• 1912 Karşıyaka Derneği

Ayhan Öngen Albümü

AYHAN ÖNGEN (1930-2024)

YOKLUK ZAMANLARININ KOMPLE SPORCUSU

 

Futbol, basketbol, hentbol, yüzme, sutopu, yelken… Bunlardan yüzme ve sutopunun birbirine yakın spor dalları olduğunu varsayalım; diğerlerinin çok farklı branşlar olduğunu sanırız herkes kabul edecektir. Bir sporcu düşünün ki, 30 yıl boyunca aynı kulübün çatısı altında birbirinden farklı bu branşlarla uğraşmış, bu branşların birinde de milli olup ülkemizi çeşitli şampiyonalarda temsil etmiş. Bu yazımızın konuğu olan Karşıyakalı Ayhan Öngen bütün bu branşlarda, içindeki saf spor sevgisiyle tam 30 yıl boyunca faaliyet gösterdikten sonra, antrenör ve yönetici olarak yine uzun yıllar kulübüne hizmet etmiş. Eskilerin deyimiyle “atlet komple” yani komple sporcu.

1930’da Karşıyaka’da dünyaya gelen Ayhan Öngen, spora hemen her çocuk gibi mahallede futbol oynayarak başlamış. “Ben esas futbol oynardım fakat çok büyük bir hastalık geçirdim. Bacak kemiğinde iltihap yaptı. O geçti, ondan sonra ben denize gittim ve hastalığı atlattım. Futbolu iyi oynadığımı söylerlerdi. Atatürk’ün annesinin yattığı yerde Türk Birliği Okulu vardı. Parkın ilerisi çok büyük bir tarlaydı. Osmanpaşa tarlası denirdi, orada oynardık. Metin Oktay da oynardı orada. Altı yaş ufaktı benden. Benim kardeşimle beraber oynardı Metin, bizim aramıza katılamazlardı. Altı yaş o zaman çok farktı. Şimdiki lise, kız muallim okuluydu o zaman. Türk Birliği Okulu bile üç sınıftı, sonradan beşe çıktı. Ortaokul vardı, liseyi okumaya karşıya (İzmir’e) giderlerdi. Hastalığı geçirdikten sonra futbolu Asım Liglerinde oynadım. Bir müddet deneyeyim dedim ama gitmedi. Biz üç kardeştik, birimiz kızdı. Kardeşim Özcan Karşıyaka’da oynadı. Beşiktaş’a gitti. 18 yaşındaydı, çok iyi futbol oynardı. İki sene kaldı, döndü. Bir gün şöyle bir hadise oldu. Ben Selimiye Kışlası’nda yaptım askerliğimi. Bir gün İnönü Stadı’nda maça gittim. Maçtan çıktım iniyorum Kabataş’a, biri bağırdı. Bir baktım Beliğ (Beler) abi. ‘Ayhan ne yapıyorsun burada?’ diye seslendi. Biri daha bağırdı, bir baktım Baba Gündüz. Beliğ abi beni tanıttı Özcan’ın abisi diye. Baba Gündüz Beliğ abinin koluna bir yapıştı, ‘O da futbol oynuyor mu?’ diye sordu. O kadar beğenmiş Özcan’ın futbolunu Baba Gündüz. ‘Yok, o basketbol oynuyor,’ dedi Beliğ abi.”

Ayhan Öngen için sadece KSK’nın değil, İzmir’in hayattaki en eski basketbolcusu diyebiliriz. Yeşil-kırmızılı kulüpte, otuzlu yıllarda yasak savar gibi yürütülen basketbol faaliyetinin, gerçek anlamda onun ve arkadaşlarının girişimiyle başladığını söyleyebiliriz. Nitekim onun sözleri bunu doğruluyor: “Karşıyaka’da basketbolu 1948’de Reşat Akkum kurdu. St. Joseph Lisesi mezunuydu. Yüksek Ticaret Mektebinde okuyordu. Yüksek Ticaret’in bir takımı vardı o zaman. O takımın bir kısmı Altınordu oldu, bir kısmı Reşat abi sayesinde Karşıyaka oldu. Ben su topu oynardım o zamanlar. Reşat abi 1948’de sutopçulardan topa eli yatkın çocukları topladı ve basketbol takımı kurdu. Ondan evvel Karşıyaka basketbol takımının maçlarına futbolcular giderdi. Gaye de şu, ne kadar çok branşa katılırsan Beden Terbiyesi’nden o kadar para alınırdı. Takım filan yoktu yani.”

Ayhan Öngen, Karşıyaka basketbol takımının muhtemelen en eski fotoğrafına bakarak kadro konusunda açıklamalar yapıyor: “Hayri Yorgancıoğlu Altay kulübü başkanlığı yaptı. Yüksel Böke milli basketbolcu. Beliğ Beler aynı zamanda Galatasaray kongre üyesiydi, tenisçiydi. Gencer Geçergün çok iyi sutopçuydu. Orhan yüzücüydü, Arap Osman da yüzücü ve sutopçuydu. 1951’de ikinci olmuşuz. Umumiyetle Altınordu birinci olurdu.” Bilindiği gibi, 1966-67 sezonunda başlayan Deplasmanlı Türkiye Ligi öncesi, her şehrin kendi mahalli ligi vardı. İzmir Ligi’nin geçmişine baktığımızda, Ayhan Öngen’in de dediği gibi, Karşıyaka’nın sadece 1956 ve 1959’da şampiyonluk kazandığını, bunun dışında bütün sezonlarda Altınordu’nun üstün olduğunu görüyoruz (bir de 1947’de Yüksek Ticaret Mektebi takımı İzmir şampiyonu olmuş). Bunun nedenini sorduğumuzda şöyle açıklıyor Ayhan Öngen: “Altınordu bizden eskiydi. Daha evvel oynamış, atlet çocuklar bir araya gelmişti. Şinasi (Ertan) sürüklüyordu esas onları. Sonra Kadifekale diye bir takım oldu. Beden eğitimi öğretmeni Hilmi Mergen vardı Karataş’ta. Oradan genç çocukları topladı. Akın (Gönülşen) ve Yılmaz (Vardaroğlu) vardı. İTÜ’de oynadılar. O takım olduğu gibi Altınordu’ya geldi.”

“Reşat abi bırakınca ben devam ettim. Hep abi pozisyonunda oldum. Yeni çocuklar geldi, iştahlandılar. Bayağı iyi oynamaya başladılar. 1956’da İzmir şampiyonu olduk. Görgümüz şuradan geliyordu biraz da; Amerikan gemileri gelirdi buraya, onlarla maç yapardık bizim salonda. Onlarla oynadıkça öğrenirdik. Malzeme toplardık. İstanbul’da Galatasaray ile maç yapmıştık. Yalçın (Granit) şaşırmıştı, bizden o kadar iyi oyun beklemiyormuş. Altınordu gidiyormuş (Türkiye Şampiyonaları), çok ağır bir basketbol oynuyor onlar. ‘Yahu İzmir’de böyle basketbol oynanacağını hiç tahmin etmezdim,’ dedi bana Yalçın. Bayağı hızlı oynamaya çalışıyorduk ama zayıf takımdık tabii. Benimle birlikte ilk takımda Yüksel Böke, Somer Terzioğlu, Çetin Taşkıngenç, bir Çetin daha, Erol Karakaplan vardı, Atakan’ın amcası. Sonra NATO’dan iki Amerikalı alıyorduk, onları oynatıyorduk.”

 “Yokluklar içinde spor yaptık. Basketbol oynuyoruz, bir tek topumuz var. Onun da derileri filan soyuluyor. Düşün kaç kişi idmanda o topu kapacak, atacak. Malzeme yok, ayakkabı yok, hiçbir şey yok. Cislaved diye bir lastik ayakkabı vardı, tabanlarım ağrıyordu koşturmaktan. Bir Amerikan gemisiyle maç bağladık bir sefer. 500 kişi geldiler belki, kendi aralarında oynuyorlar durmadan. Tribünde oturuyoruz. Ben ‘Basketbol oynar mısınız?’ diye sordum. Hemen fırladılar, oynarız dediler. Ben gidip salonu açtırdım. Karışık takım kurup oynadık. Bir Amerikalının ayağında Keds marka ayakkabı vardı. ‘Bunları bana satar mısın?’ dedim. Mırın kırın etti. Yalvar yakar 12 liraya aldım ayakkabıları, fazla da param yoktu zaten. Eve götürdüm ayakkabıları, temizledim ettim. Yan tarafa koyup seyrettim. Salonun zemininde topu vurduğun zaman kalır, zıplamazdı. Yağmur yağdığı zaman su basardı. O topsuzluğun acısını nerede çıkardım biliyor musun? Belçika’ya gitmiştik maça. Rahmetli Serdar’la gezerken bir spor mağazasına rastladık. Bizde de artık toplar bollaşmıştı biraz. Mağazaya girdik. Adam iki tane top indirdi raftan. Toplam 11-12 tane top var. Adama hepsini indir dedim. Biraz da iğne verdi bize şişirmek için. Koca bir torbaya doldurduk topları. Aldık geldik salona. Çocuklar çalışıyordu. Bir attım hepsini topların, çocuklar şaşırdı.”

Ayhan Öngen İzmir basketbolunun öncülerinden biri olmasına rağmen, Milli Takımda oynamamasının nedenini şöyle açıklıyor: “Milli Takıma İzmir’den Yüksel Böke, Şinasi Ertan gitti. Milli Takıma ben gidemedim. Bizim maça bir hakem geldi, maç oynanırken ben sinirli hareket ettim, biraz ağır konuştum. Beliğ abi bana, ‘Sen gidecektin Milli Takıma, yaptığın hareketten dolayı gidemedin,’ dedi. Maçta çok hırslı oynardım. Maçtan sonra bana, ‘Ne biçim adamsın, maçtan sonra bambaşka adam oluyorsun,’ derlerdi.”

 “Ben çok spor yaptım. Sabah su topu oynuyorduk, oradan çıkıyorduk, Asım ligi (futbol) oynuyorduk. Oradan çıkıp ayakkabıları değiştirip basketbola gidiyorduk. Kendi aramızda takım kurup maç yapıyorduk. Hentbolda açık havada Türkiye şampiyonu olduk.” Burada araya girip hentbol konusunu açıklığa kavuşturalım. Günümüzde bir salon sporu olan hentbol, altmışlı yıllara kadar futbol sahasında on birer kişilik takımlarla oynanıyordu. Türkiye’de hentbol denince akla gelen ilk takım Harp Okulu’ydu. Ayhan Öngen gibi komple bir sporcu olan Mehmet Ali Yalım önderliğindeki Harp Okulu takımı Türkiye birinciliklerine ambargo koymuştu. Karşıyaka bu ambargoyu delerek 1956’da Türkiye şampiyonu olmuştu. Ayhan Öngen bu maçtan unutamadığı anısını anlatıyor: “Karşımda Yalım abi oynuyordu. Onu daha evvel basketboldan tanıyorum. Artık maç bitmek üzere, açık farkla öndeyiz. Bir ara bana, ‘Ayhan ne takım kurmuşsunuz yahu,’ dedi.” Bu şampiyonlukla ilgili 17 Aralık 1956 tarihli Milliyet gazetesinde çıkan haberi okuyoruz: “Türkiye Hentbol Birinciliğinin final karşılaşması bugün Alsancak Stadında Ankara şampiyonu ile İzmir şampiyonu Karşıyaka arasında oynanmış ve neticede İzmir takımı 11-8 galip gelmiştir. Çok sinirli bir hava içinde geçen maçı İstanbul’dan Muzaffer Ateş idare etmiş ve Karşıyaka ilk devreyi 7-4 ileride bitirmiştir. Karşıyaka bu suretle uzun senelerden beri Harb Okulunun elinde tuttuğu Türkiye Hentbol şampiyonluğunu almıştır. Neticeden çok müteessir gözüken Harb Okullular doğruca otellerine çekilmişler, akşamki ziyafet için de nazikane özür dileyerek icabet etmemişler ve gece de ani olarak otobüs ile Ankara’ya hareket etmişlerdir.”

Yüzme ve sutopu da Ayhan Öngen’in başarıyla yaptığı sporlardı. Bu konuda şunları söylüyor: “O zaman İzmir’de havuz yoktu, Aydın’da vardı. İzmir’de sutopu maçlarıyla yüzme yarışları Karşıyaka’da, denizde yapılırdı. Kulübün önünde 50 metrelik bir yer, beton kazıklar vardı. Altı açık, dalga olduğu zaman vururdu. Yarışlar için sık sık Aydın’a giderdik. Sutopunda takımımız çok iyiydi. Adana’da yılların şampiyonu Demirspor’u yeniyorduk. Kavga çıkardılar, yarıda kaldı.” 1952 Türkiye Şampiyonası finalinde oynanan bu maçın ayrıntılarını Yaşar Aksoy’un satırlarından okuyalım:

“Tribünleri hıncahınç dolduran Adana seyircisinin tezahüratı altında maça KSK Erol Karakaplan, Hüseyin Karaca, Gencer Geçergil, Çakır Erdoğan, Engin Tugal, Ayhan Öngen, Özcan Koçak, Yüksel Böke, Osman Ateş tertibiyle çıkmış ve Hüseyin Karaca’nın golüyle 1-0 öne geçmişti. Maçın hakemiyse daha sonraları yaklaşık 20 yıl boyunca Yüzme Federasyonu Başkanlığı yapan Fahiman Akdağ idi. Kadrosunda Muharrem Gülergin, Halil Dalhan gibi çok değerli oyuncular bulunan Adana takımı çok güzel oynayan KSK karşısında maçı kaybedeceğini anlamıştı. Maç esnasında Halil Dalhan tekme yemiş gibi yapıp suda kıvranma numarası yapınca bir tribün dolusu Adanalı havuza atlayıp KSK’lı oyuncuları tartaklamaya başladılar. Maç durmuş, KSK’lı oyuncular karakola sığınmışlardı. Fahiman Akdağ’a göre maça bu şartlarda devam edilemezdi. O da hakem olarak adilane (!?) bir kararla Adana’yı hükmen galip ilan etmişti.” (Karşıyaka ve Kaf Sin Kaf Tarihi, s. 226).

Birkaç branşta faal sporcu olan Ayhan Öngen’in en uzun yaptığı spor basketbol olmuş. Basketbolu bıraktıktan sonra uzun yıllar yelken sporuyla uğraşmış ve bu branşta Türkiye şampiyonlukları kazanıp, milli olarak ülkemizi Avrupa ve Balkan Şampiyonalarında, 1971 Akdeniz Oyunları’nda temsil etmiş. “19 sene basketbol oynadım. Basketbolu bıraktıktan sonra yelkene geçtim. Daha evvel de piratta yarışıyordum. Dündar abi vardı, Dündar Karakaplan  ona flokçuluk yapardım. Sonra bana ısrar ettiler finn’de yarış diye. Finn’de yarışmaya başladım ama çok acemiydim. Sonra yavaş yavaş artırdım. Yine de dışarıya karşı çok zayıftık malzeme yönünden. Bütün branşlarda çok yokluk çektik. Yelkene geçtik, sonra yelkende çektim o yokluğu. Avrupa’ya gidiyorduk. Millet alüminyum direklerle yarışıyor, biz ağaç direklerle. Çok yokluk çektik ama zevk alıyorduk spordan. 1967’de milli takıma girdim. Yunanistan’a Balkan Şampiyonasına gittik. Ondan sonra 1978’e kadar milli takımda, finn’de devamlı yarıştım. Sekiz İzmir, dört Türkiye şampiyonluğum var. İstanbul’a gittiğimizde teknelerimizi Fenerbahçe kulübüne koyardık. Semih abi vardı, yelken şubesi başkanıydı. Fikret Arıcan’ın kardeşiydi. Semih abi bizi bırakmazdı başka yere. Hiç unutmuyorum, bir Türkiye şampiyonasında yarıştık, ben birinci oldum. Döndük kulübe. Plajda Batur yüzüyordu. Tekneyi bağladım, çıktım. Bana, ‘Baba gene doğradın ortalığı,’ diye seslendi.”

1978’de yelken sporunu da bırakan Ayhan Öngen, yetmişli ve seksenli yıllarda Karşıyaka basketbol şubesinde yöneticilik yapmış. “Sonra ben bıraktım, Atakan (Karakaplan) devraldı işi. ‘Ayhan abi beni yalnız bırakma,’ dedi. Ben de yanına geldim. Ondan sonra büyük bir atılım yaptı Karşıyaka. Biz oynadık ama Karşıyaka’ya modern basketbolu getiren odur. O arada Amerika’ya antrenör kursuna gitti. Ne yaptıysa o yaptı basketbolda.”

Karşıyaka’da doğup büyümüş, 90 yılı aşkın ömrünü spor müsabakaları dışında hep Karşıyaka’da geçirmiş Ayhan Öngen. 18 yaşında lisanslı sporcusu olduğu Karşıyaka Spor Kulübü’nde 48 yaşına kadar faal spor hayatını sürdürmüş, 12 Ağustos 2023 tarihinde Karşıyaka’da vefat etmiştir.

 Gerek ilçenin gerek kulübün tarihine geçmiş birçok kişinin isimlerinin parklara, caddelere, spor tesislerine verildiği Karşıyaka’da, o da isminin bu şekilde ölümsüz kılınmasını fazlasıyla hak ediyor.
 

IŞIKLAR İÇERİSİNDE YATSIN…