakika kadar devam eden bir koşuylan esasında kalelerinde mühim bir tehlikeye maruz kaldığına pek ehemmiyet vermediler. Sol ma’aunın ve belkide sol müdafinin hatası yüzünden Kaf Sin Kaf merkez muhacimi Şerif bey Karşıyaka’ya yapılan ilk golden dört dakika sonra Altay’a mukabil sayıyı yapmaya muvafık oluyordu.

Bu defa tribünün sağ cenahı kıyameti koparmaya başlamışdı. “Yaşa Kaf Sin Kaf” sedaları henüz bitmeden Altay’ın santradan topu kaptığı ve seri bir akın neticesinde Zeki bey’e gelen topun muvaffakiyetli bir şutla K.S.K. kalesini ikinci defa ziyaret ettiği görüldü. Altay’ın bu golü, Kaf Sin Kaf taraftarlarını elim bir inkisar’a duçar ettiği gibi Altay taraftarlarının iki dakika olan üzüntüsünü derhal tadil eylemiş oldu. Haftaymde dört dakika süre şiddetli tezahürat esnasında bitti. Altı yedi dakika zarfında üç golün yapılmış olması ve bu gollerin mütekabil olarak atılması oyuna fazla bir heyecan benş etmiş idi.

İkinci devre bidayetinde Karşıyakalıların yine onbir kişi oyuna dekarını görüyoruz. Filhakika ilk haftaniymin nihayetine doğru müdafi İsmail bey ayağının incinmesi üzerine sahayı terk etmişdi.

Altaylılar bu devrede çok canlı oynadılar ve Karşıyaka’nın akınıyla geçen ilk beş dakikada sarf-ı nazar edilirse, haftaymın mütebaki zamanında mütemadiyen Kaf Sin Kaf’ı sıkıştırdılar. Buna rağmen muhacim hattının ortasının zuhur eden fırsatları kaçırması, Hasan bey’in ayağındaki arıza hasebiyle eski oyunu oynayamaması ve Selahattin’in ise ağır oynaması mutlak  birkaç golün kaçmasına amil olmuştu. Altay muhacim hattının fazla gol çıkarılması haf hatlarıynan bu gün …… çok geride oynamasından tevad ediyordu. Bu hatalı ta’biye Altay forlarının rakiblerine kaptırdıkları topun ahşerib, Altay nısf sahasına ait olunmasını mucib oluverdi, ki bu vaziyet Altay defansının fazla fedakarâne oynamasını icab ediyordu. Neticede oyun bir - iki ile Altay’ın galibiyeti ile neticelendi. Yirmi iki oyuncu içinde en muvaffıkı müdafi Mehmed, kıymetli sağ mahal Danyal beylerle kaleci Küçük Süleyman.

Kaf Sin Kaf’ın genç azalarından Şerif, Turgut, Şevket, Mehmet beyler çok muvafık oldular. Halil ve İsmail beyler iyi oynayamadılar. Necati bey fedakardı. Vahi bey Altay’ın köklü sağ cenahını karşısında fazla çalıştı…

Altay şimdiye kadar oynadığı üç oyunda da galib gelmiş ve taviz sayi temin etmiştir.

 

https://2.bp.blogspot.com/-F1zLy3PyVPU/XQIUhj4bLpI/AAAAAAAAf2g/DeWjXTXQ5PcQrl7SFLs-UrNudzAwlMTZACK4BGAYYCw/s1600/ZRZUooA.jpeghttps://2.bp.blogspot.com/-u3eGP-Y3Tlo/XQIUeMfVmJI/AAAAAAAAf2Y/R9105SBU7Tk97isWL5JCtalpUsIxquPEQCK4BGAYYCw/s1600/ynu5otN.jpeg

11 Mayıs 1928

Karşıyaka: 0 Göztepe: 3

İlk karşılaşma

 

Spor Alemi Dergisi 9. yıl 21.sayısındaki "İzmir'den Spor Hareketleri" bölümünden bir haberde, Karşıyaka ve Göztepe birinci takımlarının şimdiye kadar karşılaşmamış oldukları beyan edilmiş, ve bu egzersiz maçını Göztepe'nin 3-0 ile kazandığı bildirilmiş.

 

 

 

"11 Mayıs 1928 Cuma"

"Günün en mühim müsabakası şimdiye kadar karşılaşmayan Göztepe ve K.S.K. birinci takımları arasında yapılmıştır. Göztepe takımı Talat ve Kenan beylerden, K.S.K. takımı Vehbi ve Şerif beylerden mahrumdurlar. Karşıyakalılar, uzun bir sükûnet devresinden sonra ilk defa sahaya çıktıkları için ikişer oyuncu antremansızdı. Göztepelilerin ise son zamanlardaki muntazam antremanları hasebiyle en form bir şekilde olduklarından bu egzersiz maçını 0-3 ile kazandılar. Karşıyakalılar ikinci partinin ondakikası müstesna, tamamıyle karşıki kalenin önünde oynadılar. Sayısız fırsatlar kaçırıldı. Şansızlık dolayısıyla dört defa muhakkak gol olacak vaziyetlerde top direğe çarpdı. Göztepeden Seyfi beyde, Karşıyakanın gol yapmamasına en mühim sebeb oldu."

 

 

1929 YILI  - Ahenk Gazetesi- 01 Temmuz 1929 

 

(Özel Maç)

04.07.1930

Karşıyaka 3-4 Macaristan B

 

Türkiye’de spor henüz günümüzdeki gibi İstanbul  hegemonyasında değil iken çeşitli dünya kulüpleri İzmir’e gelir Karşıyaka ve  Altay ile maçlar yapmak için can atarlardı.

Bilhassa Yunan kulüpleri Olympiakos, Lalaps, Aris, Apollon, takımı gibi kulüpler sık sık İzmir’e seyahat etmiş ve kulüplerimizi de şehirlerine davet etmişlerdir.

Yine böyle bir seyahat sırasında, Temmuz 1930 tarihinde,  Macar Milli takımının İstanbul’da yaptıkları maçların sonrasındaki rotası İzmir’di.

Karşıyaka, Altay ve iki takımın muhteliti(karması) ile maçlar yapmak için İzmir’e gelen Macar Milli takımı, ilk maçı Karşıyaka ile Alsancak Stadında 4 Temmuz 1930 Cuma günü yapmış ve maçı 4-3’lük skor ile kazanmıştı.

           İzmir muhteliti(karması) olarak çıkılan son maçı da 3-1’lik skor ile kazana Macar milli takımı, gazetelerdeki haberlerde “Macar gençleri futbolu anlamış, fakat yeterli derecede pişmemiş” olarak belirtilmişti. Maç gaeter sütunlarında şöyle anlatılmıştı.

"K.S.K maçını ehemmiyeti hasebile Cuma günü tribünler ne Fenerbahçe’nin ve ne de Galatasaray’ın İzmir seyahatinde görülmemiş bir kalabalık arzediyordu. Hattâ Vali Kâzım paşa, Halk fırkası müfettişi Zühtü ve mutemet Salih beyler de bu maçı seyretmeğe gelmişlerdir. Saat 17,30da evvelâ Macar futbolcuları düz beyaz, arkasından K.S.K takımı yeşil kırmızı formalariyle sahaya çıktılar. Alkışlar ve yaşa avazeleri yükseliyordu. Her iki kulüp tribündeki misafirleri selâmladı ve fotoğraflar çekildikten sonra saat 17,50 de oyun başladı. Macarlar seri oynuyorlardı, K.S.K onlardan geri kalmadı ve oyunlarına sürat ve ehemmiyet vermeğe başladı. Henüz aradan dört dakika gibi bir zaman geçmişti. Tribünlerden bir ses yükseldi. — Gol.. Gol, gool... Bravo sol açık Hayati!.. Top Hayatinin ayağından çıkınca Macar kalesinin üst direğine çarpmış ve amuden kale içine düşmüştü.. Enfes bir gol... Her nedense hakem Altaylı Hasan Bey bu golü kabul etmedi.. Halkın sevinç ve süruru boşa gitmiş bulunuyordu. Bundan sonra Karşıyakalıların hevesi kırılmıştı. İki dakika sonra top Karşıyaka kalesi önünde dolaşmağa başladı. Altıncı dakikada macarlar ilk golünü K. S. K. ağlarına takmaya muvaffak oldular. Karşıyaka ilk golü yedikten sonra bir parça kendini topladı eski heyecan gene görülüyordu. Karşıyaka topa tamamile hakim bir vaziyette gol fırsatlarını kokluyor. 24 ncü dakikada Muzaffer bir bire beraberliği temin eden ilk sayıyı çok güzel bir vuruşla yaptı. Top mütemadiyen Macar kalesi önünde bir tehlike oluyordu. Nihayet birinci golden altı dakika sonra sol açıktan Hayati ikinci golü Macar ağlarına taktı.

Birinci devre 2-1 karşıyaka lehine bitti.

İkinci devre başladığı vakit sahada gene ayni hararet görülüyordu. Fakat yalnız Karşıyakalılardan bir iki oyuncu değişmişti. Altı dakika süren tehlike ve heyecan arasında Macarlar ikinci gollerini de yaptılar. Bundan sonra K.S.K. lı İsmail topu ayaklarına almış süratle Macar kalesi önüne gelmişti. Çok iyi ve yerinde bir vuruşla K.S.K. üçüncü golünü yaptı. 34 üncü dakika idi. Macarların beraberlik sayısını temin eden bir gölünü daha gördük. Oyunun bitmesine dört dakika vardı. Macarlar K. S. K. kalesi önünde tehlikeler yaratıyorlardı. Biraz sonra Macar takımının dördüncü golünü ağlarda görüyoruz. Oyun 3-4 Karşıyaka aleyhine neticelendi."

12 temmuz 1930 tarihli Akşam gazetesinden;

 

Macarlar izmirde

Son maçı bugün Karşıyaka - Altay muhtelitile yapıyorlar

İzmir’e gitmiş olan genç macar muhteliti geçen cuma karşıyaka, pazar günü altay ile birer maç yaptı ve bu maçların ikisinde de 4-3 palip geldi. macarlar üçüncü ve son maçlarını bugün karşıyaka - altay muhteliti ile yapacaklardır.

İzmirden gelen haberler ilk iki maçın bilhassa ikinci maçın zevkli olmadığını bildiriyor. bilhassa hakemlerden, bunların tarafgirane hareketlerinden şikâyet ediliyor. son maçın daha zevkli ve bu gibi şikâyetlere meydan vermiyecek şekilde olması muhtemeldir.

Macar gençleri futbol anlamış, fakat henüz kâfi derecede pişmemiş oyunculardır. bu takım istanbulda yaptığı maçlarda hakemlerin dürüst hareketlerinden çok memnun olmuştur. izmirdede son maçta bu hissin verileceğini ümit ederiz.

 

“Macarlar İzmir’de”Gazete haberleri

 

Akşam Gazetesi – 12.07.1930

 Anadolu- 04.07.1930

 Hizmet Gazetesi-07.07.1930

Hizmet Gazetesi- 05,07.1930

 Anadolu – 05.07.1930

Anadolu- 05.07.1930

 

https://4.bp.blogspot.com/-e3XfJUaUUjs/XV5p4AYHUxI/AAAAAAAAmcg/Y1HU5x10ptAGrWvvBP6hHk-ptB41o35mgCK4BGAYYCw/s640/KAR%25C5%259EIYAKA%2BTAKIMI%2B1930-31.jpg

1930-KSK 1. Futbol Takımı

 

 

https://lh3.googleusercontent.com/-pr4C6FBK434/YMxqAWklvHI/AAAAAAAAubw/5SA20FWgJaIrd3qDFJNVutqQZ4lEViaowCLcBGAsYHQ/w640-h512/macar%2Bdostluk.jpg

 

MACARİSTAN DOSTLUĞU VE REKABETİ

 

Kentimizde bir çok kulüp kuruldu, bir çoğu faaliyetlerine devam edemiyor olsa da sporun gelişimi için bu çok önemli hareketler 1922-30 yılları arasında gerçekleşti.

Sporda Macar – Türk ilişkileri, Türkiye’de ilk kez Karşıyaka ile başlıyor diyebiliriz.

 

MACAR ANTRENÖRLER ZİNGER VE ŞVENK

KSK Cumhuriyet döneminde yeniden kuruluşundan sonra , 1925 yılında Macar antrenör Her Zinger ile anlaşarak, Türkiye’de ilk kez bir Macar antrenörü kadrosuna katan kulüplerden birisi olmuştur. Antrenör Zinger’in mesaisi sayesinde, 1926 yılı İzmir mıntıka şampiyonluğunu da  kazanmıştır.

Her Zinger KSK futbol takımının  antrenörlüğü sonrasında çeşitli dönemlerde Ankara Gençlerbirliği, Beşiktaş, Yunanistan/Apollon gibi dönemin en güçlü kulüplerinde teknik direktörlük yaptı.

KSK’de  teknik direktörlük yapan bir diğer  Macar antrenör ise Her Jozef Şvenk’ti.

Antrenör Şvenk, 1930’ların başında Karşıyakanın başına geçmiş, genç futbolcuların yetişmesi için uzunca süre emek sarfetmiştir. 1932 yılındaki mesaisi sayesinde Karşıyaka İkinci takımı(Genç takım) İzmir’de hem şilt şampiyonu hem lig şampiyonu kazanmıştır. Macar Antrenör .  5 Haziran 1932 yılında Fenerbahçe kulübünün antrenörlüğüne transfer olmuştur. 1933 yılında Macaristan’da antrenörlük kursunu birincilikle bitirmiş, kendi söylemiyle “Türk sporuna hizmet için” geri gelmiş, Fenerbahçe’de 3 yıl boyunca teknik direktör olarak başarılar yaşamıştır.

MACAR KULÜPLERİ İLE MAÇLARIMIZ – TEMEŞVAR ATLETİK KULÜBÜ

KSK futbol takımı 1926 yılında ilk maçını İzmir Muhteliti(Karması) olarak  Romen-Macar takımı Temeşvar(Chinezul Timişoara-Kuruluş: 1910) ile  yapmış, bu tarşihte başlayan  dostluk ve rekabet ortamı, 1930 yılında Genç Macar Muhteliti(Karması) takımı ile İzmir’de oynanan maçlarla sürmüştür.

1933 yılı Haziran başında Temeşvar Atletik Kulübü(CAM Timişoara –Kuruluş: 1902) takımının turnesi önce Yunanistan/Atina, sonra İzmir olacak şekilde organize edilmişti.

İzmir’de ilk maçını 9 Haziran 1933’te Altay’a karşı oynayan Temeşvar kulübü bu maçtan 7-6 mağlup ayrılıyordu.

İkinci maçlarını iki gün sonra Altınordu ile yaptılar. Altınordu’nun kötü oynadığı bu maçtan 4-1’lik galibiyetle ayrıldılar.

Son maçını Karşıyaka ile oynayan Temeşvar Atletik Kulübü, bu maçtan 4-2 mağlup ayrılıyordu. Dönemin basın yayın organları Karşıyakamızı bu maçtan sonra tebrik ve takdir ediyorlardı. İlk yarısı 2-2 biten maçın ikinci yarısında 2 gol daha bulan Karşıyaka, maçı güzel bir oyunla 4-2 kazanıyordu.

Aynı günlerde şehrimizin bir başka misafiri daha vardı… Macaristan’ın ve Orta Avrupa’nın en kuvvetli takımlarından, ilerleyen yıllarda Puşkaş, Bozsik gibi dünyaca ünlü futbolcuları yetiştiren Kişpeşt(Kispest AC – Kuruluş: 1909)

 

MACAR KİŞPEŞT TAKIMI

Günümüzde Budapeşte Honved FC olarak bilinen Kişpeşt takımı, erken Cumhuriyet döneminde orta Avrupa’nın en mühim takımlarından biriydi.

Ferenc Puskás, Sándor Kocsis, József Bozsik ve Zoltán Czibor gibi dünyaca ünlü sporcuları yetiştiren efsanevi Macar kulübü, iki maç yapmak için 1933 Haziran’ında İzmir’imize Frinton vapuru ile teşrif etmişlerdi.

İlk maçını Altay ile yapan Kişpeşt, bu maçta Altay’a karşı tarihi galibiyet alarak 5-1 mağlup etmişti.

Altay bu maçta Göztepe’den Fuat ve Reşat beyleri de takviye olarak almıştı. Ancak mağlubiyeti engelleyemedi.

 

KARŞIYAKA SPOR KULÜBÜ – KISPEST AC 1909 MAÇI

Altay’ın bu kötü mağlubiyetini nazar-ı dikkate alan Karşıyakamız, Altınordu ve Göztepe’den takviye destek alarak bu kuvvetli rakibe karşı mücadele ediyordu. İzmir’de ikinci maçını Karşıyaka Spor Kulübü ile oynayan Kişpeşt 2-2 beraberlikle sahadan ayrılıyordu.

Saat 18:00’da öncelikle misafir Kişpeşt takımı sahaya çıkıyordu. Tribünlerde Vali Kazım Paşa, Müstahkem Mevki Kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa ve Belediye Reisi Behçet Salih beyler locada buluyorlardı. Binin üzerinde seyirci ile doluydu Alsancak stadyumu.

Karşıyakalı seyircilerin alkışları arasında Kişpeşt takımı kafile reisi Bathory Ferrene’ye güzel bir buket çiçek hediye ediyordu Karşıyaka’lılar.

Merasimlerden sonra maç başladı. İlk on dakika iki mutlak gol pozisyonunu kalecimiz Sabahattin kurtarıyordu.

Altınordu kalecisi Sabahattin bu maçtan sonra Karşıyaka kalesini, kendi kulübünün kalesi gibi koruduğu için Karşıyaka Spor Kulübü tarafından madalya ile  takdir edilecekti.

31. dakikada Kişpeşt ilk golünü attı ve ilk yarı bu skorla tamamlandı. 0-1

İKİNCİ YARI

58.dakikada Fuat Göztepe ile başlayan akın, Muzaffere ve oradan da Cihata kısa paslarla geldi. Cihat müsait pozisyonda şutunu çekti ve takımımıza beraberliği getiren golü yaptı. 1-1

75. dakikada akınlarını artıran Macar takımı, sol açıktan gelerek ikinci golü ile öne geçti. 1-2

Bu golden 4 dakika sonra hakem bir frikik verdi. Fuat Göztepe bu frikiği güzel bir plase ile kullandı top kaleciden Halil Ağabey’in önüne düştü, Halil Ağabey bu golü yaparak maçı beraberliğe getirdi. 2-2

Maç bu gol ile berabere tamamlandı. Taraftarlar yeşil-kırmızılıları omuzları üstünde kutlayarak sahadan yolladılar.

Macar Kişpeşt takımı bir sonraki maçını iki gün sonra çok kalabalık bir seyirci önünde İzmir muhteliti(karması) ile yaptı. Bu karma kaleci Sabahattin(Altınordu) hariç Altay ve Karşıyakalıydı.

Bu maçta başarılı oyun oynayan karmamız Şükrü’nün ikinci yarı attığı gol ile 1-0 kazanarak Macar takımını uğurlamıştı.

Mıntıka maçlarının olmadığı dönemlerde, milli küme henüz yokken çeşitli ecnebi takımlar şehrimize seyahatlerle sık sık uğramışlar. Makalede aktardığımız iki antrenör ülkemize önemli bir futbol kültürü mirası bırakmışlardır.

(Bedri Cumhur Doğu araştırmasından)

19.06.1933 - Yeni Asır Gazetesi

   

 

 

KSK MİDİLLİ YOLCULUĞU Aralık 1930

 

Tarih : 28 Kanunuevvel 1930 (28 Aralık 1930)

Yer : Midilli

1914 yılında Yunanistan’ın Selanik kentinde kurulan, adı Yunan mitolojisindeki savaş tanrısı Ares’ten alan Aris takımı, Yunan Milli takımına 3 oyuncu vermekteydi ve Yunanistan’ın belli başlı 3-4 takımından birisi idi.  Karşıyakamızı Midilli’ye maç için davet etmişlerdi. Oynanan maçta KSK futbol takımı  şimdi Avrupa liglerinde mücadele eden Aris takımı,  5-1’lik skorla şehirlerine uğurlanıyordu.

1930 yılında Selanik şampiyonu olan Aris takımı, Karşıyaka’lıları Midilli’de gayet dostane şekilde karşılıyor, hatta Yunan futbolseverler “Zito Türkiye”(Yaşa Türkiye) sloganları atıyorlardı. Türk ve Yunan dostluğunu gösterir vaziyette bayraklarla donanmıştı tüm Midilli. Akşam Aris takımı tarafından oyuncularımız şerefine 200 kişilik bir çay ziyafeti verilmiştir. Çayda Midilli mutasarrıfı, belediye reisi ve erkânı hükümet hazır bulunmuşlardır. Ziyafet esnasında dostane nutuklar irat olunmuştur.

Hatta Yunan takımından,  Vali Paşa’ya gelen bir telgrafta: “Mağlup olduk, fakat yüksek Türk gençlerinin üzerimizde bıraktıkları hatıraları unutmayacağız.” denmişti.

10.12.1930

 

 https://4.bp.blogspot.com/-2BcdXX2JynQ/XWPXMSrdoBI/AAAAAAAAmvU/Ot2EC9v3j-I62stDW9x4hpaJEAs3SzbPwCK4BGAYYCw/s1600/arisli%2Bfutbolcular.JPG

29.12.1930

https://1.bp.blogspot.com/-MQatVfQ2jQM/XWPWsw6w31I/AAAAAAAAmvE/f8Hwfh7X7n0IQziNlZmPfrD0LF9X-AM3gCK4BGAYYCw/s1600/cecae1bb-02de-4c02-93e3-e7cb14fad07b.jpg

https://2.bp.blogspot.com/-06E4F3LdFOE/XWPXiL00i1I/AAAAAAAAmvs/zNu0LU7S6QQ8h_ZveWdAquTvdbsvoeKowCK4BGAYYCw/s1600/WhatsApp%2BImage%2B2019-08-09%2Bat%2B10.29.32%2B%25281%2529.jpeg

https://1.bp.blogspot.com/-T7SxAgaA5AE/XWPXzH13pII/AAAAAAAAmwA/xXAFbeIorKkSfRqhJRH0pD1ooeK5snEIwCK4BGAYYCw/s1600/30-12-1930%2Baris.JPGhttps://3.bp.blogspot.com/-Y-RH3upLMtU/XWPXtpq_1GI/AAAAAAAAmv0/tRFK1T8oub8GFd-OTdX90dhDbV5o6pHNgCK4BGAYYCw/s1600/M%25C4%25B0D%25C4%25B0LL%25C4%25B0%2B27%2BARALIK%2B1930.JPGhttps://4.bp.blogspot.com/-1ZfGRCzmkwo/XWPYC5Ef_vI/AAAAAAAAmwk/qS4DZGw0ok8rQmNitFnzMrV3-tdPb6HhgCK4BGAYYCw/s1600/30-12-1930%2Baris2.JPG

29.12.1930

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

30.01.1930

 

 

 

Hizmet Kupası (Şefkat Kupası)  Maçı

26.09.1930

İzmir Altınay 2-2 Karşıyaka

 

Hizmet Kupası (Şefkat Kupası)  Maçı

03.10.1930

Karşıyaka 5-1 İzmir Altınay

 

Malül Gaziler Kupası  Maçı

29.10.1931

İzmirspor 3-1 Karşıyaka

 

Bu maç, öncesinde izmirspor' un renklerinin mavi-beyazdan lacivert-beyaza çevirildiği maçtır.

Olayı Sami Özok 1923-1987 64 yıl İzmirspor kitabında şöyle anlatıyor:

"izmirspor ve karşıyaka takımları 1 haftadır bu maç için hazırlanıyorlar. maç günü izmirsporlular takım arkadaşları nazmi aydinç' in paris' ten getirdiği racing tipi mavi-beyaz çok güzel bir forma giyerek maça çıkmayı beklerken, o zamanın 1. ordu komutanı olan fahrettin altay paşa ve maiyeti beraberlerinde izmir valisi kazım dirik paşa olduğu halde izmirspor soyunma odasına geliyor. izmirsporlular dimdik ayakta paşa'yı selamlıyorlar. fahrettin paşa mavi-beyaz formaları görünce kıyameti koparıyor. kazım dirik paşa' ya dönerek:

- paşa, bu ne rezalet! 3 yıl bu renklerle boğuştuğumuz yetmedi mi! bu rengi sırtlarında forma olarak görmek istemiyorum!

diyerek gürleyince yöneticiler başta vali olmak üzere büyük bir telaşa kapılıyorlar. hemen izmir lisesi' nden temin edilen mor-sarı formalarla izmirspor sahaya çıkıyor ve şahane bir oyundan sonra fahrettin paşa' nın fahri başkanı olduğu karşıyaka' yı 3-1 yenerek malül gaziler kupası' nı alıyor.işte bu maçtan sonra izmirspor formasından mavi çıkarılarak forma lacivert-beyaz oluyor"

 (Özel Maç)

08.02.1932

Karşıyaka 2-0 İstanbul Muhteliti

 

Ramazan bayramı günleri üç maç yapmak üzere şehrimizie gelen istanbul muhtelit (karma) takımı futbolcuları dün akşam bandırma ekspresi ile şehrimize gelmişlerdir. havanın soğuk olmasından dolayı vaktinden bir saat sonra gelmiştir. Basmahane istasyonunda misafirleri bando ve müzik ile bir çok sporcu karşılamıştır.

İstanbul takımının şehrimize gelen kadrosu şu şekilde idi;

Kaleci: Malik (Beykoz), Nuri (Süleymaniye), Osman (Beşiktaş)

Defans: Necdet, Ruhi (Süleymaniye), Enver (Beşiktaş)

ortasaha:Hasan(İstanbulspor), Sami (Vefa), İhsan Sabri (Süleymaniye), Hamdi(Süleymaniye)

Forvet:  Muhteşem (Vefa), İskender (Kurtuluş),  Fethi (Süleymaniye), Selahattin (İstanbulspor), Cafer (Süleymaniye).

 

Yaşa KSK / İzmir’in arslanları misafirleri 2-0 yendiler

 

Bayramın birinci günü saat 15:00’da istanbul muhtelit takımı ile k.s.k. birinci takımı müsabakası oynanacaktı. bu meraklı ve heyecanlı maçı izlemek için alsancak(punta) stadında büyük bir halk kitlesi toplanmış ve müsabaka 3000’den fazla seyirci huzurunda ve tarafsız bir alman hakemin idaresinde yapılmıştır. zeki paşa’da maçı seyredenler arasında idi.

iki dost takım bayrak değişiminden sonra oyuna başlamışlar ve nihayete kadar büyük bir intizam içerisinde devam etmişlerdir. bu büyük maçın çok güzel, çok muntazam ve çok enerjik yapıldığını her şeyden evvel zikre mecburuz.

karşıyaka’da biri penaltıdan olmak ve diğeri şaheser bir gol olan golleri atan k.ismail’dir.

Karşıyakanın kadrosu şu şekilde idi;

kaleci : lütfi

defans: rıza, lütfi

ortasaha: hamdi, hakkı, halil, lütfi, ismail

forvet: fikret, niyazi, ibrahim şevki

1-0: 40.dakikaya kadar karşılıklı ataklarla geçen maçta, ismail penaltı ile attığı golle kafsinkaf’ı öne geçirip, devre bu şekilde bitiyordu.

2-0: oyunun ikinci yarısında bir golün bahşettiği tesir ve cesaretle daha mükemmel ve hakim oynamaya başlayan k.s.k.’lılar ismail’in ayağından muhteşem bir gol ile galip geldiler. karşıyaka takımının gösterdiği muvaffakıyetli oyun ve galibiyetinden dolayı tebrik ederiz.

1934 Sezonu

İzmir Şildi Final Maçı

Altay 2-3 Karşıyaka

 

Mehmet Yüce'nin, "İdmancı ruhlar: Futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, Türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;

İzmir şildi’ni bu sene yeşil kırmızı formalı ve İzmir’in en kadim kulübü Karşıyaka kazandı.

Hakem: Hüseyin bey (Altınordu)

Altay: Cemil - Ali, Niyazi - Toğan, Şakir, Hilmi - Hakkı, Şinasi, Vehâb, Sezai, Doğan.

Karşıyaka: Cemâl - Rasim, Melih – Lûtfi (Aksoy), Hakkı, Halil - Mehmet, İsmail, Hilmi, Feyzi, Şevket.

Goller:

0-1 dk. 31 Şevket

0-2 dk. 50 Hilmi

1-2 dk. 55 Doğan

1-3 dk. 87 Hilmi

2-3 son dakikada ?

 

 

 

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

08.06.1934

Karşıyaka 5-0 İzmir Türkspor

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

23.11.1934

Altay 2-1 Karşıyaka

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

04.01.1935

Karşıyaka 4-0 Şarkspor

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

11.01.1935

Göztepe 3-1 Karşıyaka

 

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

25.01.1935

Karşıyaka 2-1 Altınordu

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

22.03.1935

Karşıyaka 7-1 İzmirspor

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

29.03.1935

Karşıyaka 3-2 Bucaspor

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

05.04.1935

Karşıyaka 0-0 Şarkspor (Yarıda kaldı)

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

12.04.1935

Karşıyaka 4-3 Göztepe

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

13.05.1935

Altay 1-0 Karşıyaka

 

14 mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesinden;

İzmir’de çok heyecanlı bir futbol müsabakası

izmir şampiyonunu tayin edecek olan altay-k.s.k. müsabakası büyük bir heyecan içinde oynandı

izmir (hususî) — cuma günü alsancak sahasında çok heyecanlı bir maç seyrettik. karşılaşma, altay - k. s. k. takımları arasında geçti. sahada büyük bir kalabalık vardı. oyuna altay taraftarları kadar k. s. k. ve altınordu taraftarları da ehemmiyet veriyorlardı. çünkü bugün puantajların en ilerisinde bulunan altayın mağlûbiyeti ve hatta beraberliği, o günkü vaziyeti derhal değiştirecek ve yeni yeni karşılaşmalar olacak, belki de altay şampiyonluk imtihanlarından uzaklaşacak, yerine diğerleri geçecekti. bu sebebledir ki hakem olarak istanbuldan beşiktaşlı şazi getirilmişti.

oyun saat on yedide başladı. takımlara bakıyoruz:

altay, en kıymetli oyuncularından mehmedden mahrum. çünkü mehmed sakatlanmış bulunuyor. k. s. k. ise en kuvvetli kadrosu ile çıkmış..

oyunun ilk dakikalarında genc k. s. k. lıların altay kalesine doğru seri birkaç akınını görüyoruz. birinci dakikada altay kalesi bir tehlike atlatıyor. biraz sonra altayın oyunu inkişafa başlıyor. fakat, her iki tarafın, bilhassa altayın asabiyet içinde bulunduğu görülüyor. altay, nisbi bir hakimiyet tesis etti sık, tehlikeli akınlara başladı. sırtısıra birkaç gol fırsatı kaçırılıyor. bu, hem hayret verici bir şanssızlık, hem de k. s. k. kalecisi cemalin muvaffakiyeti olarak telâkki ediliyor. cemal sık sık alkışlanıyor.

k. s. k. da akınlar yapıyor. fakat muhacim hattında halimden başka isabetli şüt çeken oyuncu yok. seri, fakat müessir olmıyan akınlar..

bu devrede altayın şanssızlığından ve cemalin güzel oyunundan diğer bir hâdise olarak, vehabın bir penaltıyı atamamasını görüyoruz. altaytan cemille k. s. k. dan ahmed, mütemadiyen favul yapıyorlar. zaten çok sinirli bulunan halk, bağrışıyor. birinci devre sıfır sıfıra bitiyor.

ikinci devre başlıyor.

gene birinci devre vaziyeti. altay daha iyi oynuyor, fakat k. s. k. büyük bir enerji sarfediyor. altay sağ muavini cemil, çok fena.. mehmedin yerine konan bu ikinci takım oyuncusu, takım için tehlikeler yaratıyor. fakat müdafaada ali ve bilhassa hilminin bulunuşu, k. s. k. ya gol imkânı vermiyor. bu devrede vehabın canlandığını görüyoruz. fakat cemal, eşi az bulunur bir oyunla kalesini muhafaza ediyor. dakikalar geçiyor. tribünlerde halk, buhran ve heyecan içinde.. arasıra feryadlar yükseliyor. allılar da onlara ayni feryadlarla cevab veriyorlar.

altınordulu said, bir şarkı söylüyor:

— koklasam saçlarını!.. ilâh.

sinir içinde gülmekle karışık bir sırıtma oluyor.. seyyar gazoz satıcısı:

— yüreği yanıklara gazoz!

diye bağırıyor. oyun sertleşiyor. karşılıklı akınlar arasında altayın daha fazla tazyiklerini görüyoruz. bir aralık, altay aleyhine bir penaltı veriliyor.. tribünlerin sağ tarafında çığlıklar, havaya fırlatılan şapkalar, sol tarafta derin, üzüntülü bir sükût ve:

— bu kadar şanssızlıktan sonra bu penaltı gösteriyor ki mağlûbuz!

mırıltıları.. altay oyuncularının da sendeledikleri görülüyor. penaltıyı şevket çekiyor ve avut. deminki his, vaziyet ve heyecan, tribünlerde ve sahada derhal yerini değiştiriyor. altay, muhakkak galib gelmek için bütün enerjisini sarfediyor. muhacim kattının arkasında muavinler ilerliyor, soldan ve sık sık akınlar bakıyor..

dakika 39. vehab, iki müdafiin biraz berisinde duruyor.. altay muavini şükrü, uzun bir vuruşla topu vehaba veriyor. vehab topu kapıyor, iki müdafiin arasından sıyrılıyor ve isabetli bir şütle topu ağlara takıyor: gol...

o kadar gürültü, okadar haykırışlar, elayak patırdısı var ki, tibünlerin yıkıldığı sanılıyor. altay derhal müdafaaya çekiliyor ve bir iki dakika sonra bir gol daha atıyor. hakem işaret ediyor:

ofsayd!

biraz sonra oyun 1-0 altayın galibiyetile bitiyor. altay taraftarları sahaya giriyorlar. vehabı kaldırıyor ve kollar arasında sahadan çıkarıyorlar.. altay, bir oyun daha verecektir. bu oyun ehemmiyetsizdir. altay, fevkalâde bir sürpriz olmazsa bu yılın izmir şampiyonudur.

 

1934-1935 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

17.05.1935

Altınordu 4-0 Karşıyaka

 

22 mayıs 1935 tarihli cumhuriyetten;

altay nasıl şampiyon oldu

ilk devreyi üç puvan geride bitiren altaylılar ikinci devrede bir puvan farkla şampiyonluğu kazandı

izmir (hususî) — çetin bir imtihandan sonra altay takımı 1935 izmir lik şampiyonluğunu da kazanmış bulunuyor. altay, birinci devre sonlarında üç puvan geri bulunduğu halde ikinci devrede bütün canlılığını ve kudretini sarf ederek bu neticeyi almıştır. ikinciler sampiyonu da, gene altay küçükleridir. (a) takımı, cuma günü şarksporla yaptığı maçı 11-1 gibi büyük bir farkla bitirmiş ve şampiyonluğu almıştır.

göztepe takımı da, türkspora 15-1 sayı ile galib gelmiştir.. altınordu ile k. s. k. arasında yapılan maç, izmir ikinci ve üçüncüsünü tayin edeceği için çok heyecanlı geçti. k. s. k. en kıymetli oyuncusu merkez muhaciminden, altınordu da kaleci sabahaddinden mahrum bulunuyorlardı.

k. s. k. geçen hafta altaya verdiği yüksek ve güzel oyunu veremedi. takım, baştan aşağı bozuk bir oyun gösteriyordu. buna mukabil altınordu, her zamanki enerjisi ile canlı hamleler yapıyordu. bu vaziyet birinci devreyi 2-0 altınordu lehine bitirdi. altınordunun manevi kuvveti de yükselmişti.

ikinci devrede, k. s. k. oyuncularının gene anlaşamadıktan görülüyordu. şanssızlıkları da vardı. altınordu, hâkim bir oyun veriyordu. bu devrede 2 gol daha attı ve oyunu 4-0 kazandı.

netice şudur.

altay 37 puvanla şampiyon, altınordu 36 puvanla ikinci, k. s. k. 34 puvanla üçüncü, göztepe 33 puvanla dördüncü, izmirspor 29 puvanla beşinci, türkspor 17 puvanla altıncı, şarkspor 13 puvanla yedinci.

cuma günü ayni zamanda bir şehir bisiklet yarışı yapılmış, fakat az alâka görmüştür. birinciliği izmirspordan kâzım, ikinciliği k. s. k. dan riri korsini, üçüncülüğü de izmirspordan süleyman aldılar. yakında büyük bisiklet yarışları yapılacaktır.

 

1935 Sezonu

İzmir Tayyare Kupası  Maçı

12.06.1935

Altay 6-1 Karşıyaka

 

10 haziran 1935 tarihli cumhuriyetten;

izmir tayyare kupası maçları

izmir (hususî) — izmir takımları arasında hasılatı hava kurumumuza aid olmak üzere «tayyare kupası» maçları yapılacaktır. merkez ve futbol heyetleri toplandılar, kararlarını verdiler. bu müsabakalara ancak lisanslı oyuncular girebilecektir. beraberlikle biten oyunlar, yarımşar saat uzatılarak neticeye bağlanacaktır.

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi 1. Hafta Maçı

17.11.1935

Bornova 3-5 Karşıyaka

 

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

01.12.1935

Altay 4-0 Karşıyaka

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi 2. Hafta Maçı

08.12.1935

Karşıyaka 2-0 Bucaspor

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

26.01.1936

Altınordu 2-0 Karşıyaka

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

02.02.1936

Karşıyaka 3-1 İzmir Demirspor

7 şubat 1936 tarihli cumhuriyetten;

ızmirde lik maçları

k. s. k., demirsporu 3 - 1 mağlûb etti, izmirsporla göztepe de berabere kaldılar  izmir (hususî) — lik maçlarının birinci devresinin bitmesine, bir hafta kaldı. bu hafta da epeyce hararetli maçlar oldu. bunlardan bilhassa k. s. k. - demirspor, göztepe - izmirspor maçları çok alâka gördü. çünkü neticeleri, şampiyona üzerinde müessirdi.

birinci maç, çok sert ve favullü geçti. hakem sabri, mutadı hilâfına sertliklere göz yumuyordu ve bundan cüret bulan bazı oyuncular sık sık favul yapıyorlardı. demirspor, kendisine faik olan hasmına birinci devrede bütün enerjisinile mukabele etti ve devre 1-1 berabere bitti.

ikincidevrede, k. s. k. hâkimiyeti aldı ve hasım kalesini tazyika başladı. k. s. k. cidden güzel oynuyordu. bu devrede de 2 gol atarak oyunu 3-1 kazandı.

[istitrad — geçen haftaki spor mektubumda bir kelime eksikliği, yanlışlığı mucib olmuş. (k. s. k. puvantajdaki yüksek mevkiini kaybetti) denecek yerde (... puvantajdaki mevkiini...) denilmiş. filhakika k. s. k. gene puvantajın başındadır. yalnız altınorduya mağlûb olmasaydı puvanı daha yüksek olacaktı. tashih ederim.]

...

puvantajda takımların sırası şöyledir: k. s. k., altay, izmirspor, altınordu, göztepe, demirspor, boca, bornova, şarkspor.

 

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

08.02.1936

Karşıyaka 5-0 Şarkspor

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

01.03.1936

Altay 3-1 Karşıyaka

2 mart 1936 tarihli ulus gazetesinden;

izmirde lik maçları

izmir, 1 (a.a.) — lik maçlarına bugün de devam edildi. hava çok güzel olduğundan ve oynanan maçların da şampiyona üzerine tesiri bulunduğundan tribünler oldukça kalabalıktı.

ilk maç buca - şarkspor takımları arasında idi. bu maçta sıfıra karşı bir sayı ile buca şarksporu yendi. bundan sonra göztepe - bornova karşılaştılar.

altay - k.s.k. maçı

günün ve mevsimin en heyecanlı maçlarından biri olan altay - k.s.k. karşılaşması da çabuk ve heyecanlı oldu. istanbula fenerbahçe ile karşılaşmak üzere gidecek olan altay, her ne hesabına olursa olsun maçı kazanmak için bütün enerjisini harcıyan ve muvaffak olan bir oyun oynadı. buna karşı birinci devre birincisi olan karşıyaka, kendisinden beklenen oyunu oynıyamadı. kırkıncı dakikasına kadar golsüz geçen birinci devrenin son beş dakikasında altayın çıkardığı iki golle devre, iki sıfır altayın lehine olarak bitti. ikinci devrede k.s.k. bazı değişiklikler yaparak oyuna devam etti ve yirminci dakikada ilk golü atmaya muvaffak oldu. bu gole altay da güzel bir golle cevap verdi. bundan sonra her iki takımın da gayretlerine rağmen gol çıkarmak imkânı hasıl olamamış ve oyun 3-1 altayın galibiyetiyle bitmiştir.

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

16.03.1936

Karşıyaka 2-0 İzmirspor

 

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

29.03.1936

Karşıyaka 3-1 Şarkspor

1936 YILI KSK GAZETELERDEN  HABERLERİ 

03.02.1936

                                

 

04 Mart 1936

                            

08 Mart 1936

 

 

 

01.09.1936

 

              

      17.11.1936

 

1936-1937 (Özel Maç)

10.04.1936

Manisa Yıldırımspor 2-2 Karşıyaka

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

05.05.1936

Karşıyaka 3-2 İzmir Demirspor

1936-1937 (Özel Maç)

15.08.1936

İstanbul Yavuz Gücü Filosu 3-3 Karşıyaka

 

19 ağustos 1936 tarihli cumhuriyetten;

yavuz ve ızmirin k.s.k. takımları maçı

maç çok heyecanlı oldu ve neticede güzel bir oyundan sonra iki takım berabere kaldılar

izmir (hususî) — burada bulunan filomuzun yavuz takımı, k. s. k. futbol takımile bir maç yapmış ve 3-3 berabere kalmıştır.

k. s. k. son zamanlarda sıkı temaslar yapmış olduğundan formunda ve tam kadrosunda idi. yavuz takımı esas itibarile sıhhatli, sağlam, enerjik genclerden teşekkül etmiş bulunuyordu. yalnız ekzersisten mahrumdu.

seyirciler arasında filo kumandanı amiralle birçok generaller, zabitler vardı. oyun halk sahasında yapıldı.

birinci devrenin ilk dakikalarında k. s. k. muhacimleri, yavuz kalesini epeyce sıkıştırdılar. bilhassa hilmi ferdî ve şahsî gayretile gol çıkarmağa çalışıyordu. nihayet bu akınlardan biri golle neticelendi ve bunu, yavuz aleyhine bir penaltı cezası takib etti. fakat yavuz kalecisi bu tehlikeyi atlatmağa muvaffak oldu. yavuz takımı, artık sahaya alışmıştı. oyun inkişafa başlamıştı.

bütün izmirliler, hatta k. s. k. lılar da dahil, yavuz takımını teşçi ediyor, alkışlıyorlardı. yavuz muhacimleri sık sık k. s. k. kalesine kadar iniyor, fakat anlaşamamak ve ekzersizsizlik yüzünden gol çıkaramıyorlardı. nihayet k. s. k. sol beki, yavuz muhacimlerinden birini ceza çizgisi dahilinde tuttuğu için k. s. k. aleyhine bir penaltı verildi ve yavuz takımı, mukabil sayıyı kazandı. biraz sonra k. s. k. diğer bir akında ikinci sayısını çıkarmağa muvaffak oldu.

bunu takib eden ikinci haftaym epeyce heyecanlı ve sık akınlarla geçti. yavuz takımının müdafaası çok çalışıyor ve muvaffak oluyordu.

bu devrede yavuz iki, k. s. k. ta bir gol yaptılar ve oyun 3-3 beraberlikle neticelendi.

yavuz, gelecek hafta pazar günü altay - göztepe muhtelitile oynıyacaktır. bu hafta için bir ekzersiz yapmış demektir. o güne kadar da ,hazırlanacak ve kadrosunu tamamlıyacaktır.

 

1936 Sezonu

İzmir Şildi  Maçı

29.08.1936

Karşıyaka 1-2 Bornova

 

2 eylül 1936 tarihli cumhuriyetten;

izmirde şild maçları başladı

izmir (hususî) — şild maçları başladı. bu maçlar, izmirde aşağı yukarı lik maçları kadar alâka görür. alsancak sahasında tamirat olduğu için, maç halk sahasında yapılmış ve k. s. k., bornova takımına yenilmiştir.

k. s. k ın yegâne golü penaltındandir. buna mukabil bornova da bir golünü penaltıdan çıkarmıştır. anlaşılıyor ki, bu yıl bornova takımı izmirin beş maruf takımına karşı kuvvetli ve yeni bir rakib halinde çıkacaktır.

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

04.10.1936

Karşıyaka 4-0 Bucaspor (Erteleme)

 

1935-1936 Sezonu

İzmir Ligi Final Maçı

27.10.1936

Altınordu 6-1 Karşıyaka

 

28 ekim 1936 tarihli cumhuriyetten;

altınordu izmir şampiyonu oldu

izmir (hususî) — uzun münakaşalar ve ihtilâflardan sonra 936 lik maçları nihayet dün bitti ve altınordu, izmir birinciliğini kazandı. maçların son günlerinde k. s. k. bir puvanla ileride gidiyordu. binaenaleyh dünkü maçta beraber kalması takdirinde gene şampiyon olacaktı ve k. s. k. lılar adeta bundan emin görünüyorlardı.

spor meraklıları, dedikodular ve ihtilâflar içinde geçen lik şampiyonluğunun kat'î neticesini öğrenmek için sahada toplanmışlardı.

k. s. k. lılar netice hakkında kuvvetli bir emniyet taşıyorlardı. her iki takım, göztepeli feridin idaresinde ve oldukça kuvvetli birer kadro ile oyuna başladılar. ilk devrede birer gol attıktan sonra ikinci devrede altınordu ikinci bir gol atarak oyunun müsavatını bozdu. altınordu, daha sert, daha seri ve enerjik oynuyordu. bu ikinci gol, ofsayddandı. k. s. k. lılar itiraz ettiler. seyirciler k. s. k. lılara hak veriyorlardı. fakat hakem kendi görüşünde ısrar ederek ofsayd olmadığını söyledi. k. s. k. lılar bir aralık sahayı terketmeği düşündüler. fakat bu taktirde şampiyonluk gidecekti. halbuki oyuna devam takdirinde bunun telâfisi ümidi vardı ve bu itibarla oyun tekrar başladı. fakat takım asabileşmişti. buna mukabil altınordu daha düzgün oynuyordu. bir dakika içinde sırtısıra iki gol daha çıkardı ve bunları iki gol daha takib etti. neticede altınordulular 6-1 gibi büyük bir farkla galib gelerek şampiyonluğu kazandılar.

 

1936-1937 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

07.12.1936

Altay 1-1 Karşıyaka

 

 

 

1937 YILI GAZETELERDEN      

 

         

 

1937-1938 Sezonu

Milli Küme Seçme  Maçı

31.01.1937

Göztepe 4-3 Karşıyaka

 

3 şubat 1937 tarihli cumhuriyetten;

izmirde heyecanlı bir müsabaka

göztepeliler ikinci devrede 4 gol atarak k. s. k. ı 4 - 3 yendiler

sıra günün en mühim maçına gelmişti.

göztepe ile k. s. k. karşılaşacaklardı. göztepe şimdiki halde puvani en yüksek ve en ümidli olan bir takımdır. k. s. k. da dışarıdaki bazı oyuncularının da gelmesini temin etmiş ve en kuvvetli şeklile çıkmıştı. bu maç altaylılarla altınorduluları da heyecana düşürüyordu. çünkü göztepenin mağlûbiyeti takdirinde, onlar da mevkilerini nisbeten tahkim etmiş olacaklardı. göztepeden sonra altay, onun ardından da altınordu gelmektedir.

oyun başladı. rüzgâr ve güneş tamamen göztepe aleyhinde.. fuad biraz rahatsız ve sakat..

k. s. k. lılar büyük bir enerji gösteriyorlar. göztepe müdafaası, rüzgârın da tesirile sıkışıyor, oyunu açamıyor ve kontrol imkânsız.. orta haf hakkı, bütün kuvvetini ve enerjisini sarfediyor. fakat k. s. k. ilk devrede 3 gol çıkarıyor. buna mukabil göztepe sıfır.

ikinci devre başladığı vakit rüzgâr da k. s. k. lehine kesilmiş bulunuyor ve k. s. k. lıların bir müdafaa sistemi ile muhakkak galib çıkabileceği kanaati iyice yerleşiyor. fakat bu kanaat, daha ilk dakikalarda sarsılmağa başlıyor, çünkü göztepe, k. s. k. kalesini çember içine almış ve mütemadiyen tazyiktedir. k. s. k. müdafaası, bu çemberi bir türlü parçalıyamıyor. hakkı, şayanı hayret bir muvaffakiyetle mütemadiyen muhacim hattını besliyor. göztepe ilk golünü penaltıdan atıyor. bunu biraz sonra abbasın güzel bir golü takib ediyor. artık sahada tezahürat kesilmiştir. çünkü netice şüpheye düşmüş bulunuyor. hâlâ göztepe hâkim.. devre ortalarını biraz geçti. işte üçüncü gol.. bu defa, göztepe taraftarlarının sesleri yükseliyor. tam bu sırada hakem, k. s. k. lılardan bir oyuncuyu dışarıya çıkarıyor. itirazlar başlıyor. bir diğerini daha çıkarıyor. hakem aleyhine bazı tezahürat oluyor ve oyun tekrar başlıyor. esasen son dakikalardayız. işte dördüncü ve galibiyet golü.. bu suretle halk sahasında epeyce enteresan ve heyecanlı bir maçın son dakikası geliyor. hakemin düdüğü göztepeyi 4 - 3 galib ilân ediyor.

 

1937-1938 Sezonu

Milli Küme Seçme  Maçı

14.02.1937

Karşıyaka 6-1 Egespor

 

1936-1937 (Özel Maç)

14.03.1937

Üçokspor 6-3 Yamanlar (KSK)

 

11 mart 1937 tarihli cumhuriyetten;

izmir kulüblerinde yeni teşkilât

eski kulübler kaldırılarak kuvvetli teşekküller meydana getirildi

izmir 10 (hususî muhabirimizden) — izmir valisinin riyaseti altında yapılan sporcular toplantısı neticesinde bütün kulüblerin formaları ve teşkilâtlan kaldırıldı. yeniden ve muntazam teşekküller vücude getirildi. altay, altınordu, buca siyah sarı formada birleştiler. isimleri «üçok» tur. göztepe, izmirspor, eğespor kırmızı beyaz formada birleştirildi. «doğanspor» adını aldı. yani millî kümeye üçok ve doğanspor iştirak ediyor.

demirspor ibka edildi. karşıyaka burnova kırmızı siyah formada «yamanlar» adında birleştirildi. federe olmıyanlar bunlara iltihak edeceklerdir. paristeki vahabın derhal getirtilmesi muhtemeldir. üçokun, doğansporun merkezleri partidedir. şimdiki yerleri lokal olacaktır.

 

 

1937 Sezonu

İzmir Enternasyonal Fuar Kupası  Maçı

21.08.1937

Yamanlar 2-0 İzmir Doğanspor

 

23 ağustos 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmir klüpleri fuar kupasında yeni klüp kadrolarile oynuyorlar..

izmir, (16) geçen hafta bildirdiğim gibi izmir klüpleri nihayet son vaziyetlerini aldılar. yalnız ikisinini yeni ismi henüz belli değil. hafta içinde yaptıkları toplantılarda bu cihet te halledilmiş oldu.

şimdi izmirde şu altı klüp vardır:

eski karşıyaka şimdi yamanlarspor.

eski altan - burnuva şimdi alsancak idmanyurdu

eski altay - burnuva şimdi alsancak

eski göztepe şimdi doğanspor

eski izmirspor - eğespor şimdi ateş.

eski demirspor şimdi demirspor.

üçok ve doğanspor klüpleri bu surette inkisama uğrarken mensupların istedikleri tarafta kalmakta serbest bırakılmışlardır. bu işin nizami tarafı umumi merkezce halledilecektir.

buna rağmen yeni klüplerin yeni takımları aşağı yukarı belli gibidir. yalnız müstağfa izmirspor oyuncularından bir kısmının yeni ateş klübüne girmiyerek doğansporda kalacakları rivayeti vardır ki bu olursa bütün takımlar aşağı yukarı ayni kuvvette görüneceklerdir. yoksa ateş takımının daha kuvvetli olacağı muhakkaktı. bu vaziyet haftaya altı takım arasında başlıyacak olan (fuar kupası) turnuvasında anlaşılacaktır.

**

30 ağustos 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmirde fuar kupası

maçları 6 takımın yeni kadrolarile sahada görünmelerine imkân verdi.

geçen hafta haber verdiğim gibi enternasyonal fuar komitesi tarafından ortaya konan kupa için izmirin altı takımı arasındaki turnuva bu cumartesi başlamıştır.

bu karşılaşmalar izmirin yeni klüplerinin yeni kuvvetini ve aralarındaki farkı ortaya koyacağı için bilhassa mühim ve enteresandı. bunun için pazar günü sahaya gelenler eski klüpçülük rekabetinin bir kere daha canlandığını gördüler. başka isimler ve fakat ayni formalar altında çatışan takımlar mütehassirlerini sonuna kadar heyecan içinde bıraktılar. klüpçülük gayretinin idarecileri çalışmaya ve bir çok fedakârlıklar yapmaya mecbur edeceği anlaşılıyor. çünkü, şimdi takımlarda aksayan yerler çoğalmıştır.

**

30 ağustos 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

yamanlar - doğanspor

cumartesi günü ilk karşılaşmayı bu iki takım yaptı. doğanspor takımının nasıl bir kadro ile çıkacağı merak ediliyordu. nihayet görüldü ki izmirspordan yalnız fethi ile sabri bu tarafta kalmışlar, diğer müstafi oyuncular eski klüpleri izmirspor, şimdi ateşe geçmişlerdir. doğansporda da istanbulda tedavide bulunan hakkı ile izmirde bulunmayan irfan yoktu. yamanlarda da melih, hasan eksik. takımlar:

yamanlar: riza, hakkı - hakkı, ali, süleyman, ahmet - hikmet. mehmet, ismail, niyazi. hidayet.

doğanspor: mahmut - fethi, aptullah - abbas, halit, yusuf - ali mehmet, fuat, halit, sabri.

doğanspor defansının zaifliği yüzünden muhacim hattı layikile beslenemedi. biraz da idmansızlık yüzünden olacak hiç gol çıkaramadı. tecrübe ve bilgi hiç bir işe yaramadı. buna mukabil daha mütecanis bir takım halinde gözüken yamanlar birinci devrede bir, ikincide de bir gol atarak 2-0 maçı kazandı ve rakibini tasfiyeye uğrattı.

m. ali oral

 

**

11 mart 1937 tarihli cumhuriyetten;

izmir kulüblerinde yeni teşkilât

eski kulübler kaldırılarak kuvvetli teşekküller meydana getirildi

izmir 10 (hususî muhabirimizden) — izmir valisinin riyaseti altında yapılan sporcular toplantısı neticesinde bütün kulüblerin formaları ve teşkilâtlan kaldırıldı. yeniden ve muntazam teşekküller vücude getirildi. altay, altınordu, buca siyah sarı formada birleştiler. isimleri «üçok» tur. göztepe, izmirspor, eğespor kırmızı beyaz formada birleştirildi. «doğanspor» adını aldı. yani millî kümeye üçok ve doğanspor iştirak ediyor.

demirspor ibka edildi. karşıyaka burnova kırmızı siyah formada «yamanlar» adında birleştirildi. federe olmıyanlar bunlara iltihak edeceklerdir. paristeki vahabın derhal getirtilmesi muhtemeldir. üçokun, doğansporun merkezleri partidedir. şimdiki yerleri lokal olacaktır.

 

1937 Sezonu

İzmir Enternasyonal Fuar Kupası  Maçı

24.08.1937

Yamanlar 4-0 İzmir Demirspor

 

23 ağustos 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmir klüpleri fuar kupasında yeni klüp kadrolarile oynuyorlar..

izmir, (16) geçen hafta bildirdiğim gibi izmir klüpleri nihayet son vaziyetlerini aldılar. yalnız ikisinini yeni ismi henüz belli değil. hafta içinde yaptıkları toplantılarda bu cihet te halledilmiş oldu.

şimdi izmirde şu altı klüp vardır:

eski karşıyaka şimdi yamanlarspor.

eski altan - burnuva şimdi alsancak idmanyurdu

eski altay - burnuva şimdi alsancak

eski göztepe şimdi doğanspor

eski izmirspor - eğespor şimdi ateş.

eski demirspor şimdi demirspor.

üçok ve doğanspor klüpleri bu surette inkisama uğrarken mensupların istedikleri tarafta kalmakta serbest bırakılmışlardır. bu işin nizami tarafı umumi merkezce halledilecektir.

buna rağmen yeni klüplerin yeni takımları aşağı yukarı belli gibidir. yalnız müstağfa izmirspor oyuncularından bir kısmının yeni ateş klübüne girmiyerek doğansporda kalacakları rivayeti vardır ki bu olursa bütün takımlar aşağı yukarı ayni kuvvette görüneceklerdir. yoksa ateş takımının daha kuvvetli olacağı muhakkaktı. bu vaziyet haftaya altı takım arasında başlıyacak olan (fuar kupası) turnuvasında anlaşılacaktır.

 

1937 Sezonu

İzmir Enternasyonal Fuar Kupası Yarı Final Maçı

27.08.1937

Alsancak 7-4 Yamanlar

6 eylül 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

fuar kupasını alsancak aldı.

izmir, 31 - fuar kupası dömifinali hafta ortasında alsancak - yamanlar arasında yapıldı. yamanların doğansporu 2 - 0 tasfiyeye uğratması bu karşılaşmaya ehemmiyet verdirmişti. yamanların kuvvetli bir ekip hazırladığı sanıldı. çünkü millî küme harici kalan yamanlar bir seneye yakın bir zaman sahada gözükmemişti.

umulduğu gibi yamanlar enerjik ve dayanıklı bir oyun çıkararak hem oyununa, hem de gollerine mukabele etmekte devam etti. fakat devre 4 - 2 alsancağın lehine bitti.

ikinci devrede yamanlar birinciye nazaran daha iyi oynamasına rağmen açık bir oyun sistemi takip ettiği için alsancağın üç golüne iki golle mukabele edebildi ve oyun 7 - 4 alsancağın galebesile bitti.

alsancak: hilmi, necmi, ali, fethi, enver, mehmet, doğan, ilyas, saim, basri, hakkı.

yamanlar: hakkı, hakkı, lütfü, hasan, melih, hikmet, mehmet, ismail, niyazi, hidayet.

m. ali oral

***

30 ağustos 1937 tarihli cumhuriyetten;

izmirde maçlar

izmir 28 (hususî) — alsancak ve yamanlar spor takımları dün, fuar komitesinin kupa dömifinal maçını yaptılar. alsancak takımı, bugün de hasmına karşı çok faik, çok güzel ve seri bir oyun çıkararak 7 - 4 gibi mühimce bir farkla oyunu kazandı. izmirin spor teşekkülleri arasında yavaş yavaş dirilmeğe başlıyan yamanlarspor, bu maça azamî kuvvetile çıkmıştı. buna mukabil alsancak defansı biraz hafif görünüyordu. oyun başlar başlamaz alsancak muhacim hattı, kombine ve seri bir oyunla yamanlar kalesini tazyika başladı. yirmi beş dakika süren ezici bir hakimiyetten sonra, yamanlarspor da yavaş yavaş açılmağa başladı. fakat faikiyet gene alsancaktaydı. teknik itibarile alsancağın çok yüksek olduğu görülüyordu. yamanlarsporda ise, bir bocalama, bir anlaşamamazlık hüküm sürüyordu. bu devrede alsancak, kaçırdığı birçok gollere rağmen 4 - 2 gibi bir netice aldı.

fakat ikinci devre başlar başlamaz arkaarkaya iki gol daha çıkararak oyunu 6 - 2 gibi bir vaziyete çıkardı. yamanlarspor kendisini biraz daha toplamıştı ve alsancağın akınlarına mukabeleye çalışıyordu. her iki taraf, fırsatlar kaçırmakta berdevamdı. yamanlar muhacim hattı, tecrübesizliğin ve anlaşamamazlığın tesirile bir golden başka muhakkak sayılan daha bazı fırsatları da öldürünce alsancak tazyikini gene artırdı ve yedinci sayıyı çıkardı. devre sonlarında alsancak kalecisi sakatlandı ve çekildi. yamanlar da bundan istifade ederek dördüncü sayıyı kayde muvaffak oldu. oyunu üçoktan said idare etti. pazar günü alsancak ve ateşspor takımları finali oynıyacaklardır.

 

 

1937 Sezonu

İzmir Şildi Çeyrek Final Maçı

03.10.1937

Aydınspor 1-3 Yamanlar

 

 

 

1937 Sezonu

İzmir Şildi Yarı Final Maçı

10.10.1937

Ateşspor 3-2 Yamanlar (Hükmen Yamanlar)

 

18 ilkteşrin (ekim) 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmir şilt maçlarında ateş ve üçok takımları finale kaldılar.

izmir, 12 — şild ampiyonluğunun dömifinal maçları bu hafta yapıldı. gittikçe formlarını bulduklarından olacak, takımlar bu hafta daha iyi oyun çıkardılar.

ilk maçı ateş ile yamanlar yaptılar. geçen pazar aydına giderek ana takımını 3 - 1 yenen yamanlar takımı bugün ateş takımının karşısında tutunamıyordu. gerçi ibrahimleri yoktu, fakat ateş takımı da dört, beş esaslı oyuncusundan mahrumdu. devrenin hemen hemen kırk dakikası yamanlar nısıf sahasında oynanmasına rağmen, ateşliler fırsat üzerine fırsat kaçırarak bir tek sayı çıkaramadılar. bir defasındaki güzel fırsatı da hakem endbol diye kesti. buna mukabil ezilmeden oynayan yamanlar 31 inci dakikada frikikten ve ismailin ayağıle bir gol yaparak devreyi 1 - 0 galip bitirdiler.

ikinci devrenin 18 inci dakikasında ömer beraberliği yaptı. bu sırada oyunda tevazün vardı. 37 inci dakikada ateşten adnan ikinci golü yaptı ise de bir dakika sonra yamanlar beraberliği temin etti. oyunun temdidinde ateşten ömer üçüncü golü yaparak takımını galip çıkardı ve finale kaldı. bu sırada yamanlar on kişi oynuyordu.

takımlar:

ateş: hüsnü - hazım, adnan - cemal, nurullah, fethi - ihsan, halil, şeref, ömer, muammer.

yamanlar: halit - hakkı, osman - süleyman, asım, halil - hikmet, ismail, mehmet, niyazi, saffet.

***

bu maçı normalinde ateşspor kazanmıştı ama daha sonradan yamanlar takımı bölge heyetine ateşsporlu nurullah'ın lisansında sorun olduğu hakkında itiraz etti. bölge heyeti itirazı haklı bulunca final maçına ateşspor'un yerine yamanlar takımı katılmıştır.

***

13 ekim 1937 tarihli cumhuriyetten;

izmirde şild maçları

izmir (hususî) — şild maçları bu hafta epeyce heyecanlı geçti. maçlardan biri, alsancak (eski altay), üçok (eski altınordu) gibi eski iki rakib arasında geçeceği için sahada oldukça büyük bir kalabalık toplanmıştı.

ilk karşılaşmayı ateşspor - yamanlar yaptılar. her iki genc takım zaman zamn hakimiyeti mütekabilen alarak müsavi denecek bir oyun çıkardılar. ateşspor müdafaası daha kuvvetli idi. fakat muhacim hattı anlaşamıyordu şütör oyuncudan da mahrumdu. bu itibarla sık sık elde ettiği fırsattan kullanamıyordu. yamanlar muhacimleri daha tecrübeli, daha iyi anlaşmış bir oyun çıkardılar ve 90 dakikalık iki devre sonunda maç 2-2 beraberlikle bitti. hakem oyunu yarım saat uzatınca, takımlar var kuvvetlerile çalışmağa başladılar. fakat yamanlar yorulmuştu. ateşspor bir gol daha çıkararak oyunu 2 - 3 kazandı.

alsancak ve üçok takımları sahaya çıkınca, nazar noktaları alsancak lehine çevrilmiş bulunuyordu. daha doğrusu alsancağın galibiyeti mevzuubahsti.

her iki takım, oyun başlar başlamaz, karşılıklı, seri ve enerjik akınlarla avantajı elde etmek için çalışmağa başladılar. oyun, her iki tarafı tutan seyirciler arasında uzun tezahürata vesile oluyordu. ilk golü üçok attı. bir korner vuruşunda said topu, gayet nefis bir şekilde doğrudan doğruya kalenin direği dibinden içeriye soktu. alsancak buna biraz sonra mukabele etti. fakat üçok hasmını tazyik ederek devre nihayetlerine doğu ikinci sayıyı çıkardı.

ikinci haftayım başlar başlamaz, takımlardan birinin galibiyeti garantiye bağlamak, diğerinin de beraberlik sayısını çıkarmak maksadile azamî şekilde çalıştıklarını görüyoruz. bugün iki takımın en muvaffak oyuncusu said, bir frikik vuruşundan topu üçüncü defa alsancak kalesi ağlarına takınca galibiyeti garantiye bağlamış oldu ve ikinci devrede başka gol çıkmadı. bu maçlar dömifinaldi. gelecek pazara ateşspor ve üçok, finale oynıyacaklardır.

 

 

1937 Sezonu

İzmir Şildi Final Maçı

17.10.1937

Üçokspor 4-3 Yamanlar

 

25 ilkteşrin (ekim) 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmirde üçok yamanları yenerek şildi kazandı.

izmir, 19 — şild şampiyonluğunun finali bu hafta oynandı ve üçok takımı 4 - 3 yamanlar takımını yenerek şild şampiyonu oldu. halbuki bu maç üçok - ateş arasında olacaktı. fakat hafta içinde toplanan lik heyeti ateş takımına hükmen mağlup addedmiştir. sebep de ateşin nurullahı oynatmasıdır. gerçi nurullah milli küme maçlarında izmirden olarak kabul edilmiş ise de bilâhare mesele yeniden ele alınarak bu oyuncu halen ankara bölgesinin malı olduğu neticesine varılmıştı.

vaziyet böyle olunca ve maçtan evvel yamanlar itiraz edince hakemin nurullahı lisanssız diye oynatmaması lâzım gelirdi. demek ki burada ateş klübünün kabahati yoktur.olsa olsa bu maçın nurullahsız tekrarı icab ederdi. bunun için lig yehetinin kararını biz doğru bulmuyoruz.

üçok - yamanlar maçına gelince:

oyun, havanın bozuk olmasından pek az seyirci tarafından seyredilmiştir. bu oyunda üçok tam takımla çıktığı halde fena oynayarak müşkül anlar geçirmiştir. bu yüzden ikinci devreye 2 - 1 mağlup vaziyette başlamış ve güç hal vaziyeti kurtarmıştır. yamanlar kalecisinin sakatlanarak yerini bırakması da galibiyete haylı yardım etmiştir.

m. ali oral

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 1. Hafta Maçı

14.11.1937

Ateşspor 5-1 Yamanlar

 

15 ikinciteşrin (kasım) 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

 

izmir lik maçları dün başladı.

izmir, 14 — izmir lik maçları bugün alsancak stadında başladı. stadda ne zamandanberi alâkalı futbol maçlarından uzak kalmış olan büyük ve meraklı bir kalabalık toplanmıştı.

müsabakalar altı takım arasında iki devre olarak yapılıyor. istanbul ile beraber bitirilecektir. birinci takımlar alsancakta b takımları da halk stadmda oynuyorlar.

ilk maçı üçok ve demirspor oynadılar. hakem ferit.

ikinci maçta doğanspor ile alsancak hakem mustafanın idaresinde karşılaştılar.

sonuncu oyun ateş ile yamanlar arasında.

hakem küçük mustafa.

bu maç diğerlerinenazaran enerjik ve daha heyecanlı geçti. oyunda ateşin faikiyeti barizdi. 10un cu dakikada kazanılan bir penaltıyı ömer kaçırdı. devre 0 — 0 bitti.

yamanlar ikinci devreye yüzünden yaralanan hakkıdan mahrum olarak 10 kişi çıktılar. bu devre goller arasında geçti. neticede ateş 5 — 1 galip geldi.

m. a. Oral

 

 

 

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 2. Hafta Maçı

21.11.1937

İzmir Doğanspor 2-1 Yamanlar

doğanspor ile yamanlar maçı mütevazin cereyan ettikten sonra doğansporun son dakikada penaltıdan yaptığı golle 2-1 onun lehine neticelendi.

 

 

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 3. Hafta Maçı

28.11.1937

Üçokspor 7-2 Yamanlar

 

29 ikinciteşrin (kasım) 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

üçok yamanlar maçında ihtilâf çıktı

izmir, 28 — lik maçlarına devam edildi. hava yağışlı olduğundan tribünlerde seyirci azdı.

ilk maç doğanspor - demirspor arasında oynandı.

bu maçtan sonra alsancak -ateş takımları karşılaştılar.

son maç üçok - yamanlar arasında. birinci devrede her iki takım da muvaffak ve güzel bir oyun çıkararak 1-1 vaziyette iken, üçok son dakikada bir gol daha atarak devreyi 2-1 lehine bitirdi.

ikinci devre başlar başlamaz, sıkı ve serî hücumlarla yamanlar kalesini tazyik altına alan üçoklular biribiri arkasına üç gol yaptılar. bu arada birdenbire canlanan yamanlar da ani bir hücum ile ikinci sayılarını kaydettiler. yapılan bu son golden sonra oyunun zevki kalmadı.

üçokun ağır basması gol adedini 8 e kadar çıkardı maçın bitmesine 15 dakika kala vaziyet 8-2 iken yamanlar hakemin verdiği bir karara itiraz ederek sahadan çekildiler.

m. a.

 

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 5. Hafta Maçı

12.12.1937

Yamanlar 7-4 İzmir Demirspor

 

 

 

 

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 6. Hafta Maçı

26.12.1937

Ateşspor 13-0 Yamanlar

 

 

 

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

26.12.1937

Ateşspor 13-0 Yamanlar

27 ilkkânun (aralık) 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmir likmaçlarında ilk devre ne neticelerle kapandı?

aşağıdaki puvantaj cetvelinden de anlaşılacağı üzere üçok ve alsancak takımları birinci devreyi büyük bir farkla bitirerek milli kümeye girmek hakkını elde ettiler. bu kat'i hükmü şimdiden verdiğimizin sebebi diğer takımların ümitsiz vaziyetidir. başlangıçta demirspordan gayri bütün takımlarda milli kümeye girmek ümidi vardı. bu ümit evvelâ yamanlardan, sonra ateşten, en nihayet doğanspordan kesildi. halbuki daha bir devrelik maçlar vardır. burası doğru. fakat milli kümeye girememek vaziyeti karşısında ateş ve doğanspor takımları işi gevşettiler. daha doğrusu ateş takımı adnan ile nurullahı tutamadı, kaybetti. bu iki oyucu diğer birçok arkadaşları gibi istanbul takımlarında görülecektir. bunlarsız ateş takımı bir netice bekliyemez.

doğansporun vaziyeti de daha iyi değildir. öyle tahmin ediyorum ki bu takım hakkı, fethi, fuat ve sabri gibi (as)larını kaybedecektir. bu oyuncuların bu vaziyet karşısında futbolu terketmeleri beklenebilir. bu suretle izmir futbolü, muhtelit ve milli takım saflarına kadar yükselen altı en kıymetli elemanını birden kaybedecektir ki telâfisine dört beş sene için imkân yoktur. işte milli kümeye izmirden dört yerine iki takımın alınmasının ilk menfi neticeleri. eğer izmirde hiç olmazsa on iki klüp olsaydı milli küme harici takımların tesiri olmıyarak kendi aralarında ayrıca maçlara devam etmesi bu sayede kuvvetlerini istanbulun — milli küme harici takımları gibi — muhafaza etmeleri pek mümkündü. izmirde klüp adedi çoktur diyerek gayri federeleri ortadan kaldırmanın ve (9) federe takımı altıya indirmenin ilk fena âkibeti işte böylece hemencecik tezahür etti. demek oluyor ki izmirdeki klüp vaziyeti bugün gayrikâfi ve gayritabiidir.

fakat vaziyet henüz ilk safhasında olduğu için kimsenin aldırdığı yoktur. herkes kendi havasında...

ankaranın vaziyeti de bizimkinden pek farklı değil ve olmıyacak. bu kadar kalabalık, çalışkan ve ümitli klüpten yalnız, ikisinin milli kümeye girmesi muhakkak ki aksülâmel doğuracaktır. birçok güzide oyuncuların keyfi veya bilmecburiye oraya gitmesine rağmen bir sene içinde ankaragücüyle, gençlerbirliğinin âkibeti meydanda. milli küme maçları eğer biraz da ankara ve izmir futbolunun yükselmesi için yapılıyorsa evvel ve ahır söylediğimiz gibi bu iki bölgeden de milli kümeye dörder takımın alınması zarureti vardır.

izmir takımlarının birinci devre sonunda puvantaj vaziyetleri

 

....     ...o...g...b..m...a.....y....p

üçok........5...4...1...0...30...6....14

alsancak....5...4...1...0...24.. .8...14

ateş........5...2...1...2...15...12...10

doğanspor...5...2...1...2...17...11....9

yamanlar....5...1...0...4...11...11....6

demirspor...5...0...0...5...7.. .47....5

Not: Galibiyet: 3, Beraberlik:2, Mağlubiyet: 1 puandır

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 7. Hafta Maçı

02.01.1938

Yamanlar - Doğanspor (Skor Bulunamadı)

 

 

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 8. Hafta Maçı

09.01.1938

Yamanlar 2-2 Üçokspor

 

17 sonkânun (ocak) 1938 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmirde likmaçları

ikinci devresi de bitiyor..

naci ve hamdi üçokta oynıyacaklar

izmir 10 — likmaçları devam ediyor. ikinci devrenin üçüncü hafta karşılaşmaları bu pazar yapıldı. bu maçlar beklenmiyen neticeler verdi. milli kümeye girecekleri daha birinci devre sonunda belli olan iki takımımız; üçok ve alsancak için bugün hiç de iyi geçmemiştir. alsancak 1-0 ateş takımına yenildi. üçok da yamanlarla 2-2 berabere kalmaktan kurtulamadı.

biz takımlarımızın geçen senekinden zayıf olduğunu kabul edenlerdeniz. buna rağmen bugünkü maçlar ve neticeleri bir kısım nikbinleri bile ümitsizliğe sevketmiştir. geçen seneki üçok birer yarısını teşkil eden bugünkü üçok ve alsancak takımları vaziyetlerini birinci devrede garanti ettikleri için milli kümenin yerlerini muhafaza etmektedirler.

alsancaklıların neler düşündüklerini bilmiyoruz; fakat üçokun milli küme maçlarında daha muvaffakiyetli çıkmak için hazırlandığını işitiyoruz. fenerbahçe takımı muhacimlerinden namık vazifeten şehrimize geldiği için üçoka intişap etmiştir. gerek namık ve gerekse ankaragücünden klübüne dönen solaçık hamdinin de iltihakile üçokun bugünkünden biraz daha kuvvetlice çıkacağı muhakkaktır. ancak hamdi klübünden tart kararı aldığı için vaziyeti henüz muallâktadır.

hamdinin tart kararı üzerinde durmak icap ediyor.

izmirli idarecileri bihakkın asabiyete sevkeden bu karar karşısında düşünüyoruz:

izmir senelerdir istanbul ve ankarada muhtelif vesilelerle on beş yirmi kadar as oyuncusunu verdiği veya kaptırdığı halde bir günden bir güne bu oyunculardan birisine tart kararı vererek körletmeği düşünmemiştir. binde bir bizim de bir oyuncumuz hem de eski klübüne dönmek istiyor buna kimin hayır olamaz ! demeğe hakkı vardır.

nurullah ankara gençlerbirliğine girmiş ya oynamış veya oynamamış. her ne ise artık bu klüpten onu hiç bir kuvvet alamaz mı? beş senedir bura klübünden likmaçlarına girmekte olması bile onu hâlâ ankaradan kurtaramamaktadır. son zamanlarda bütün muamelesi yapıldığı halde bir türlü lisans gönderilmiyor. bu müşkülât izmire neden? halbuki buradan adnan galatasaraya gidiyor ve haftasında oynuyor.

her sene birkaç (ası) nı istanbul ankaraya kaptırmak mahkûmiyeti karşısında bu iki bölgeye karşı olan futbol derecesini muhafaza edemiyerek gerilemekte devam eden izmire bu kadarı fazla değil midir?

m. ali oral

 

 

 

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 9. Hafta Maçı

18.01.1937

Yamanlar 0-3 Alsancak

 

24 sonkânun (ocak) 1938 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

izmirde:

alsancak millî küme takımlığı vaziyetini az kalsın kaybediyordu..

izmir, 18 — bu ayın otuzuncu günü bitecek olan lig maçlarına bu hafta da devam edilmiştir. ehemmiyetini kaybettiği sanılan lig maçları geçen hafta ateş takımının alsancak takımını yenmesi üzerine tekrar ehemmiyet kesbetmişti. bunun için bu pazar yapılan alsancak - yamanlar maçı ehemmiyetle takip edildi.

doğrusunu söylemek lâzımgelirse ateşe yenildikten sonra bütün kuvvetile ve dikkatile oynayacak olan alsancağın yamanlara yenilmesi bir sürpriz olacaktı. gerçi geçen hafta üçok ile berabere kalan yamanlar bu hız ile bu hafta daha kuvvetli bir kadro ile bir şeyler yapayım diye sahaya çıktı. ve bu azim ile oynamakta devam etti. bu enerjili oyunu ancak karşı tarafın golleri kırabilirdi. bu da olmayınca yamanlar spor ayni enerjiyi muhafaza ile oynamakta devam etti. o derece ki hakem otuzuncu dakikada bir oyuncularını sahadan dışarı ettiği halde devreyi 0-0 beraberlikle bitirmeğe muvaffak oldular.

esasında daha zayıf olan yamanların eksik bir kadro ile ikinci devrede yenileceğini bekliyenler dakikalar geçtiği halde beraberliğin bozulmaması karşısında hayret ve takdir duymağa başladılar. vakit de geçiyor ve alsancak hemen hemen asabiyete kapılacak vaziyete giriyordu ki tam otuzuncu dakikada yamanlar sol açığı hidayet santradan kaptığı topu süratle sürdü. onunla beraber koşan alsancak müdafii eğer yetişmezse vaziyet kötü. iki oyuncu on sekiz çizgisini geçtiler kale hududuna girdiler. artık gol muhakkaktır. burada müdafi ali için yapılacak tek bir çare vardı. herne bahasına olursa olsun hidayete şüt çektirmemek ve çektirmedi. fakat taktığı çelme ile hidayeti yere yuvarladı. bu bariz bir penaltı idi. eğer hakem mustafa bu penaltıyı çalsaydı oyun yamanlar için en fena ihtimal ile beraberlik olurdu. mağlûbiyet haydi haydi, berabere kalındığı takdirde bile ateş veya doğanspordan birisinin alsancak yerine milli kümeye girmesi ihtimal dahiline girecekti.

bu vartayı atlatan alsancaklılar karşı tarafın kırılmasından istifade ederek iki dakika sonra ilk gollerini yaptılar. mağlûbiyete mahkûm edilen yamanlar takımı bu golden sonra hakem tarafından bir kişi daha saha harici edilmekle dokuz kişi bırakıldı ve artık eli kolu bağlanmış bir hale gelen rakibe alsancak çarçabuk iki gol daha yaparak 3-0 galip geldi.

 

1937-1938 Sezonu

İzmir Ligi 10. Hafta Maçı

23.01.1938

İzmir Demirspor 1-4 Yamanlar

31 sonkânun (ocak) 1938 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;

İzmirde maçlar biterken 4 takımın yakın puvan farkı neyi ifade ediyor?

izmir, 26 — izmir şampiyonunu meydana çıkaracak olan bir maç hariç bu pazar yapılan karşılaşmalar ile izmir likmaçları bitmiştir.

ilk karşılaşmayı izmirin en zayıf iki takımı yaptı. yamanlar 4-1 demirsporu yenerek aradaki nisbeti muuhafaza etmiştir.

bundan sonraki üçok - alsancak  maçlarının mahiyetini daha iyi anlatabilmek için likmaçlarının başlangıç günlerine dönmek icap ediyor.

takımların azlığı ve vaktin bolluğu dolayısile izmir likmaçlarının iki devre olarak yapılması alâkadarlar tarafından müttefikan tasvip ve kabul edilmiş ve keyfiyet o zaman istizah ve malûmat kabilinden futbol federasyonuna bildirilmişti. federasyondan müsbet, menfi hiçbir cevap gelmedi. maçlara başlandı. iki devre olarak.

vaktaki birinci devre bitti. federasyondan bir mektup geldi: ''birinci devre sonunda başta gelen iki takım milli kümeye girecek, bundan sonraki maçlar ise diğer izmir takımlarının derecesini meydana çıkarmak için yapılacaktır.,, deniliyordu.

ikinci devre devam ededursun bu mektup efkârı altüst etti: olur mu dersiniz? öyleyse bir ikinci devre maçları ne diye yapılıyor, takımlar biribirlerini hırpalıyor ve oyuncusu beyhude yere sakatlanıyor. yazık değil mi? iyi ama biz iki devredir diye birinciye pek ehemmiyet vermemişdik yoksa ne yapar yapar birincide daha kuvvetli çıkmanın çaresini bulurduk? bu işin ciddiyeti nerede kaldı? gibi sualler birbirini kovalıyor. dahası var:

birinci devreyi başta bitiren iki takımın başına gelseydi buhal onlar ne derdi; razı olur muydu bu işte? onlar bizden kuvvetli mi ki.. işte ikinci devrede foyaları meydana çıktı, yeniyoruz.federasyon neden karışırmış bu işe. karışıyor idiyse neden zamanında fikrini bildirmedi.. federasyonun istiyeceği zamanında milli kümeye hazır olmaklığımız değil mi? hazır olacağız. izmirin vaziyeti ankara ve istanbula benzemez. orada takımlar çoktur. ve iki devre yapmağa imkân yok. aksi takdirde senede beş maç maç yapmakla izmir takımlarının hali nice olur,. gibi birçok sual ve itirazlar yükseldi: ve bu, haftalardır böyle devam edip bu pazara gelindi.

eğer üçok ve alsancak takımları birinci devredeki muvaffakiyeti ikinci devredede göstermiş olsalardı mesele kalmazdı. fakat iş aksine gitti. tam takım çıkaramamak ve lüzumsuz yere bir maçta sahayı terkederek sıfır puvan almak yüzünden birinci devreyi dördüncü bitiren d. spor ikinci devrede bütün takımlardan üstün derece alarak baştakiler kadar milli kümeye girmek üzere olduğunu gösterince federasyonun mektubuna rağmen baştakileri bir telâş ve şüphedir aldı. vaziyet şuydu:

eğer bugün doğanspor, ateşi yenerse itiraz ettiği bir meseleden de bir puvan daha kopardığı takdirde— ki buna ihtimal vardır — alsancak — üçok maçının mağlûbu ile puvan puvana gelerek ve iş çatallaşacaktı .

bunun için bir de söylendiği gibi izmir üçüncüsünün türkiye grup şampiyonasına iştiraki düşüncesi altında doğanspor - ateş maçı çok heyecanlı oldu. ayni zamanda çok sert ve asabi bir oyun neticesinde d.spor birinci devrede bir, ikincide de bir gol atarak 2-0 kazandı.

Üçok - alsancak karşılaşması daha meraklı bir mahiyet aldı. herkesin merak ettiği şuydu: bu iki takımın anlaşarak beraber kalması ve bu suretle doğansporun ümitlerini ve itirazlarını kökünden halletmek, yani hiçbir müdafaa ve ümit imkânı bırakmamak.

oyun her iki takımın kazanmak için çalıştığını gösterir bir şekilde başladı. öyleya kazanan ayni zamanda izmir şampiyonu da olacaktı. ve beşinci dakikada basri aldığı bir pası durdutmadan çok sıkı bir şütle gole tahvil ederek alsancağı galip vaziyete getirince bu düşünce bir kat daha kuvvet buldu. bahusus ki bunu takip eden on beş dakika içinde üçok dört gol atarak 4-1 galip vaziyete geçince şüpheler yok oldu. beraberlik yok.. fakat alsancak üçokun bir sayısına mukabil iki gol daha yaptı ve devre 5-4 üçokun galebe sile bitti.

ikinci devre başlar başlamaz alsancak bir gol daha atarak vaziyeti 4-5 gibi ehemmiyetsiz yani bir gol farkına getirdi. ve bu hal de pek tabii göründü. çünkü oyunun bundan sonraki kısmı da pek ciddi geçiyordu. artık dakikalar geçiyor ve 5-4 vaziyeti değiştirmiyordu. bu sırada alsancak beraberliği temin edecek bir de penaltı kaçırmaz mı?! bereket kaçıran üçok değildi.yok sa gördünüz mü anlaşma var, denilecekti.

artık oyun alsancağın mağlûbiyetile bitecek denirken 41 inci dakikada saim alsancağın beraberlik golünü yapıverdi. işte bundan sonradır ki oyun da ciddiyet, ahenk ve intizam falan kalmadı. kimin muhacim ve kimin müdafi oynadığı belli değildi. daha doğrusu ortada hiçbir muhacim kalmamış ve oyuncuların hepsi ortaya toplanıp vakit geçirmeğe çalışıyorlardı. bunda her iki taraf haklıdır. ve âkilâne hareket etmişlerdir. yoksa iş sarpa saracaktı. işte federasyonun lüzumsuz bir mektubu bu izmir liklerini böyle dramatik bir hava içerisine soktu. ve bu sayede biz de sonda biraz komedi seyrettik .

 

....................o...g...b...m...a...y...p

üçok............10...6...3...1...50:20...25

doğanspor...10...6...2...2...32:18...23

alsancak........9...5...3...1...35:17...22

ateş..............10...5...1...4...35:17...21

yamanlar.....10...2...1...7...17:38...14

demirspor.....9...0...0...9...12:71...9

 

Görüldüğü üzere izmirin ilk dört takımı arasında kuvvet ve derece farkı hemen hemen yok gibidir. birinci devrede doğanspor ve ateşi yenen üçok ve alsancak ikinci devrede bu takımlara yenilmişlerdir. ve meselâ ateş takımı dördüncü olduğu halde hepsinden az gol yiyor. birinci devrede iki mağlûbiyet ve bir berabere alan doğanspor ikinci devrede hiç yenilmiyor, yalnız bir beraberlik alıyor.

ankara takımlarının puvantajının bundan farklı olacağını zannetmiyorum, ve bunun çindir ki seneye bu bölgelerden ve milli kümeye dörder takımın iştirakinin bir zaruret olduğunu şimdiden ve bir kere daha yazmaktan kendimi alamıyorum.

 

1938-1939 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

11.12.1938

Ateşspor 2-2 Yamanlar

 

 

1938-1939 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

17.12.1937

Ateşspor 2-1 Yamanlar

1938-1939 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

21.01.1939

Üçokspor 13-2 Yamanlar

 

 

1938-1939 Sezonu

İzmir Ligi ?. Hafta Maçı

29.01.1939

İzmir Demirspor 3-0 Yamanlar (Hükmen)

 

 

1941 YILI

 

1942-1943 (Özel Maç) Sezonu

Beden Terbiyesi Kupası  Maçı

20.09.1942

İzmirspor 2-1 Karşıyaka

 

 

1943 Sezonu

Açılış Kupası 1. Maçı

10.10.1943

İzmirspor 2-2 Karşıyaka

 

 

1943 Sezonu

Açılış Kupası Final 2. Maçı

23.10.1943

İzmirspor 1-2 Karşıyaka

sami özok' un "1923-1987 64 yıl izmirspor" adlı kitabında bu maç 1943 yılı açılış kupası final maçı olarak belirtilmektedir.

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 1. Hafta Maçı

12.03.1944

Göztepe 3-1 Karşıyaka

bu sezonki milli kümeye (maarif mükafatı (kupası)) istanbul ligi'nde ilk 4, ankara ve izmir ligleri'nde ilk 2 sırayı alan toplam 8 takım, ancak istanbul 3.cüsü galatasaray istanbul ligi'nde hükmen mağlubiyeti ile sonuçlanan maçları nedeni ile maarif mükafatı'na alınmadı, yerine istanbulspor katıldı.

**

bu sezon milli küme 2. kez maarif mükafatı (kupası) adı ile oynandı.

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 2. Hafta Maçı

18.03.1944

Karşıyaka 2-1 Vefa

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 3. Hafta Maçı

19.03.1944

Karşıyaka 0-0 Beşiktaş

orta hakem: sabri armağan

karşıyaka: osman, hidayet, dündar, cemal, fuat, lemi, muzaffer, necmi, recep, hakkı, necati

beşiktaş: faruk türker, yani sasapulos, ömer doğan, rıfat atakanı, ibrahim tusder, cahit yıldırım, şeref görkey, hakkı yeten, hüseyin saygun, halis etçi, kemal gülçelik

teknik direktör:refik osman top

beşiktaş ve KSK takımları bu sezonki tek beraberliğini bu maçta almıştır.

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 6. Hafta Maçı

08.04.1944

Harp Okulu 4-1 Karşıyaka

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 6. Hafta Maçı

09.04.1944

Ankaragücü 4-0 Karşıyaka

 

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 7. Hafta Maçı

15.04.1944

Karşıyaka 3-2 Harp Okulu

bu sezonki maçlarda karşıyaka'nın 2. galibiyetini, harp okulu takımının da 4. mağlubiyetini aldığı maç.

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 7. Hafta Maçı

16.04.1944

Karşıyaka 0-1 Ankaragücü

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 8. Hafta Maçı

22.04.1944

Fenerbahçe 3-0 Karşıyaka

orta hakem: samih duransoy

fenerbahçe: cihat arman, şevket demirtepe, müzdat yetkiner, murat alyüz, argun nemli, halil köksalan, esat kaner, melih kotanca, naci bastoncu, erol keskin, halit deringör

teknik direktör:john prayer (ingiltere)

karşıyaka: osman, dündar, ibrahim, hidayet, zühtü, cemal, tayyar, ömer, cemal, recep, hakkı

gol: dk. 25 naci bastoncu (1-0)

dk. 47 melih kotanca (2-0)

dk. 58 melih kotanca (3-0)

kırmızı kart:

dk. 60 cemal (karşıyaka)

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 9. Hafta Maçı

23.04.1944

İstanbulspor 2-0 Karşıyaka

orta hakem: selami akal

istanbulspor: fikret özmen, hayri talater, sefer türktekin, erdoğan dağdelen, oğuz, cafer okan, kadir tonba, faruk tiregöl, vakur, turhan akra, mükerrem güler

teknik direktör:selahattin almay

karşıyaka: osman, hidayet, dündar, lemi, cemal, fuat, necmi, necati, hakkı, muzaffer, recep

gol: dk. 8 turhan akra (1-0)

dk. 33 kadir tonba (2-0)

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 10. Hafta Maçı

29.04.1944

Karşıyaka 3-2 İstanbulspor

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 11. Hafta Maçı

30.04.1944

Karşıyaka 0-1 Fenerbahçe

orta hakem: refik güven

karşıyaka: osman, ibrahim, hidayet, dündar, zühtü, cemal, tayyar, hakkı, recep, cemal, ömer

fenerbahçe: cihat arman, murat alyüz, şeref benibol, esat kaner, halil köksalan, ömer boncuk, argun nemli, samim var, rasih minkari, melih kotanca, halit deringör

teknik direktör:john prayer (ingiltere)

gol: dk. 40 rasih minkari (0-1)

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 12. Hafta Maçı

06.05.1944

Vefa 2-1 Karşıyaka

orta hakem: mehmet reşat nayır

vefa: azad, cihat, mümin, galip haktanır, zeki gökbora, mehmet kızılgül, ferdi güngör, şahap akkuşlu, haydar taşdemir, fethi tosun, mustafa kefeli

karşıyaka: osman, ibrahim, hidayet, dündar, alaattin, cemal, naşit, ömer, tayyar, recep, hakkı

gol:

dk. 15 ibrahim (0-1)

dk. 31 şahap akkuşlu (1-1)

dk. 42 galip haktanır (2-1)

kırmızı kart:

dk. 85 fethi tosun (vefa)

 

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 12. Hafta Maçı

07.05.1944

Beşiktaş 7-1 Karşıyaka

orta hakem: feridun kılıç

beşiktaş: faruk türker, yani sasapulos, yavuz üreten, ömer doğan, saim sarper, eşref bilgiç, hakkı yeten, şeref görkey, vecdi çapa, kemal gülçelik, hüseyin saygun

teknik direktör:refik osman top

karşıyaka: osman, ibrahim, hidayet, vedii, cemal, tayyar, ömer, recep, hakkı, cemal, necati

gol:

dk. 19 kemal gülçelik (1-0)

dk. 22 vecdi çapa (2-0)

dk. 28 hakkı yeten (3-0)

dk. 35 kemal gülçelik (4-0)

dk. 38 şeref görkey (5-0)

dk. 51 hakkı yeten (6-0)

dk. 64 (pen.) yavuz üreten (7-0)

dk. 72 recep (7-1)

 

1943-1944 Sezonu

Maarif Mükafatı 13. Hafta Maçı

14.05.1944

Karşıyaka 1-3 Göztepe

 

 

1944-1945 (Özel Maç) Sezonu

Açılış Kupası Çeyrek Final Maçı

17.09.1944

Altınordu 2-0 Karşıyaka

1944-45 sezonu açılış kupası maçları altay, altınordu, göztepe, izmirspor, izmir demirspor ve karşıyaka takımları arasında oynanmıştır.

ilk tur maçları altay, altınordu, izmirspor ve karşıyaka takımları arasında oynanmıştır.

 

1944-1945 (Özel Maç) Sezonu

CHP Halk Odası Turnuvası Çeyrek Final Maçı

19.09.1944

Karşıyaka 4-1 İzmir Demirspor

bu turnuva maçları altay, altınordu, göztepe, izmirspor, izmir demirspor ve karşıyaka takımları arasında oynanmıştır.

ilk tur maçları altınordu, demirspor, izmirspor ve karşıyaka takımları arasında oynanmıştır.

 

1944-1945 (Özel Maç) Sezonu

CHP Halk Odası Turnuvası Yarı Final Maçı

20.09.1944

Altınordu 2-1 Karşıyaka

bu turnuva maçları altay, altınordu, göztepe, izmirspor, izmir demirspor ve karşıyaka takımları arasında oynanmıştır.

yarı final maçları, ilk turdan gelen altınordu ve karşıyaka takımları ile çekilen kura ile ilk turu maç yapmadan geçen altay ve göztepe takımları arasında oynanmıştır.

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 1. Hafta Maçı

11.03.1945

Altınordu 3-0 Karşıyaka (Hükmen)

bu sezonki maçlar 8 takım arasında çift devreli lig usulü şeklinde oynanmıştır.

1-1 beraberlikle sürerken 2.devrenin ortalarında altınordu lehine verilen penaltı kararına itiraz eden karşıyaka takımı sahadan çekildi. sonuç altınordu lehine hükmen 3-0 tescil edildi.

bu sezonki milli kümeye istanbul ligi'nde ilk 4, ankara ve izmir ligleri'nde ilk 2 sırayı alan toplam 8 takım, ancak ankara şampiyonu harbiye (harp okulu) katılmadığından yerine ankara 3.cüsü demirspor alınmış.

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 2. Hafta Maçı

17.03.1945

Karşıyaka 2-2 Fenerbahçe

orta hakem: mustafa bayrak

karşıyaka: osman, zafer, nebil, hakkı, kenan, cemal, fuat, necati, ibrahim, cemal, ibrahim.

fenerbahçe: cihat arman, selahattin torkal, murat alyüz, şevket demirtepe, samim var, halil köksalan, halil özyazıcı, halit deringör, ibrahim iskeçe, naci bastoncu, adnan tuncay

teknik direktör:miço dimitriyadis

gol:

dk. 27 ibrahim. (1-0)

dk. 39 şevket demirtepe (pen.) (1-1)

dk. 50 (pen.) hakkı (2-1)

dk. 67 adnan tuncay (2-2)

 

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 3. Hafta Maçı

18.03.1945

Karşıyaka 0-3 Galatasaray

orta hakem: mustafa bayrak

karşıyaka: osman, dündar, hakkı, fuat, kenan, lemi, ibrahim, ibrahim., necati, celasin, hakkı

galatasaray: erdoğan atlıoğlu, faruk barlas, bülent eken, salim şatıroğlu, mustafa gençsoy, namık sınmaz, arif sevinç, şahap turgan, gündüz kılıç, gazanfer olcayto, muzaffer tokaç

teknik direktör:john baeggett (ingiltere)

gol: dk. 12 muzaffer tokaç (pen.) (0-1)

dk. 53 gündüz kılıç (0-2)

dk. 87 muzaffer tokaç (0-3)

 

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 4. Hafta Maçı

24.03.1945

Fenerbahçe 2-1 Karşıyaka

orta hakem: şazi tezcan

fenerbahçe: sabri kiraz, murat alyüz, selahattin torkal, ömer boncuk, samim var, halil köksalan, halil özyazıcı, adnan tuncay, halit deringör, erol keskin, naci bastoncu

teknik direktör:miço dimitriyadis

karşıyaka: osman, nebil, zafer, kenan, cemal, lemi, vedii, necati, ibrahim., ibrahim, cemal

gol:dk. 20 ibrahim. (0-1)

dk. 32 ömer boncuk (1-1)

dk. 70 naci bastoncu (2-1)

 

 

1944-1945 Sezonu 

Milli Eğitim Kupası 5. Hafta Maçı

25.03.1945

Galatasaray 7-0 Karşıyaka

orta hakem: feridun kılıç

galatasaray: erdoğan atlıoğlu, ismet kalaoğlu, faruk barlas, bülent eken, mustafa gençsoy, arif sevinç, namık sınmaz, reha eken, gazanfer olcayto, gündüz kılıç, muzaffer tokaç

teknik direktör:john baeggett (ingiltere)

karşıyaka: osman, nebil, zafer, cemal, lemi, vedii, kenan, ibrahim, necati, kemal, ibrahim.

 

gol:

dk. 3 bülent eken (1-0)

dk. 8 bülent eken (2-0)

dk. 11 bülent eken (3-0)

dk. 18 muzaffer tokaç (4-0)

dk. 27 gündüz kılıç (5-0)

dk. 70 gündüz kılıç (6-0)

dk. 86 bülent eken (7-0)

 

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 6. Hafta Maçı

01.04.1945

Karşıyaka 2-1 Altınordu

orta hakem: feridun kılıç

karşıyaka: osman, nebil, zafer, lemi, fuat, kenan, celasin, hakkı, ibrahim, cemal, necati

altınordu: ali, ibrahim, cahit, adil bümen, nurullah, fehmi, sait altınordu, hamdi, ibrahim, hüseyin, muammer karaağaç

gol: dk.2 hakkı (1-0)

dk. 10 hakkı (2-0)

dk. 60 hamdi (2-1)

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 7. Hafta Maçı

07.04.1945

Karşıyaka 1-1 Ankara Demirspor

 

orta hakem: sabri armağan

karşıyaka: osman, zafer, fuat, kenan, lemi, cemal, celasin, cemal, ibrahim., hakkı, necati

ankara demirspor: nevzat mamat, mehmet, iskender pınarakar, nuri kuraner, ismail, feyzullah, fethi, mustafa ercan, murat, ismail, niyazi

 

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 7. Hafta Maçı

08.04.1945

Karşıyaka 1-1 Uçaksavar

orta hakem: mustafa bayrak

karşıyaka: osman, zafer, cemal, kenan, lemi, celasin, cahit, necati, ibrahim, cemal, ibrahim.

uçaksavar: abdülkadir, münir, mahmut, necmi, fikri, seyfi, hüsamettin, ibrahim, hüseyin, ali, ertuğrul

gol:

dk. 44 cemal (1-0)

dk. 80 fikri (1-1)

 

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 8. Hafta Maçı

14.04.1945

Ankara Demirspor 3-2 Karşıyaka

orta hakem: fahir (ankara'lı)

ankara demirspor: nevzat mamat, nuri kuraner, iskender pınarakar, mehmet, feyzi, fethi, mehmet, niyazi, muzaffer, ismail, ismail

karşıyaka: osman, nebil, zafer, hulki, cemal, kenan, lemi, cemal, hakkı, cahit, ibrahim.

gol:

dk. 30 ismail (1-0)

dk. 42 hakkı (1-1)

dk. 50 cahit (1-2)

dk. 77 niyazi (2-2)

dk. 83 iskender pınarakar (3-2)

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 8. Hafta Maçı

15.04.1945

Uçaksavar 6-1 Karşıyaka

orta hakem: ziya ozan

uçaksavar: abdülkadir, mahmut, metin, fikri, seyfi, necmi, ali, ertuğrul, ibrahim, hüseyin, enver

karşıyaka: osman, nebil, zafer, kenan, lemi, cemal, hulki, hakkı, cemal, ibrahim., celasin

gol:

dk. 21 ibrahim (1-0)

dk. 26 ibrahim (2-0)

dk. 31 ibrahim (3-0)

dk. 50 enver (4-0)

dk. 52 ibrahim (5-0)

dk. 72 ibrahim (6-0)

dk. 89 cemal (6-1)

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 9. Hafta Maçı

21.04.1945

Karşıyaka 0-3 Beşiktaş

orta hakem: mustafa bayrak

karşıyaka: osman, zafer, cemal, lemi, fuat, kenan, hakkı, cemal, ibrahim., necati, celasin

beşiktaş: mehmet ali tanman, yani sasapulos, cahit yıldırım, ömer doğan, hristo kostanda, sabri gençsoy, kemal gülçelik, faruk sağnak, hakkı yeten, şeref görkey, hüseyin saygun

teknik direktör:charles howard (ingiltere)

gol:

dk. 2 sabri gençsoy (0-1)

dk. 14 şeref görkey (0-2)

dk. 63 kemal gülçelik (0-3)

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 10. Hafta Maçı

22.04.1945

Karşıyaka 0-0 Beykoz

orta hakem: orhan tümer

karşıyaka: osman, zafer, muammer, lemi, cemal, kenan, hakkı, ibrahim., celasin, necati, cemal

beykoz: orhan faytoncu, mehmet pekin, bahadır olcayto, kemal gündoğdu, hüsnü, memduh eren, fikret erkaya, necdet şenocak, mehmet ali has, bülent varol, cahit

 

1944-1945 Sezonu

Milli Eğitim Kupası 11. Hafta Maçı

28.04.1945

Beşiktaş 5-1 Karşıyaka

orta hakem: samih duransoy

beşiktaş: mehmet ali tanman, yani sasapulos, ömer doğan, rıfat atakanı, hristo kostanda, hakkı yeten, şeref görkey, kemal gülçelik, faruk sağnak, hüseyin saygun, sabri gençsoy

teknik direktör:charles howard (ingiltere)

 

*******************************************************************************************************************

ALAYBEY

Talat ULUSOY

 

BEN HANGİ DÜNYAYA DOĞDUM?

 

Ocak ayının behrinde, yani hamsin kapıda iken, yani cehennem zemherisinin zehrinde bir  “oğlan” doğar. Dört nala “okucu”lar dört bir yana koşturulur, bey oğlunun kutlu gününü duyurur, çağrısını okur. Bey davetidir, gidilir. Yarenler odun taşır, kadınlar kazan kaynatır, erkekler sofralara bağdaş kurup oturur.

“Oğlan olsun çamurdan olsun” meselinin rağbet bulduğu zamanlardır. Buzhaneyi andıran odaya dolan sevinci varın siz hesap edin. Ebelik eden mahalleli kadının;

Görülmedi böyle güzel devri Yusuf’tan beri…

Terennümüyle yıkayıp kollarına koyuverdiği oğlana hayran bakar ela gözlü kadın:

Aydede gibi bir yüz, kandilli kıvrık saçlar zülüf, perçem salmış ana rahminde.

A kızım, ben görmedim böyle güzel!..”

Der dul kadın gelinine.

Kulağa okunan ezandan sonra üç kez kulağa üflenir isim:

Talât…

Ama çocuk evde hiç “paşa oğlum” diye sevildiğini, “Talat Paşa” diye çağrıldığını hatırlamaz.

İkinci Harp biter, üç yıl daha geçer, yokluk, yoksulluk günleri geçmez. Ocak ayının on dördüne denk gelir bu mutlu doğum. Namazgâh’ın az ötesi Emir Sultan Türbesi, Kale’ye doğru baktığında türbe arkası Taslı Çeşme mahallesi. O çocuk o yerde, kira evinde doğar. 

İzmir’e göçeli taş çatlasa iki yıldır. İnşallah oğlan bereketiyle gelir göç yoksulu kira eve. Oğlan daveti anca o zaman verilir.

Göç, toprağından göçertilmiş halsiz çiçek misali düşkün eder insanı. Can suyu yürüyesiye, toprağa tutunasıya, yüzünü dönesiye güneşe, zorlu günler geçer.

Susuzluğa dayanmak, karanlıktan ışık sağmak gerekir öyle günlerde. Oğlan doğuyor, geçin oğlanı doğurtan ebeyi armağanlara boğmayı,  oğlanı doğuran geline bir “manco”, yani akciğer yedirecek para yoktur!

Allah’tan ana sütü bol, bebek doyuyor. Havra Sokak’tan alınan helva, ekmek ve Osmanağa çeşmesinden doldurup getirilen testi testi su… Besleniyor mu? Anne ne yedi ki, sütü yavruyu beslesin!

Yoksul hanenin sevinci dünya derdini unutturur. Ocak ayının dolunayında doğan “ay parçası”nın nüfusunu çıkarmak ayın yirmisinde akla gelir. Nüfus dairesindeki memur Nuh da demez, peygamber de ve cüzdana tarihi düşer:

“20  Ocak 1948 “. Bir hattat inceliğinde ismi de yazar:” Tal’ât!

Baba, kunduracı İsmail efendi eski yazıya daha aşinadır, yeni yazının çengeline, şapkasına bakmaz, baksa anlamaz. Ama şu bir hafta, yaşanmadan çalınmış gibi gelir ona.

İleride başına iş açar mı ki bu oğlanın? Eh, bir hafta uzun, bir hafta kısa, ömür dediğin ayıp örten divitin pazen değil ya! Yaşa ve gör!”

Oğlan hasta! “Kırk çıkma”dan o ayın on dördünde doğan ay parçası hasta, ateşler içinde. Havaleler geliyor. Uykudan, memeden kesiliyor, eriyor; o apalak-topalak oğlan…

Başı beklenirken, çok şükür korkulan olmuyor, ama hayatta artık o “oğlan” değil, bir parmak çocuk kalıyor. Parmak da, başparmak değil, geç diğer üç parmağı da, “serçe parmak”! Ay parçası yüzü kaşık kadar kalmış, ötürüklü bir eneze oğlan.

O’nun ömür boyu taşıdığı bu sıska surete laf dokundurmaya kalkanları latifeli itirazıyla karşılar Alâ Kadın:

Olsun, oğlan olsun da, isterse soğandan olsun!” 

                                *      *      *

Toprağı terk, hiç beklenmedik bir anda ve beklenmedik biçimde olur.

Eylül 1947’nin ikinci yarısıdır, kunduracı İsmail, karısı Eda ve kızı Fadimesi’ni alır, İzmir’e Fuar gezmesine götürür. O zaman Kula’yı İzmir’e bağlayan karayolu yoktur. Vardır da, yol yol değildir, tekinsizdir, tehlikelidir. Alaşehir’e inip trene binilir, öyle gidilir İzmir’e. “Askerlik sayesi”nde dünya gören İsmail, çok sevdiği karısına da treni, büyük şehri, fuarı göstermek istemiş olmalı.

En az dört yüz elli yıllık ata toprağını temelli terk etmek, kolay alınır bir karar olmasa gerek diye düşünür değil mi insan? Hele o toprakta kök salmış olanlar için…

Fatih Karaman Beyliği’ne son verip de topraklarını ele geçirdiğinde,  Germiyan Beyliği’nden Karaman Beyliği’ne intikal eden Kula’yı da Osmanlı topraklarına katar. Osmanlı’nın Edirne Sarayı’ndan Kula’ya gönderdiği ilk kadı Bekir Bey’dir..

Devşirme olsa yeridir, ağabey Bekir yanına oğlan kardeşi Mehmet ve kız kardeşi Şefika’yı da alıp yola koyulur. Yolda hastalanan Mehmet’i toprağa veren Bekir Bey, kardeşi ile sağ salim Kula’ya varır. Bekir Bey’e verilen miri topraklar tapu kayıtlarında görülüyor Şefika Kula eşrafından bir aileye gelin gider, Bekir Bey de Kula’dan evlenir.

Buradan itibaren Kula kazasında “Bekirbeyler” olarak “lavap”lanan (lakap) bir koca aile dallanır gelir.

Hazıra can mı dayanır? Gün olur, devran döner, bir bakarsın elde avuçta bir şey kalmaz. Öyle de olur…

Gün doğumundan gün batımına, Gediz’i besleyen  Söğüt Çayı’ndan başlayıp, Bozdağlar’ın eteğine diye tariflenen topraklar, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e her ölümle miras diye bölünüp, her doğum ve her düğünde “bey namına lâf gelmesin” diye, yiye yiye bitirilmiş, erimiş gitmiş.

İşte İsmail efendi, Bekirbeyler’den Eşref Ağa oğlu Rüştü Ağa’nın ortanca oğlu İsmail, öyle bir varlık içinden gelip “pabuççu” olan ilk Bekirbeyzadedir…

On kızdan sonra on birincide oğlan çocuğunun yakalandığı Hancı Halil Ağa (Hancellalar) evinin kim bilir kaçıncı kızıdır hareli ela gözlü Alâ Kadın, Aliye Hanım?

Bekirbeylerin Rüştü Ağa’ya, Mehamit mahallesindeki ağa evine, uzun eve gelin geldiğinde Meşrutiyet yeni ilan edilmiştir ve duvarda padişah Mehmet Reşat’ın tasviri asılıdır. Aliye Gelin (Alâ Gelin) baba evindeki saltanatlı hayatını unutamaz.

Rüştü Ağa bir ayağı aksayan Ala Kadın’a yokluk hissettirmez, hele hele ardı sıra üç oğlan doğurunca, yere göğe konduramaz onu. Varı yoğu serer Alâ Kadın’ın önüne. Ama ölüme ne çare? Genç gelin kucağında üç aylık Hulusi ile dul kalır. İsmail yedi, Sefa on yaşındadır. Ölüm sebebi, doğruysa kemik veremi!

Yaşın benzemesin, saçların Rüştü deden gibi, kandilli kıvrık” diye okşar hasret dolu gönlüyle torununu. Torunlarına sevgisinde hiç ayrım yapmaz ama, olsun, içten içe parlak lüleli saçlardan ötürü Talât’ı mı sever yoksa?!

Uzun ev, üç oğlanla dul kalan Alâ Kadın’a dar gelmektedir. İtibarı yerindedir, hâlâ el üstünde tutulur, yine de el gibi hissetmemek mümkün değildir kendini.

Çocuklar mektep medrese görmelidir. Sefa İptidai’yi bitirir, anasını ele muhtaç etmeyecektir, terzi yanında işe başlar. İsmail üç yıl gider İbtidai’ye, ilkokul denir şimdi ve bırakır. Okuma yazma öğrenmiştir, âlim mi olacaktır, bu kadarı ona yeter, gider pabuççu yanına çırak olur. Kula’da usta kıtlığı vardır, eski ustalar da kalmamıştır…

Alâ Kadın Sefa’yı askere yollar. Sağ salim dönsün, baş-göz edecektir. Eder de, on kız kardeşin en küçüğü dul Saniye’nin tek evlâdı Müzeyyeni alır oğluna. İki seneye varmadan bir Rüştü daha gelir dünyaya. Ala Nine, “gelin” diye ünlenmemektedir artık, hem ilk toruna, hem de Rüştü adına kavuşmuştur.

Ama çok geçmez, üç ay sonra, ona koca acısını da unutturan büyük acıyı yaşar: Sefa, gece vakti at üstünde evine dönerken,  kamyon çarpar, at da evlât da kamyon altında kalır…

İsmail bir yandan eve çeyrek de olsa ekmek getirmekte, bir yandan eldeki az miktar toprakta tütün, bostan, buğday ekmeğe koşmakta, bir yandan da “Yaren” mektebinde usul-erkan, yol-yordam öğrenmektedir.

Yarenlik mühim zenaattır, oturup kalkmayı, söyleyip dinlemeyi genç olan burada öğrenir, “yarenlik etmek” mecazı ile zerre alakası yoktur.

Evin direği İsmail’dir bundan böyle. Ağa oğlu, bey torunu kunduracı İsmail.

Devresi 1331’li, ki 1915’e karşılık gelir, İsmail anayı ve on üç yaşında, terzi çıraklığı yapan kardeşi Hulusi’yi bırakıp askere gider. Devlettir bu, bir başına bir kadın bir tıfıl oğlanla ne yer, ne içer diye dert etmez. Vatan sağ olsun, der geçer!..

İsmail 1937’de Trakya’da tamamladığı askerlik hizmetinden döner.  Onun da evlenmesi yakındır, ama yaşanan acı ve sıkıntılar yüzünden ha bu gün ha yarın derken hep ötelenir.

Derken İkinci Dünya Savaşı patlar, İsmail yeniden askere alınır, yine Trakya. İsmail ikinci askerlikten dönünce bu kez kardeşi Hulusi’yi askere alırlar!

Anadolu milletinin kaderi midir nedir, Peygamber Ocağı’na evlat göndermekten, evlatların mürüvvetini görmeye vakit kalmaz. Boşuna demez büyük başlar “asker millet” diye!..

 

***

 

Çocuk aklında istasyon, tren, lokomotif, makinist ve tantan dışında bir şeyler yer etmemiş mi?

Alaybeyi dediğin bir yanı deniz, hiç sahile inmemiş mi bu çocuk?..

Leb-i derya, yani sahil, yani deniz kıyısı, yani yalı…

Alaybeyi’nin güneşi yorgun doğar. Kolay mı heyula Nif Dağı’nı aşmak?.. Ama aştımı da doğruca Körfez’in mavi berrak sularına dalmak, yalı evlerinin camlarında oynaşmak, Mir’at Sokak taşlarını boydan boya gümüşi renge boyamak…

Altmışlı yılların başlarına kadar Alaybeyi’nden denize, o yorgun güneşin ısıtmaya başladığı mavi berrak sulara girilirken, bir sabah seslere uyananlar koşarlar kıyıya, bakarlar ki cümle canlıları denizin feryat etmekte:

Deniz ölmüş! Deniz ölmüş! Kurtarın bizi!..”

Isparozlar, lidakiler, kefallar, kaya balıkları, denizanaları, çiçinalar, yengeçler kafalarını ölü denizden çıkarmış havayı soluma gayretindeler.

Nuh Tufanı mı bu, kıyamet mi!?

Sahilde polis devriyesi, denize girmeye kalkanı engelliyor, uyarıyor:

Dikkat! Denize girmek yasaktır! Hayati tehlike!..”

 Suda tehlike, karada tehlike… O kadarla da kalmıyor;

 “Balık tutmak yasaktır, hayati tehlike!

 Yahu niye?

 “Deniz ölmüş, bitmiş! Denizin balığı ölmüş! O balığı yiyen de ölür!

 İnananlar var, cinayet süsü verdin olaya diyenler, inanmayanlar daha çok:

Yahu koca deniz kirlenir mi, çocuk donu mu bu?

İnananlar sabırlıdır, Darağaç’tan başlar saymaya:

Şark Sanayi, Sümerbank Basma, Tekel İspirto fabrikaları; gel Salhane’ye Kula Mensucat fabrikası, Mezbaha, Piyale Makarna; geç Turan’a, akaryakıt depoları, Turyağ fabrikası ve Alaybeyi girişinde Pirina Fabrikası, burnunun dibinde Tersane…”

Bunlar kıyıda ya da kıyıya yakın olan fabrikalar, atölyeler, işletmeler. İçerilerden de derelere atıklarını salanlar var, Yeşildere tabakhaneleri gibi… Bir de yan sanayileri, tamirhaneleri dizin bunların yanına ve düşünün hepsinin sanayi atıkları Körfez’de, Körfez’in en iç kısmında, Alaybeyi’nde. Evet evlerin atıkları da var, deterjan dedikleri yeni icat zehirler var, kanalizasyonlar doğrudan denize akıyor ve deniz böyle böyle, günden güne ölüyor!

Alaybeyi’nde deniz ölürken neredeydin sen! Utan!

Surata şamar gibi iniyor lâf, Alaybeyi denizinden, balığından utanır hale geliyor insan.

Ya sen?! Sen niye bilemedin o denizin değerini?

Ne değer vermesi, sen denizi sevmedin ki! Ne geçti ki denizle aranda?

Doğru. Bahçeden burnunu çıkarıp mahalle “kopil” leri arasına katıldıktan sonra tanıdım o güne kadar tren penceresinden, vapur güvertesinden görüp seyrettiğim denizi.

Tanıyıp da sevmeyen olur mu denizi!?

Dağlar, ormanlar insanı dibine çekip boğmuyor ama!

Babası boğulup ölen çocuk sevmiyor denizi, balıkçının oğlu, sınıf arkadaşı…

Soruları ağır da olsa, bahçeden çıkıp sahile varan çocuk yüzmeye başlıyor. Alaybeyi sahili, hele Pazar günleri Çeşme kıyıları gibi denize girenlerle dolu.

Sen seviyor musun denizi? Yoksa zoraki nikâh mı?!

Deniz kirli!

Kirli, mirli, ha deyince kopamıyor insan. Geçmişte sahile bakan her evin bir ahşap iskelesi ve oraya bağlı kayığı var mevsiminde balığa çıkılan. Balıklar da küsünce zehir dolu denize, iskele de kalmaz, kayık da kalmaz değil mi? Ama inat bu ya hâlâ kayığından kopamayanlar varken, bazı geceler son kalan kayıklardan birine doluşuyor kopiller ve Alaybeyi kahvehaneleri kurumuş gibi, vira kürek, yakamozlar yaka söndüre, şarkılar çala söyleye Pasaport’a çay içmeye gidiyor, dönüyor.

E, Körfez’de balık kalmayınca kayık ancak bu işe yarar.”

Bir Pazar günüdür, okuyan okumayan bütün mahalle tayfası altı metrelik kayığa doluşup açılır. Niye? Kıyılar çok kirlendi, açıklar biraz daha iyi ayağına geldiklerinden… Ben diyeyim on kişi, siz deyin tam sayı futbol takımı. İçlerinden birinin lakabı “Göbek”, okkalı biri yani. Okkalı ve kopillerin en “cıvık” olanı. Açıkta yüzen boklar herkesin gözüne batıyor ve “Göbek” güya şaka yapıyor, başa oturmuş yüz okka ağırlığını bir sağa, bir sola veriyor ve gittikçe arttırıyor salınımlarını… Kayıkta dengesi bozulanları da katın hesaba, çok geçmeden kayık alabora!..

On, on bir kazazede (!) sahile çıktığında onları görenler feryadı kursağında kalmış gibi, ağzı açık bakıyor:

Kaçın millet, dev lağım fareleri bastı burayı!

Eğer kaçışan olmadıysa, henüz sahilde akşam kalabalığı toplanmadığındandır. Başındaki telden ayağındaki tırnağına kadar körfez bokuna bulananın denize ettiği, bağıra çağıra ettiği küfürleri bini bir paradır. 

Çocukken bir hata mı yaptık? Biz büyüdük kirlendi deniz!

Madem Alaybeyi’nde deniz bu denli kirlendi, ayrı ayrı damacanalarda içme suyu değil ya bu, o zaman bütün denizler kirlenmiştir. Aksini iddia eden iddiasını ispatlasın! İspatlanasıya hiçbir kıyıdan sırça parmağımı da, ayak baş parmağımı da sokmam, kendi türkümü çığırırım:

Benim meskenim dağlardır, dağlar!..”

Sade denizi değil, daha öncesinden, deniz kirlenmeden yani, deniz kıyısında oturanları da pek sevemezdi o.

Onlar niye yalıda oturuyor? Daha mı erken gelmişler Karşıyaka’ya, Alaybeyi sahiline? Müslüman evinin bahçesinde heykel olur mu? Üstelik çıplak kadın heykeli!”

Bunlar çocuk aklının sorularıdır. Babasını, babasının kunduracı dükkânını, babasının kesesini düşünür:

Bunların hiç mi ayakkabıları eskimez, pençe yaptırmazlar? Bunlar hiç mi ayakkabı ısmarlamaz, hep hazır ayakkabı mı giyerler?!

Yalıdaki evlerin birine bile bir günden bir güne onarılmış ayakkabı götürdüğümü, başım okşanıp bahşiş verildiğini hatırlamam. Alaybeyi Çarşısı’ndan geçtikleri de, bir çöp satın aldıkları da pek görülmemiştir.

Geçmişte çocuk gözünde yaşanmış hayat, gezdiği yerler, bastığı topraklar, yüzdüğü sular ve yalıdaki evler ve dahası, Alaybeyi hakkındaki hakikat koca koca sorular olup dikilecektir uzun yıllar ötesinden dönüp bakanın karşısına.’

***